17 Aralık 2013 sabahı, ‘rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık’ gibi suçlamalarının yöneltildiği birçok kişi dönemin Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in talimatıyla gözaltına alındı.
Hükümet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda operasyonun arkasında Gülen Cemaati’nin olduğunu iddia ederek devleti ele geçirmeye çalışan bir ‘paralel yapı’ olduğunu öne sürdü.
25 Aralık’ta Savcı Muammer Akkaş yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla başlattığı soruşturma kapsamında dönemin Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ı da şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmak üzere bir belge hazırladı ancak Emniyet Müdürü Selami Altınok, gözaltı ve arama talimatını, gerekçe ve delillerinin yetersizliği nedeniyle geri çevirdi.
İstanbul Emniyeti’nde tüm şube müdürlerinin makama çağrıldığı haberleri yayılmaya başladı.
Gün boyunca hükümet kanadından bir açıklama beklendi ama gelmedi. Konya’da konuşan Başbakan Erdoğan “Bu ülke bize yeter. Hepimize yeter. Kimse operasyona kalkışmasın. Operasyona kalkışanlar bizi karşısında bulur” diyerek ilk tepkisini verdi.
Soruşturma kapsamında yapılan teknik takiplere ilişkin çok çarpıcı fotoğraflar ortaya çıktı.
Örgüt lideri olduğu iddia edilen Rıza Sarraf isimli kişinin bürokraside dört farklı bakanla geliştirdiği ilişkiler açığa çıkmaya başladı.
Rüşvet, kara para aklama, altın kaçakçılığı gibi suçlar işlendiğini gösteren soruşturma detayları sosyal medyaya düştü.
Barış Güler’in evinde yapılan aramalarda görüntülenen paralar ve para sayma makineleri günün en çarpıcı konusu oldu.
Halk Bankası Genel Müdürü Aslan’ın evindeki ayakkabı kutusundan çıkan 4.5 milyon dolar, bazı telefon görüşmesi kayıtları ve fotoğraflar medyada yer aldı.
İktidar cephesi karşı hamlelerini yapmaya başladı ve Emniyet’te operasyonu gerçekleştirenlerin de aralarında olduğu 5 şube müdürü görevden alındı. Yerlerine ise aynı hızla yeni atamalar yapıldı.
Soruşturmaya ise imza yeterliliğini zorlaştırmak için iki adet ek savcı atandı.
Aklanan paranın 87 milyar euro olduğu iddia edildi. Reza Zarrab’ın üst düzey bir siyasiye rüşvet vererek görevden alınmasını sağladığı iddia edilen emniyet müdür yardımcısı Orhan İnce, “Şu anda yansıyanlar bu olayın yüzde 10’luk kısmı bile değil” dedi.
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç konuşmasında “Milleti niye sabahın 5’inde evinden alıyorsunuz” diye sordu.
Erdoğan İstanbul’a özel ‘Ana’ uçağıyla geldi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Selami Altınok da başbakanın uçağında yer aldı.
Çapkın’ın yerine Aksaray Valisi Selami Altınok getirildi. Gözaltındaki şüphelilerden bazıları adliyeye sevk edildi. Sevk edilenlerden 8’i tutuklandı.
Samanyolu TV’den transfer edilmiş olan TRT Haber Dairesi Koordinatörü Ahmet Böken ve yardımcısı Ahmet Çavuşoğlu görevinden alındı.
Görevden almalar ve atamalar hız kesmeden devam etti:
Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Teftiş Kurulu Başkanlığı, Özel Güvenlik Dairesi Başkanlığı, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı, Siber Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı, Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Asayiş Dairesi Başkanlığı, Güvenlik Dairesi Başkanlığı, Kriminal Dairesi Başkanlığı, Bilgi Teknolojileri Dairesi Başkanlığı, Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Haberleşme Dairesi Başkanlığı, Koruma Dairesi Başkanlığı, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı iie Arşiv ve Dokümantasyon Dairesi Başkanlığı’nın tümünde başkan ve başkan yardımcıları seviyesinde yeni atamalar yapıldı.
Mali Suçları Araştırma Komisyonu Başkan Yardımcısı ve eski MASAK Başkanı olan Faruk Elieyioğlu, operasyonu hükümetten gizlediği gerekçesiyle görevden alındı.
