AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim stratejisi yavaş yavaş netleşiyor. Ekonomik darboğazı inkar ederek bir yere varamayacağını anlayınca farklı stratejiye geçti. “Evet sıkıntı var ama yine ben çözerim” tezini işlemeye başladı. Çin modeli, büyüme odaklı çözüm, krizi fırsata dönüştürme gibi söylemlerin içi boş fakat önemli değil. Büyük kitlenin model kıyaslaması ve analizi yapacak birikimi zaten yok. Söz konusu söylemi destekleyen bir seçim ekonomisi paketiyle seçmenin gözünü boyayacak. Tahminlerin ötesinde asgari ücret artışı, emeklilikte yaşa takılanlara zeytin dalı, yılan hikayesine dönen 3,600 ek gösterge, paketin somut adımları olacak. Merkez Bankası’ndan düşük faizli krediyi de pompaladı mı kısa süreli rahatlamayı sağlayacak. Arkasından gelsin baskın seçim.
Savaş Genç, Youtube kanalında, NOMURA yatırım ve danışmanlık şirketinin abonelerine geçtiği Türkiye öngörüsünü yayınladı. Sarayın muhtemel finali hakkında senaryo, beş aşamalı bir planı anlatıyor. Seçim rüşvetleri ağırlıklı mali paketini bütün dünya görüyor.
Bu planın avantajları ve dezavantajları var. Avantajlarından başlayalım: Cumhurbaşkanı Erdoğan’a inanan ve hala oy veren büyük bir kitle var; daha önemlisi küskün durduğu halde inanmak isteyenler de önemli yekun tutuyor ve seçimin sonucunu onlar belirleyecek. Krediler ve seçim paketiyle piyasaya pompalanacak para geçici rahatlama sağlayacak. AKP ve ortağı MHP, yalancı baharı gerçek gibi sunacak. Seçim meydanlarında, “Bakın yeni model işlemeye başladı, meyvelerini alıyoruz” diyecekler.
Muhalefet cephesindeki projesizlik ikinci önemli avantaj. Millet ittifakı bileşenleri ve diğer partiler sadece eleştiriyor. Kötü tabloyu halka anlatmakla boşa nefes tüketiyorlar. Markete her gidişinde farklı etiketle karşılaşan tüketiciden daha iyi bilemezler durumu. Vatandaş ekonominin kötü olduğunu görüyor zaten. “Sizin öneriniz ne onu görelim?” sorusunun cevabını bilen var mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaoğlu’nun “zaruri ihtiyaç maddelerine zam yapmayın, ben zararınızı karşılayacağım” mektubuna esnaf gülememiştir bile. Gülmeye değer görmemiştir. Zamsız sattığı ürünü yerine nasıl koyacak, kirasını elektriğini, personel giderlerini neyle ödeyecek? Ve buna en iyi ihtimalle bir yıl dayanacak… Kemal Bey’in demokrasi temelli çıkışları önemli ve desteği hak ediyor. Ancak AKP’den kopan ve diğer seçmenin asıl derdi ekonomi. O konuda tatminkar planlar ortaya konamazsa sonuç üretme ihtimali yok. Demokrasi aç insanın derdine çare olur mu?
Ali Babacan geçmişten getirdiği bir krediye sahip. Handikapa dönüşen bir kredi bu. O da Ayşe Teyze’nin anlayacağı şekilde ekonomiyi nasıl kurtaracağını anlatmıyor. Haftalık sunumlarını gazeteci olarak izleyip yararlanıyorum ve Youtube kanalımızda Nöbetçi Editör programında yer veriyorum. Lakin çok teknik kaçıyor. Küskün AKP’lileri kazanmayı düşünüyor. Bunu sağlayacak şekilde aktif ve agresif bir strateji gerekiyor. Metin Gürcan hamlesi Erdoğan’ın endişelerini gösteriyor. Çözüm, sinmek yerine ses yükseltmek.
Erdoğan içi boş ve çalışanlar için kölelik anlamına gelen Çin modelini neredeyse topluma kabul ettirecek; muhalefette ise tık yok. Sendikaları harekete geçirmek çözümün bir parçası olabilir. Orada da yaprak kımıldamıyor.
Erdoğan’ın seçim kazanmak adına oynamayı düşündüğü ekonomik kumar, 1991 seçimlerinde Süleyman Demirel’in yaptığına benziyor. “O ne veriyorsa beş fazlası” diye özetleyebileceğimiz bir savurganlıkla seçimi kazandı. 38 yaşında emeklilik benzeri, kitlelerin aklını başından alan seçim rüşvetlerinin sonucu ülke, 1994 ve 2001 krizini yaşadı. Demirel 10 yıldır iktidardan uzaktı ve bazı şeyleri unutmak için yeterli bir zamandı. Ayrıca 80 öncesini yaşamamış genç nüfusun Çoban Sülü hakkında hiçbir fikri yoktu. Kandırması kolay oldu. Erdoğan bugün krizin mimarı olarak görülüyor, Demirel’in avantajını yaşamayacak.
Seçim ekonomisi denemesinin ikinci önemli handikapı, süreci yönetecek kurmay kadronun bulunmaması. Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in koltuğunda ekonomi eğitimi olmayan Nurettin Nebati oturuyor. Merkez Bankası’nın başında Durmuş Yılmaz ve Erdem Başçı yerine Şahap Kavcıoğlu var. Ekonomiye ve yönetici kadroya güven sıfırın altında. Bu gerçeği AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş itiraf etti. Bankalardan alınan kredileri dövize yatıranlara “ahlaksız” derken aslında krizi tescilledi. İnsanlar cebindeki parayla değil, satın aldıkları üzerine faiz ödedikleri parayı bile dövize demirliyor. İflas işte tam da böyle bir şey. Daha kötüye gidişi satın alıyor toplum.
Başlangıçta söylediğim küskün ama göz ucuyla Erdoğan’ı takip eden kararsız seçmenin özelliği ekonomik gerekçeler. Geride kalanlara nispeten ticari hayatın içindeler ve boş vaatlere kanmaları zor. Enflasyonu patlatacak ve krizi derinleştirecek paketlerin vahametini tahmin edebilecek donanımdalar.
Burada iş muhalefete düşüyor. Asgari ücret artışına ya da 3,600 ek göstergeye karşı çıkacak halleri yok elbette. Yapısal reformlar yapılmadan ve ekonomide kalıcı iyileşme sağlanmadan yapılan işlerin batan gemide direk boyamaktan farksız olduğu anlatmalılar. Ondan da önemlisi kendilerinin neyi nasıl yapacaklarını Ayşe Teyze’nin de anlayacağı şekilde ortaya koymalılar.
Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur fakat dolu tencereyi göstermezseniz siz de avucunuzu yalarsınız. Tamam, Titanik batıyor… Peki siz filika olarak kurtarmaya hazır mısınız? Erdoğan’ın kaybetmesi muhalefetin kazanması anlamına gelmiyor. Anket sonuçları onu gösteriyor.