Türkiye’nin demokrasi liginde yükseldiği, Avrupa’dan Afrika’ya, Amerika’dan Asya’ya her yerde sempatiyle anıldığı günlerdi. AKP iktidarının içte ve dışta izlediği politikalar ile yayın politikamız arasında ciddi paralellikler ve bunun getirdiği oldukça olumlu ilişkiler vardı. Hükümet üyelerinin seyahat davetlerine yetişmekte zorlanıyorduk. O saltanat uçaklarında çekilen fotoğraf karelerinde mutlaka Zaman gazetesinden de bir isim oluyordu.
İşte o günlerde bir AKP’li siyasetçi gazeteyi ziyaret etmiş, ev sahipliği yapmak da bana kalmıştı. Kahvemizi içtikten sonra yüzlerce gazetecinin çalıştığı 1 milyon tiraja yaklaşan Zaman’ın yayın mutfağını, en son teknolojiye sahip, saatte 150 bin gazete basabilen matbaalarımızı, özellikle seçim sonuçlarını doğru ve hızlı vermesiyle öne çıkan Cihan Haber Ajansı’nı, her sayısı dolu dolu çıkan Aksiyon dergisini, Irmak televizyonunu gezdik hızlıca. Pırıl pırıl ve modern binanın her bir katında alanında itibar kazanmış medya kurumlarımız hakkında dilim döndüğünce, bilgiler verdim.
Yakın mahallelerin çocukları olduğumuz için başarıları anlatırken muhatabın da iftihar edeceğini, mutlu olacağını düşünüyordum. Dindar/muhafazakâr insanların, devlete falan dayanmadan, tamamen sivil bir ruhla böyle görkemli müesseseler oluşturabilmiş olmasını aslında aynı mahallenin başarısı olarak görüp takdir edeceğini, bununla moral bulacağını içimden geçiriyordum.
Sonra kulağıma gelenlere bakınca, kendi kendime “ne kadar da safmışsın” diyecektim.
Meğer aynı isim, bizden sonra gittiği yerde, iftihar etmek bir yana “Bunlar çok güçlenmiş, önlerini almak lazım” diye iç geçirmiş. Bunu duyduğumda hayli şaşırmıştım, ama sadece o kişiyle ilgili bir sorundur diyerek, üzerinde fazla durmamıştım. Oysa bizim içerden bakarken gördüğümüz tüm güzellikler ve başarılar muhafazakâr ve dindar kesimin ortak kazanımlarıydı.
Paylaştığım bu olaydan çok değil, sadece birkaç yıl sonra, Mart 2016’da, aynı siyasi iktidar, terör polisi, tomalar ve biber gazı eşliğinde o güzelim medya kurumlarının yer aldığı binaları barbarca işgal edince, o siyasetçinin gıyabımızda sarf ettiği, “Bunların önünü almak lazım” sözünü hatırladım. Bir gazete dava açarsınız, akreditasyon uygularsınız, diyelim 1-2 gazeteciyi tutuklarsınız ama bir medya grubunu kökten kapatmak, 30 yıllık bir gazetenin arşivlerini silmek, bunlarla da yetinmeyip en yakın görüp el üstünde tuttukları isimler dahil, yazarlarını, muhabirlerini, sayfa tasarımcılarını, reklamcılarını birer cani gibi hapse tıkmak çok farklı düzeyde bir düşmanlıktı..
Evet, kıskançlık ve hasetle beslenen ve biat edip suçlarına ortak olmak yerine herşeye rağmen bağımsız kalmayı ve yanlışlarına yanlış demeyi seçtiğimiz için düşmanlığa dönüşen tutum nedeniyle Zaman gazetesinin 3 Kasım tarihli bir kuruluş yıldönümünü daha hapislerde, sürgünlerde, mülteci kamplarında kutluyoruz.
Türkiye 5 yıldır Zaman’sız. Şahin Alpay’dan Hilmi Yavuz’a, Mümtaz’er Türköne’den Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan ve nice değerli kalemin renklendirdiği fikir zenginliğinden mahrum ülke.