Aynı gün bakan çocuklarının da aralarında bulunduğu şüphelilerin tamamı adliyeye sevk edildi ve gün boyu ifadeleri alındı.
Soruşturmayı başlatan ve dosyaya sonradan görevlendirilen üç savcı, oybirliğiyle Barış Güler, Kaan Çağlayan ve Abdullah Oğuz Bayraktar’ın da aralarında bulunduğu şüpheliler için tutuklama istedi.
İki bakanın oğluna yönelik suçlama, “Rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmek” oldu.
İlk günkü tutuklamalarla birlikte soruşturmada toplam 26 kişi cezaevine gönderildi. Bakan Bayraktar’ın oğlu, iş insanı Ağaoğlu ve Fatih Belediye Başkanı’nın da aralarında olduğu şüpheliler ise serbest bırakıldı.
Hükümet, kendisinden habersiz yapılan operasyonun ardından Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirdi. Savcıların emrinde soruşturmada görevli polislerin, soruşturmalara ilişkin amirlerine bilgi vermesi zorunlu hale getirildi.
Bu adım kamuoyunda büyük tartışmalara ve tepkilere yol açtı. Bazı barolar yönetmeliğin iptali için dava açtı.
Erdoğan, operasyonlarının ardından yaptığı bir başka açıklamada, “Arkasına karanlık odakları alanlar, çeteleri alanlar bu ülkeye istikamet çizemezler. Arkasına sermayenin, medyanın gücünü alanlar bu ülkeye istikamet çizemezler. Türkiye içinde ve dışında bir takım karanlık çevrelerini alanlar istikametiyle oynayamazlar. Ayarlarımızı değiştiremezler. Türkiye üzerinde operasyon yapılacak, ameliyat yapılacak bir ülke değildir. AK Parti iktidarı buna izin vermez” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına ilişkin ilk kez açıklama yaparak şunları söyledi:
“Bir yolsuzluk varsa üzeri kapanmaz. Mahkemeler bağımsız ve tarafsızdır. Herkesin yargı sürecine saygılı olması lazım. Kabine revizyonu ile ilgili de başbakan hazırlığını yapıyor, kendisi yurda dönünce görüşeceğiz”.
Ergenekon savcıları arasında yer alan Savcı Muammer Akkaş’ın düğmeye basmasıyla gerçekleşen operasyonlarda aralarında Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da yer aldığı listedeki toplam 41 kişinin gözaltına alınması girişimi, hükümetin yeni göreve atadığı emniyet görevlilerinin, Akkaş’ın gözaltı talimatını yerine getirmeyi reddetmesi nedeniyle sonuçsuz kaldı.
Savcılık ile Emniyet arasında yetki krizi çıktı. Savcı Akkaş, soruşturmaya engel oldukları iddiasıyla Vali Hüseyin Avni Mutlu, İl Emniyet Müdürü Selami Altınok ve sorumlu kolluk kuvvetleri hakkında ‘Gizliliği ihlâl, görevi kötüye kullanma ve delilleri yok etme’ gerekçesiyle soruşturma başlattı.
Gözaltına listesinde yer alanlar “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet vermekle” suçlanıyordu.
Bu süreçte yeni göreve gelen İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, Başbakan Erdoğan’ın ailesinin güvenliği için özel korumalar görevlendirdiği, olası gözaltına almaları engellediği hatta ‘yaklaşan kim olursa olsun vurun’ talimatı verdiği bilgisi basına sızdı.
17-25 Aralık operasyonlarından Gülen yapılanmasını sorumlu tutan hükümet, Gülen hareketinin yürütme ve yargı içine sızdığını, bir “paralel devlet” hüviyetini aldığını söyledi.
Erdoğan Bayraktar ise NTV’ye telefonla bağlandı ve tarihe geçen bir açıklama yaparak görevi bıraktığını ancak ne yapıldıysa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın onayıyla yapıldığını ve onun da istifa etmesi gerektiğini söyledi. Bayraktar, Erdoğan’ı istifaya davet etmişti.
Dosya, Savcı Muammer Akkaş’tan alındı. Akkaş, akşam saatlerinde adliye önünde yazılı basın açıklaması dağıttı.
Akkaş, “Soruşturma yapmam engellenmiştir” dedi. Ardından Başsavcı Turan Çolakkadı, bir basın toplantısı ile Savcı Akkaş’ı soruşturmanın gizliliğini ihlâl etmekle suçladı.
