Gasp edilen Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici, gazetenin kuruluş yıl dönümü nedeniyle bir yazı kaleme aldı. O yazıda AKP’li bir siyasetçinin gazeteyi ziyaret ettiğini, ev sahipliği yapmak da kendisine düştüğünü söyledikten sonra şunları yazdı: “Kahvemizi içtikten sonra yüzlerce gazetecinin çalıştığı 1 milyon tiraja yaklaşan Zaman’ın yayın mutfağını, en son teknolojiye sahip, saatte 150 bin gazete basabilen matbaalarımızı, ..Cihan Haber Ajansı’nı, … ve alanında itibar kazanmış medya kurumlarımız hakkında bilgiler verdim. Yakın mahallelerin çocukları olduğumuz için başarıları anlatırken muhatabın da iftihar edeceğini düşünüyordum. Meğer ne kadar da safmışım. Aynı isim, bizden sonra gittiği yerde, iftihar etmek bir yana “Bunlar çok güçlenmiş, önlerini almak lazım” diye iç geçirmiş.”
İşte onlardan biri de Ahmet Taşgetiren. Kendisi Hizmet Hareketi’nin kesesinden Avustralya, Burma, Tayland, Vietnam ve Singapur gibi ülkelere gitti. Amerika’nın Teksas, Newyork, Pensilvanya eyaletlerine ve oradan da Hocaefendi ile oturup kahvaltı yaptı. O güne dair yazdığı yazıda bizlerin gözlerini yaşartmıştı. Bilici’nin yazdığı gibi bugün ben de kendime “ne kadar da safmışım” diyorum. Bakın o yazıda neler yazmış: “Hocaefendi ile özel sohbetler yapma imkânımız oldu. Sohbetlerin bir yerinde Türkiye’ye dönüşü sorduk. “Giran geliyor bu gurbet” dedi, hüznünü ifade etti, ileride bir göl var, 9 yıllık sürede oraya ancak üç kere gittim, dedi, ama dönüş için zaman vermedi. Kimseyi sıkıntıya sokmak istemediğini söyledi. 9 koca yıl, gurbet, kolay değil.”
İşte Hocaefendi’nin gurbetini ajite eden bu “içi başka dışı başka zavallı” şimdi ne diyor: “15 Temmuz sonrası açılan “darbe” davalarında “bir numaralı” sanığın Fethullah Gülen olduğu ve hakkında, defalarca ömür boyu hapis istendiği biliniyor. Yasalarda idam olsaydı, idam talebinde bulunulacağı da belli. Buna rağmen şu ana kadar Yapı darbede rol aldıkları iddiasını reddetti. … Zira onlar hala hadiseye, … “Tayyip Erdoğan’ın kurguladığı tiyatro” olarak bakıyor.”
Şimdi bu zavallı için “içi başka dışı başka” desem bazıları rahatsız olur. O zaman “ahmak” diyeyim. Niye mi? Çünkü Hocaefendi, darbe girişimi sonrası New York Times, Financial Times, Sky News ve The Guardian gibi dünyanın en önde gelen medya kuruluşlarının sorularını cevapladığı yerde diyor ki: “Askeri müdahaleye hiçbir zaman olumlu bakmadım. Hayatım boyunca darbelerden darbe yedim, karşısında oldum. Bu girişimi benim idare ettiğim yolunda bir iddia varsa; uluslararası bir komisyon darbeyi araştırsın, sonucunu şimdiden kabul ediyoruz. Yalan da olsa iftira da olsa ben kabul etmeye razıyım ama ulusları bir organizasyon bunu gerçekleştirsin.”
Siz olsanız ahmak demez misiniz? Hocaefendi tabiri yerindeyse açık çek veriyor, “Hadi buyurun uluslararası bir komisyon darbeyi araştırsın, yalan da olsa iftira da olsa sonucunu şimdiden kabul etmeye razıyım” diyor. Bu ahmak da çıkmış “Bu bir tiyatro söylemi sürdürülüyor” diyor. Şimdi ben de diyeyim. Eğer “Bu bir tiyatro” değilse niçin uluslararası bir komisyonun darbeyi araştırmasına izin verilmedi. Bırak uluslararası bir komisyonu, mecliste kurulan komisyonu bile çalıştırmadılar. Darbe tiyatrosunun mimarı olan ve o günün Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan meclis komisyonuna hesap vermeye bile gelmediler.
Senin zavallı olduğun şuradan belli. Şimdilerde Reis deyip yere göğe sığdıramadığın herif zamanında çalıştığın gazeteden seni, kapının önüne koydurmuştu. Bilici’nin dediği gibi ‘safız’ biz. Şimdilerde “Fetö Terör Örgütü” dediğin Hizmet Hareketi o gün sana kucak açmış ve “Bugün” gazetesinde yazma fırsatı vermişti. Yarın bir gün aynı şekilde kapının önüne koyarlarsa Mehmet Barlas’ın “Bunlar bizi affeder” dediği gibi affedeceğimizi düşünüyorsan, şimdiden söyleyeyim artık o kadar da “saf” değiliz.
Şu satırlarda Taş kalpli bu herife ait. “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın davetlisi olarak birkaç yıl önce, Kazakistan – Moskova – St. Petersburg güzergahına gitmiştik. Şimdi Güney Afrika’ya benzeri bir gezi yapıyoruz. Yukarıda dediğim gibi safız biz. Bu zavallı bukalemunu dünyanın her yerine götürmüşüz. Neyse onun yazısına dönelim.
Diyor ki:
“Aslında dünyanın herhangi bir ülkesinde Türk okulu açanlar, hangi misyona sahip olduklarını söz konusu ülkeye anlatmışlar. Ama kendi ülkeleriyle ilişkide sorun yaşıyorlar…
Neden acaba? Bir ara şöyle yorumlar bile yapıldı: Fethullah Hoca, dünyanın değişik yerlerinde açtığı okullardaki öğrencilerle, Türkiye’de bilmem ne yapacak!!!
Bu nasıl bir yorum? Fethullah Hoca hâlâ Amerika’da…
Biliyorum ki, bunca sağlık sorunlarıyla uğraşırken içi yanıyordur vatan hasreti ile…
Herhalde onu da anlamakta zorlanıyoruz ülke olarak…
Korkularımız bir insana vatanının havasını da suyunu da çok görüyor, hizmet tutkusunu da…
Bu içi başka dışı başka zavallının iç yüzünü saf olduğumuz için biz fark edememişiz. Bu Bukalemun ta 19.06.2003 tarihinde “Korkularımız bir insana (Hocaefendi) vatanının havasını da suyunu da çok görüyor, hizmet tutkusunu da…” diyerek “Aha işte ben buyum demiş” ama neylersin saflığımızdan anlayamamışız. Kendisi yazdığı o yazının sonunda şöyle diyor: “Allah hepimize akıl, idrak versin!” Kusura bakma zavallı Bukalemun senin bu duana âmin demek içimden gelmiyor. Akılsız halinizle bize çektirmedik cefa bırakmadınız. Şayet biraz akıllanırsanız dünyayı da bize dar edersiniz. Zaten sizin ahmaklardan biri olan Mücahit Birinci, “Her nerede olursa olsunlar, ne faaliyet yapıyorlarsa yapsınlar, dünyayı ve Türkiye’yi onlara dar edeceğiz” demiş. Ahmaklık bakkalda parayla satılmıyor Taşgetiren. Sizin mahallede bedava dağıtılıyor. Kelamınız yalan, vicdanınız dolan, kaleminiz satılık, vicdanınız kirada, Taşgetiren, Ahmet!