Yayın çizgisine katılır veya katılmazsınız ama şu bir gerçek ki, Zaman gazetesi mesleğe en büyük yatırım yapan medya kurumlarından biriydi. Türkiye’nin her yerinde ve dünyanın birçok başkentinde muhabirlerimiz vardı. Spordan kültüre, ekonomiden dış politikaya, uzmanlık isteyen bu alanların hakkını veren isimler yetiştirdi. Dünyanın kritik başkentlerindeki muhabirlerimizin çoğu, Türkiye medyasının en iyileriydi. Dünya çapında tasarım çalışmalarının öncüsü; ulusal/uluslararası meslek örgütlerinin aktif parçası olduk. Yüzlerce gazetecinin yetiştiği okuldu Zaman.
Türkiye standartlarının çok üstünde açık fikirliydi. Cumhuriyet kökenli Selim İleri bizde yazdı ve bununla iftihar ettik ama mesela Cumhuriyet gazetesi, Zaman kökenli Mustafa Ünal veya Bülent Korucu’ya köşe açmayı hayalinden bile geçirebildi mi?
AKP ile ilişkide daha mesafeli olmalıydık ama Fehmi Koru ve Ahmet Taşgetiren gibi isimler Erdoğan’ın hışmına uğrayınca, Yeni Şafak’tan atıldılar ve Erdoğan korkusundan kimse onlara teklif götürmeyi bile düşünmezken, Erdoğan’ı kızdırma pahasına her ikisine de Zaman sahip çıktı. Her ikisi de sonra yandaş medyaya dönüp, bu vefa ve alicenaplığın tam tersini yaptılar o başka.
Ülkede, düzgün demokrasi olsun diye baştan beri Avrupa Birliği sürecinin en güçlü destekçilerinden biriydik.
Darbe davalarında eksiklerimiz oldu ama bu hataları, demokrasiyi ve seçilmiş iktidarı savunurken yaptık. Şükür ki, bazıları gibi darbecileri savunmadık. Bugün, Samanyolu ve Zaman medya grupları baskıların arttığı 2013’ten itibaren tüm muhalefetin özgürce görüşünü paylaştığı demokrasi platformuna dönüştü. Solcular, Aleviler bile Bugün’ü, STV’yi izlemeye başlamıştı. Seçimlerin düzgün yapılmasının garantörü ve iktidarın maniplasyonlarına karşı muhalefetin sigortası Cihan Haber Ajansı idi. Bunun için de her biri 15 Temmuz’dan aylar önce tek tek hunharca susturuldu. Eleştirenler, Türkiye’deki tüm dini gruplar muktedire biat etmeyi seçerken, yine bir dini grupla irtibatlı bu yayınların, Erdoğan’ın halifelik zokasını yutmaması gerçeği üzerine, hiç mi hiç düşünmediler.
Dindar kimliğimiz ortadaydı ama asla yobazlık yapmadık. İlerici geçinen bazı medya kurumlarının başörtülülere yaptığı dışlayıcı tutumu asla başı açıklara yapmadık. Dini bir çizgide çıkan ve dindar bir cemaatle ilişkili Zaman gazetesi, Akit, Milli Gazete veya Türkiye gazetesi gibi de olabilirdi. Ama meşrepçi ve cemaatçi çizgiye hapsolmamaya özen gösterdik. Hataları elbette konuşalım ama dile getirdiğim bu gerçekler gözönüne alındığında Cemaat’le ilişkili medyanın, böyle bir ilişki içinde beklenenden oldukça yüksek ve doğal sınırlarını oldukça zorlayan bir mesleki performans sergilediğini de kabul etmek gerekir.
Boğazına kadar yolsuzluğa batmış, tek sermayesi yalan ve zulüm olan Erdoğan rejimi kötü dedi diye Zaman kötü olamaz. Aksine demokrasi ve hukuktan sapmış bir yönetim tarafından susturulmuş olmak, Zaman’ın doğru yerde durduğunun delilidir.
Hatalarımız olmuştur ve eleştirilerden elbette ders alırız. Özeleştiri de yaparız. Ama Zaman’daki kalite ve fikir çeşitliliği Hürriyet’te mi, Akit’te mi, Cumhuriyet’te mi vardı? Dilerim, bu karanlık devir en kısa sürede kapanır ve Türkiye Zaman’a, Zaman da Türkiye’ye yeniden kavuşur.