Çolakkadı’nın ardından bu sefer de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’dan (HSYK) bir açıklama geldi. HSYK ‘oyçokluğu’yla bir bildiri yayımladı ve soruşturmayı bir üst birime bildirmeyi mecbur kılan yeni Adli Kolluk Yönetmeliği’nin, davaların önünü tıkayacağını ve Anayasa’ya aykırı olduğunu savundu.
Muammer Akkaş’ın yerine soruşturmada bir başsavcı vekili ile dört savcı görevlendirildi.
Dosyayı inceleyen savcılardan biri olan İdris Kurt’un sağlık sorunlarını gerekçe göstererek soruşturmadaki görevini reddettiği öğrenildi. Geriye kalan dört savcı dosya üzerinde çalışmaya başladı.
Danıştay 10. Dairesi de yargıda krize neden olan ‘Adli Kolluk Yönetmeliği’nin yürütmesini durdurdu.
Savcı Akkaş’ın polisin operasyon yapmaması üzerine Jandarma’ya talimat verdiğine ilişkin yazısı ortaya çıktı. Bu talimatın hazırlandığı ancak Jandarma’ya iletilmediği belirlendi.
Ancak sosyal medya durdurulamadı. Operasyonun ilk gününden itibaren sızdırılan gözaltı görüntüleri, fotoğraflar, fiziki takip bilgileri, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal, siyasetçiler, gazeteciler ile iş adamlarına ait olduğu iddia edilen telefon konuşmaları, tapeler, internette hızla yayıldı.
Tüm tapelerin, ses kayıtlarının montaj olduğu iddia edildi ancak bu süreçte bakan istifaları da peş peşe geldi. İlk olarak Zafer Çağlayan, hemen ardından da Muammer Güler istifalarını açıkladı.
İlerleyen günlerde operasyonlar hakkında yayın yapan, cemaate yakınlığı ile bilinen yayın kuruluşları, kanalları uydu yayınlarından çıkarıldı, gazetelere ise kayyum atandı. Gülen cemaatine yakın medya kuruluşlarının yöneticileri ve bazı çalışanları tutuklandı.
Bilal Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 96 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı belirtildi.
Kararda ’96 şüpheli hakkında, örgüt kurmak ve örgüt üyesi olmak suçlarından kovuşturmaya yer olmadığı’ ifade edildi.
Ayrıca kararda, soruşturmayı hazırlayanların ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmakla’ suçlanması dikkat çekti.
Savcılar, ’25 Aralık soruşturmasının hukuki bir soruşturma görünümü altında Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren ortadan kaldırmaya ve engellemeye yönelik bir teşebbüs’ olduğunu belirtti.
Adalet Bakanlığı’ndan, “Meclis’e gönderilmesi gerektiği” gerekçesiyle geri gönderilen fezlekeler daha sonra TBMM’ye gönderildi.
TBMM Genel Kurulu, CHP’nin olağanüstü çağrısı üzerine 19 Mart 2014’te fezlekeleri görüşmek amacıyla toplandı. Tartışmalar sırasında ortam gerildi.
Fezlekeler ‘gizlilik kararı’ gerekçesiyle okunmayınca, muhalefetten tepki geldi. Fezlekelerle ilgili genel görüşme talebi meclis tarafından oylandı ve reddedildi.
Bakanlar hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet iddialarını incelemek için kurulan soruşturma komisyonu ise çalışmalarına Ekim ayında başladı. Kasım ayında da komisyonla ilgili tüm haberlere yayın yasağı getirildi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in başvurusu üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği’nin aldığı bu karar TBMM tarihinde bir ilk oldu. Basın meslek örgütleri ve muhalefet yasağa sert tepki gösterse de sonuç değişmedi.
HDP’li üye Bengi Yıldız komisyonun çalışmalarına getirilen yayın yasağına tepki göstererek ve çalışmaların sağlıklı işlmediğini söyleyerek komisyondan ayrıldı.
Yedi ayın sonunda, AKP’li üyelerin oylarıyla komisyon yolsuzlukla suçlanan bakanların Yüce Divan’da yargılanmasının gerekmediğini bildiren bir karar aldı.
