(Bu yazı birkaç haftadır önümde bekliyor, bitirmek ile bitirmemek arasında devamlı gidip, geldim… )
Hizmet mağdûr, Hizmet mazlûm…
Hem Türkiye’de, hem dünyâda ardı arkası kesilmeyen, içten ve dıştan gelen ölümcül operasyonlara mâruz…
“Düşmân” deyip geçersin, geçersinde gel gör ki dostun attığı gül çok acıtıyor.
Bunca baskı altında taş olsa tuz-buz olur, her topluluk paramparça olup, esâmesi kalmazdı.
Elhamdülillâh Hizmet bütün dinamikleri ile hâlâ ayakta…
Eksikler, yürümeyen şeyler yok mu ? Tabîki var, fakat yine de Hizmet Hareketi’nin artıları herzamanki gibi eksilerinden çok, hem de çok fazla.
Dıştan iftirâ ve yalanlar, dosttan inciten, hadsiz, bâzen dengesiz eleştiri ve beyanlar…
Ben olumlu eleştiriye değil “yok etme” kastına karşıyım.
Yazan, çizen, konuşan herkes herşeyi soruyor ve herkes herşeye cevap istiyor.
Peki, Hizmet neden sessiz kalmayı tercih ediyor ?
Makâlemde işte bu durumu biraz irdelemek istiyorum.
Elbette sessizliğin Cemaât’e ve Hocaefendi’ye bakan sebepleri var…
Yine yazan, çizen ve konuşanların şahıslarına yönelik “bilinçli suskunluk” nedenleri birkaç madde ile dile getirilebilir.
Bununla birlikte Hizmetin ilkeleri ve kitlesiyle, kişilerin durumu birbirinden ayrılarak ele alınıp, isimleri ulu orta konuşulan şahısların sessizliği ayrıca konuşulmalı…
Böylelikle sorumuza genel çerçevesiyle bir cevap bulabileceğimiz kanaatindeyim…
Kimseyi iknâ etmek için değil, duyduklarımı, gördüklerimi sizlerle paylaşmak için yazıyorum…
I ) Hizmet neden sessiz ?
Hizmet, öncelikle Müspet Hareket fikrini benimser.
Müsbet Hareket ; Kaba bir tarifle herşeye olumlu, pozitif, barışçıl yaklaşımı ifâde eder.
Hizmet, bu fikrin temel dayanakları diyebileceğimiz İslâmî, ahlâkî, hukûki ve insânî değerlere uygunluk üzere ilişkilerini düzenleyip, yönetir.
Hizmet ; İslâm, Evrensel İnsâni Değerler, Ahlâk, Nûrlar, Pırlantalar ne diyorsa o doğrultuda yönelimlere sâhiptir.
Yürünen yolda Üstad Hazretleri ile Hocaefendi’nin şahsi ağırlık ve katkıları ise aslâ yadsınamaz…
Hepimizin bildiği gerçek şu ki, Hizmet bu meş’um süreçte, insafsızca yapılan şeytâni algı operasyonlarına karşı zor bir mücâdele veriyor…
Dolayısı ile kendini, tâbilerini, kazanımlarını muhâfaza gayreti içerisinde.
Sessizliğin temel sebepleri şöyle sıralanabilir ;
a ) İnanç ve süregelen sistemin refleksi ;
Hareket kendi esasları ve sistematiği uyarınca herzamanki gibi sâkinliğini koruyarak, izzetle, gürültü yapmadan, bağırmadan, çağırmadan kendini ifâde etmeye ve korumaya çalışıyor.
b ) Yeni cephe açmak istemiyor ;
Hususen dış âlemde cephe genişletmek, yeni kavgalara girmek arzusunda değil.
c ) Musîbeti ikileştirmeme düşüncesinde ;
İçbünyede ise lüzumsuz çekişmelere tutuşup musîbeti ikileştirmemek, zararı büyütmemek derdinde…
d ) Erimeyi engellemeyi hedefliyor ;
Bir taraftan “Musîbeti ikileştirmeyelim” derken, diğer taraftan da menfiyâtın sebep olabileceği erimeyi engelleme arzusunda, iki taraflı çaba sarf ediyor.