Bu karar TBMM Genel Kurulu’na tartışmaya açıldı. Yapılan oylamada, adları yolsuzluk iddialarına karışan bakanlar Çağlayan, Güler, Bağış ve Bayraktar’ın Yüce Divan’a gönderilmesine yönelik önergeler reddedildi.
Bu oylama sırasında ortaya çıkan görüntüler de çok konuşuldu.
17 Aralık operasyonunda bakanlar, çocukları ve bir çok bürokrata rüşvet dağıttığı öne sürülen Reza Zarrab, Mart 2016 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde İran yaptırımlarını delme suçlamasıyla tutuklandı. Türkiye ve İran vatandaşı olan Zarrab, davada itirafçı oldu. Zarrab, Halk Bankası ile iş yapmasına yardımcı olması karşılığında dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a yaklaşık 50 milyon Euro rüşvet verdiğini açıkladı.
Zarrab itirafçı olduktan sonra Türk medyasında hakkında çıkan haberlerde New York’un lüks mekanlarında dolaşırken görüntülendiği iddia edildi.
2017 yılının sonuna doğru Zarrab ve yakınlarının Türkiye’deki mal varlığına el konuldu. Zarrab’ın eşi Ebru Gündeş, mal varlığına el konulanlar arasında yer almadı.
ABD’deki banka davasından sonra kayıplara karışan Reza Zarrab, adını Aaron Goldsmith olarak değiştirip yeni sevgilisiyle görüntülendi.
8 Aralık 2017’de New York’ta Halkbank davasında Türkiye aleyhinde ifadeler veren Reza Zarrab’dan uzun bir süre haber alınamamıştı.
Amerika’da tutuklanan Zarrab, itirafçılığı sonrası tahliye edilip ABD’nin güvencesi altında kayıplara karıştı.
26 yaşında Türkiye’ye gelerek ünlü sanatçı Ebru Gündeş’le evlenen Zarrab, dava sürerken de Gündeş’ten boşanmıştı.
TR724’ün yazarı Adem Yavuz Arslan Zarrab’ın izini Miami’de buldu ve tüm detayları paylaşınca ortaya çıktı ki Zarrab adını ‘Aaron Goldsmith’ olarak değiştirmiş ve at çiftliği kurarak at binme hizmeti vermeye başlamış.
Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar, kendi internet sitesindeki bilgilere göre kurucusu olduğu inşaat firması Bayraktar İnşaat’ın 2014 yılından beri tekrar başına geçerek çalışmalarına devam ediyor.
Bayraktar memleketi Trabzon’da 30 milyon TL üzerinde masrafla 20 bin kişilik bir cami yaptırdı ve bununla gündeme geldi.
Son olarak ise gazeteci Altan Sancar’a konuşan Bayraktar 17 Aralık soruşturmasına ilişki olarak “Benim dosyamda ne varsa, hepsi doğrudur. Benim dosyamda ne varsa, hem teknik takip hem de tapeler doğrudur. Benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.” ifadelerini kullandı ve şunları söyledi:
“Aslında ben Zarrab’ı tanımam. Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. FETÖ bana, hırsız, yolsuz ya da rüşvetçi diyememiş. Kahpe FETÖ’nün savcısı bile benim soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular.
Beni de aynı çuvala koyunca liderim, dört tane bakan ile beni de hırsız diye tasvir ediyorsun. Yüzde 60, yüzde 40 ya da 50 öyle tasvir ediyor. Hâlbuki yakından tanıyanlar beni ayırabiliyor. Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim.”
Ancak daha sonra 2018’in Mart ayında AK Parti Mersin 6. Olağan İl Kongresi’ne katıldı ve burada il başkanı seçilen Cesim Ercik’in 19 kişilik listesinde ‘asil delege adayı olarak’ yer aldı. Bugüne kadar bunun dışında siyasette ön planda olacak herhangi bir adım atmadı veya açıklama yapmadı. Medya manşetlerinden uzak bir hayat yaşamaya dikkat eden Çağlayan’ın bir takım sağlık sorunları olduğu konuşuluyor.
Sosyal medyada yer alan ses kayıtlarında Güler’in Zarrab’a onu korumak için “Senin önüne yatarım Reza” dediği duyulmuştu. Güler de Çağlayan gibi oldukça sessiz bir hayat yaşıyor ve kamuoyu önüne çıkmıyor.
İstanbul Aydın Üniversitesi Yayınları’ndan “Başmüzakereci’nin kaleminden” adlı makalelerinin derlendiği bir kitap çıkaran Bağış, 2019 yılında Çekya’ya Prag Büyükelçisi olarak atandı ve bu atama uzun bir süre gündem yarattı.
Eski Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutuları içerisinden 4,5 milyon dolar para çıkmıştı. Arslan paraların İmam Hatip yapılmak için toplandığını ve bağış paraları olduğunu söyledi.
Hakkında Reza Zarrab, ABD’de itiraflarda bulunduğu sırada CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Aslan’ı Meclis gündemine taşıdı. Emir, Aralık 2017’de “Süleyman Aslan nerede, emekli maaşı alıyor mu?” diye, Başbakan Binali Yıldırım’a soru önergesi iletti. Soru önergesi yanıtsız kaldı.
Aslan, 17 Aralık soruşturması kapsamında göz altına alınıp 57 gün sonra serbest bırakılmıştı. Aslan daha sonra Ziraat Bankası’nın olağan genel kurulu toplantısında üç yıl süre ile oy birliği ile Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi.
17 Aralık sonrası gözaltına alınıp serbest bırakılanlardan eski Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, 24 Haziran’da Ak Parti’den İstanbul milletvekili seçildi. Demir, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Üyesi.
Barış Güler: ‘Arsa bakarken ayağını kırdı’
Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler de medyada 2017 yılında iflas ettiği iddialarıyla gündeme geldi.
Operasyonlar sırasında evdeki kasalarda tuttuğu anlaşılan 1 milyon TL üzerindeki parası için “3-5 kuruş param var” dediği ses kayıtlarına yansıyan Güler’in oğlu Barış Güler’in de 2016’da iflas ettiği öğrenildi. Güler, Innova Gayrimenkul Geliştirme Hizmetleri Ticaret Anonim Şirketini kapattı.
Güler ailesine dair medyada yer alan son haberler Mayıs 2018 tarihli. Alanya’da villa yaptırmak için kayalık bir araziye giden Barış Güler’in, düşerek ayağını kırdığı kaydedilmişti.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra görevden uzaklaştırılan Mutlu yerel mahkemece “hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan verilen 3 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezası aldı.
Cezanın onanmasının ardından 7 Kasım 2018’de cezaevine konan eski İstanbul Valisi 13 Aralık 2018’de tahliye edildi. Daha sonra ne yaptığı bilinmiyor.
Operasyondan iki gün sonra görevden alınarak merkez valisi olarak atandı. 17 Aralık soruşturmasının kendisinden gizlendiğini belirtti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ‘FETÖ Mülkiye yapılanması’ davasında Mutlu ile beraber yargılandı ve 2 yıl 1 ay hapis cezası aldı. “17 Aralık kumpas” davasında tanıklık yaptı.
17 Aralık operasyonunun hemen ardından görevden alınan emniyet müdürleri Ömer Köse, Nazmi Ardıç, Yakup Saygılı ve ekipteki diğer polislerin soruşturmada usulsüzlük yaptıkları gerekçesiyle yargılamaları Mart 2019’da karara bağlandı.
Takipsizlikle sonuçlanan 17 Aralık soruşturmasında, kumpas kurup usulsüzlük yaptıkları iddiasıyla Nazmi Ardıç, Yakub Saygılı ve Kazım Aksoy’un da aralarında bulunduğu 67 sanıklı davada 15 sanık, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Mahkeme heyeti aralarında eski emniyet müdürleri Yakup Saygılı, Nazmi Ardıç ve Yakub Saygılı’nın da bulunduğu 15 sanığı ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırırken bazı sanıklar değişik suçlardan farklı oranlarda hapis cezalarına çarptırıldı.
Mahkeme eski emniyet müdürü Hamza Tosun, ABD’deki Hakan Atilla davasında tanıklık yapan eski komiser Hüseyin Korkmaz, Alparslan Çalışkan, Sinan Sağyalavaç ve Hayri Akın’ın dosyalarının ayrılmasına karar verdi.
O dönem rüşvet almadığı için kahraman ilan edilen Dudak bugüne kadar konuya ilişkin hiçbir detaylı açıklama yapmadı ve sessizliğini korudu.