e ) Boşa enerji sarfetmeyi yersiz görüyor ;
Üst üste gelen darbeler karşısında zaten depolamakta zorlandığı enerjisini olumlu yönde, tasarruflu kullanma düşüncesinde…
Görüştüğüm yüzlerce arkadaşım aynı fikre sahip, çoğu “cedelleşince elimize ne geçecek ?” diye sormaktan kendini alamıyor.
f ) İçinden geçtiği ağır imtihânın, sınandığının bilincinde ;
Biliyoruz ki, Hizmet Sükûtun Çığlıkları’nı içine gömerken sınanıyor, ağır bir sınavdan geçiyor…
Yedidüvel hareketi ve gönüllülerini tâkip ediyor, Hizmet bu durumun farkında.
Sorumluluk duygusu ile olur olmaz birşey yapmaktan çekiniyor.
g ) Âleme kendini arzediyor ;
Olduğu gibi görünüyor.
Fiiliyâtı ile bir sevgi, saygı, barış, diyalog hereketi olduğunu tüm cihâna göstermek istiyor.
h ) Kemâle erme isteğinde, yenileniyor ;
Birçok hizmet sâlikince mevcut olaylar “yeni” bir kemâl’e erme vesîlesi olarak görülüyor.
Aktif sabır, muhâsebe ve murâkabe ile örgülenen sıkıntılı zaman dilimi geçirilerek, fırtınadan sapasağlam çıkma yolu tercih ediliyor.
İşte bütün bunlar nedeniyle Hizmet dâima olduğu gibi, stratejisini “sükût ve sükûnet” üzerine kurmuş durumda, aktif, pozitif, yapıcı bir eğilime sâhip…
Evet, Hizmet, mevcut krizi ;
1.. Müsbet hareket,
2.. Hizmette süreklilik,
3.. Hareketlilik,
4.. Eleştirilere kulak vermek
5.. Ve varsa eski hatâlarını bir daha yapmamak üzere muhâsebe ile düzelterek “sessizce” yürütüyor.
Söyleyecek sözü olmadığından değil, bu bir tercih, Hizmet Hareketi toz kaldırmadan temizliğe devâm ediyor…
Boş durmuyor, yazılanı, çizileni, söyleneni takiple berâber, uygun zemin ve zamânı bekliyor…
Acizâne Büyüğümüz’ün de olayları bütün boyutlarıyla takip ettiği, notlarını aldığı, müdâhale için uygun zaman ve zemini beklediğini düşünüyorum…
Malum, neşteri cerahâte zamansız atarsanız, bir Şirpençe’ye Yavuz’u kurbân edersiniz…
Aslına bakarsanız Hizmet’in bunca dağdağa içerisinde gerçekten çok önemli kazanımları var.
Sürecin sevki ile daha evvel Fikir Çilesi çekmeye fırsat bulamamış sayısız insan kafa yorup, fikrî yapımıza hizmet ediyor ve cemaâti yine, yeniden hayra yönlendiriyor…
Mabeynimizde (yeterli görülmese dahi) benzerlerimize oranla çok büyük bir müsâmaha, müzâkere, muhâsebe canlılığı ve etkileşim var.
Hizmet, faâliyetleri bütün hızıyla devâm ederken, daha iyiyi yakalama adına “sessizce” ortamı dinliyor…
Dostu, düşmanı, ihtiras sahiplerini, güç düşkünlerini, şahsi emel sahibi olanları vb. birbir izliyor.
Bütün zerrelerine kadar açılıp, yayıldığı dünyâya adapte oluyor…
Acizâne her geçen gün Hizmet Hareketi’nin Demokratik Hak ve Özgürlükler’i kullanmada, demokratik dünyâda kabul gören barışçıl eylemleri plan ve uygulamada kendini daha da geliştirerek mâkul, mantıklı adımlar attığını görüyorum.
Doğru bir yönde değişiyoruz, yarınlar daha güzel olacak…
II ) Hocaefendi neden sessiz ?
Hizmet Hareketi fitrî olarak Hocaefendi’nin tarz, tavır ve tutumuna göre de şekillenmektedir.
O ise aldığı İslâmi Terbiye dâiresinde yaşamaktadır…
Hocaefendi çok nâzik, gerçekten çok mütevâzi bir insandır, sükûnet ehlidir.
Bu hâline birde engin merhamet ve hoşgörüsünü eklediğiniz zaman karşınıza hiçbir şekilde cedele girmeyen “Kâmil” bir insan portresi çıkıyor…
Bizler bugüne kadar herhangi bir insanla menfi tarzda diyaloğa yada polemiğe girdiğini görmedik, bilmiyoruz…
Hisar Vaâzları’ndan birinde “Mü’minler ne derlerse desinler sesimi çıkarmayacağım” dediğini çok net hatırlıyorum.
Birileri ne yaparlarsa yapsınlar Hocaefendi’yi asla polemiğe çekemeyecekler.
O’nun için hayr ; Müsbet Hareket şiârınca, merhamet, nezâket, sükûnet, sulh, kâsır çekişmeleri bırakıp hizmete devamla birlikte luzümsuz polemiğe girmeyip işine bakmak…
O bir cedel yâhut demogoji insanı değil, düz bir mü’min…
Dolayısıyla cemaâti, O’nun gibi olmayı tercih ediyor ve bu tercih üzere şekilleniyor.
Elhamdülillâh bunca ezâ ve cefâya karşı koca bir câmia bir kere olsun yumruğunu dahi sıkmadı…
Karşı tarafın esirip gürlemesine gelince, Hocaefendi onların söylediklerine cevaplarını boş lakırdıya girmeden, Bamteli Sohbetleri’nde, Kırık Testi yâhut gazetecilere verdiği mülâkatlarda ihmâl etmeden ifâde etmektedir.
Hocaefendi 15 Temmuz’la ilgili söyleyeceğini ise en başta söyledi “Uluslararası bir komisyon araştırsın verecekleri her karara razıyım”
Daha ne söylemeliydi acaba ? Bilemiyorum…
Kendisinin şuan üzerinde yoğunlaştığı meseleler şöyle sıralanabilir ;
– Mağduriyetlerin giderilmesi
– Mağdur ve mazlumlara maddi-mânevi yardım, muâvenet
– Cebri hicrete mâruz kalmış insanların hayâta tutunmasının sağlanması
– Diyalog çalışmaları
– Devâm eden hizmetler
– Fiîli ve kavlî duâ
Ayrıca bütün kalbiyle 15 Temmuz’un aydınlatılmasını da istemektedir…
Yine bütün bunları yaparken etrâfına “Ümit” aşılamaktan da aslâ geri durmamaktadır.
III ) Cemaât neden sessiz ?
( Bu babta “Cemaât” ifâdesini Hizmet yerine değil, Hizmet Hareketi’ni oluşturup Hocaefendi’ye tabi olan topluluk, kitle için kullanıyorum. )
Cemaât değişiyor, kabuk değiştiriyor…
Sorgulama, irdeleme, bireyleşme, mânevi tekâmül ile insan-ı kâmil olma yolunda ilerleyerek, yeniden öz değerleri ve evrensel değerler birlikteliğinde “kollektif” hayâtı kurma eğiliminde, zamâna ihtiyâcı var.
“Kısır” döngüden çıkıp dingin bir alanda “doğurgan” döngü oluşturmak zorunda.
Kuvvetle doğması muhtemel olan ışığı, karanlığa boğdurmamalı…
Cemaât saygı, sevgi ve bağlılık içerisinde yukarıda saymış olduğum Hizmet ve Hocaefendi ile ilgili donelere sarılıp, susmayı, sessizce üstüne düşen vazifeyi yapmayı daha uygun buluyor.
Birçok arkadaşımızın artık yorulduğu ve kalb safvetine engel gördüğü için sağa-sola bakmayı bırakıp, işine, hizmetine kenetlendiğini müşâhede ediyorum.
Cemaât keşmekeşten bunalmış durumda, huzur arıyor dolayısıyla susuyor…
IV ) Sessizliğin bir diğer yönü ise bizzat, yazan, çizen şahıslara bakıyor ;
Bâzı insanlar Hizmet üzerinden, yine Hizmete vurarak popülarite, reyting kasıyorlar…
Kimileri hizmet üzerinden “kendini gösterme” şehvetini tatmin ediyor.
Kimseyi suçlayamayız, fakat cemaât kimilerinin de bilinmez odaklara hizmet ettiği düşüncesinde.
Ben duyduklarım ve gözlemlerimi yazıyorum, Allâh korusun kimseyi suçlamak ya da iftirâ atmak istemem.
Bu sebeplerle Hizmet, Hocaefendi ve cemaât bu şahıslara karşı sükutu tercih ediyor…
Kimsenin kendileri üzerinden prim yapmasını yâhut mevcut yapıya zarar vermesini istemiyor.
Yukarıda saydığım bütün maddeler ve saydığım son sebepler bu tarz hareket eden şahıslarla polemiği tamâmen engelliyor…
V ) İlkeler, kitle (cemaât) ve kişiler ayrımı ;
Bana göre Hizmet “ilkesel” ve “kitlesel” olarak tertemiz, bazı hatâlar olmuş mudur ? Elbette…
Kocaman bir hareket içerisinde tâbilerden kaynaklanan, kişilere bağlı, kişisel problemler olmaması düşünülemez, bilirsiniz insanlardan oluşan organizmalarda insanlar adedince “sorun” olabilir…
İslâmî ve insânî topluluklarda fertler, ilkesel ve kitlesel doğrulara ne kadar uyum sağlarsa yapı o kadar sağlıklı olur, Hizmet’i bu yönde çok sağlam ve çok sağlıklı buluyorum.
Şahıslara gelince, Mevlânâ’ya “talebelerin neden senin gibi değil ?” derler, Hazret “hepsi benim gibi olmak için buradalar, eğer onlar “ben” olsaydı, ben onlara kul, köle olurdum” der.
Evet, hepimiz eksiklerimizle berâber “Kemâl” peşindeyiz, bu bir süreç…
Ham iken “olmak” sonra “pişmek” istiyoruz.
Kimse “sütten çıkmış ak kaşık” değil, herbirimiz heybemizde taşıdığımız kişisel özelliklerimiz, takıntılarımız, ârızalarımız, arzularımızla yoldayız.
Hiçbirimiz “ismet” sıfatına mazhar, yâni mâsum değiliz…
İşte tamda bu sebeble yaşananlara ilkesel ve kitlesel yapı ile kişileri ayırarak bakmalıyız.
Genellemeler bizi sâdece halk ve Hakk katında mes’ul duruma getiriyor.
Hizmet bir gönüllüler hareketi ilkeleri, tâbileri belli. Resmi kurumları ve çalışanları hariç kimseye maddi-mânevi müeyyide uygulama imkânı yok…
Sivil bir harekette bunu ne kadar yapabilir siniz ki ?
Bununla berâber hatâ yapanlara karşı mesâfe koyma, uzaklaştırma gibi birçok tedbir uygulandı, uygulanıyor.
Hatâlar bitmedi, bitmeyecek.
Suç işlemek, suçlu olmak ise tamamen ayrı bir kategoride ele alınmalı, dikkatle üzerinde durulmalı ve suç işleyenler tabiki hukuk karşısına çıkarılıp, cezâlandırılmalı…
Koskoca bir cemaâtten hiç kimse bile isteye suç işleyenin yanında durmayacaktır.
Bahislere konu olan hatâlar ya da iddiâ edilen suçlar karşısında Hocaefendi ilgililerin susmaması ve konuşmasını salık verdi.
Nitekim kimileri iddiâlara hem kendileri, hem avukatları vasıtâsıyla cevap verdiler…
Mânevi rabıtalar ile birbirine bağlı bir topluluk hatâ yaptığı yada suç işlediği söylenilen zâtı/zarları savunmak veyâ onlar yerine konuşmak, cevap vermek mecburiyetinde değildir…
Herkes kendini ifâde etmeli ve hakkında söylenilenleri bizzat kendisi açıklığa kavuşturmalıdır.
Kendi aramızda yada sosyal medyada mahkemeler kurarak karar verip, verdiğimiz kararı infâz edemeyiz, bu bütün boyutlarıyla zulümdür…
Mış-mışlar değil gerçekten olmuşlar önemlidir, Hukuk dile değil ele bakar.
Berâ-i Mâlûmât; Ben Hizmet’in avukatı yahut sözcüsü değilim, yukarıda dediğim gibi bildiklerim, duyduklarım ve gördüklerimi yazdım…
@mansurturgut