Diyanet, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve kitaplarından cımbızladığı alıntılarla onu ve harekete gönül verenleri tekfir eden raporlar ve hutbeler hazırlattı malumunuz. Erdoğan’ın Hizmet hareketine uyguladığı zulmün en ön cephesinde yer alan eski başkan Mehmet Görmez, bu işlenen zulümlere ortak oldu. Zira bu raporların çoğu onun idaresi ve gözetiminde hazırlandı.
Aynı şahıs, Mustafa Öztürk’ün sosyal medyadaki iddialarının doğru olmadığını söyleyerek onun Kur’an ile ilgili ifadeleri hakkında şöyle demiş: “Gündeme getiriliş tarzını sorgulamamız lazım. Bir sene önceki konuşmanın içinden cımbızlanarak, belli bir kısmının bir buçuk sene sonra toplumun gündemine sokulması, yani konuşmanın bütünlüğünden koparılarak takdim edilmesi ve bu şekilde bir “gündem mühendisliği” veya “cımbızlama mühendisliği” sorgulanması lazım.”
Körmez’in bir konuşmayı değerlendirirken çizdiği bu çerçeveye başkanlığı döneminde hazırlattığı “Kendi Dilinden “Fetö” Örgütlü Bir Din İstismarı” adlı raporda hiç riayet etmediği görülmektedir. Kendi ifadesiyle “gündem mühendisliği” veya “cımbızlama mühendisliği” yoluyla Hocaefendi hakkında rapor hazırlatan bu şahıs kendisi değilmiş gibi Mustafa Öztürk hakkında bu savunmayı yapmış. Bence bir psikiyatriye görünse iyi olur.
Körmez, bu raporun “Sunuş” yazısında Gülen’in Türkçe olarak basılan 80 kitabının incelendiğini, 40 bin dakikayı bulan sesli ve görüntülü konuşmalarının dinlendiğini dikkat çekerek diyor ki: “Din İşleri Yüksek Kurulunca gerçekleştirilen bu incelemeler sonucunda İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak kurallarıyla asla bağdaşmayacak pek çok yanlışın ve sapmanın var olduğu görülmüştür.”[1]
Raporda Hocaefendi’nin, 26.11.1989 tarihli Hisar Camii vaazından alınan şu kısmı delil göstermişler: “Mümin mabede gelince orada gerçekten kime ta’zim yapılacaksa, onun mehabet ve mehafeti altına girer. O meclis öyle bir meclistir ki o meclisin kürsüsünde artık bakan, gören ve her şeyimizden haberdar olan Allah vardır. … Onun için hoca da girse, devlet başkanı da girse; burada bizim kalplerimizi gören Allah’tır ve O’nun gözünün içine bakan, Hz. Muhammed (sav)’dir.”[2]
Hocaefendi’nin vaazından yapılan yukarıdaki alıntı kaynak gösterilerek şu iddialar ileri sürülmüş: “Gülen’in konuştuğu kürsüde Allah’ın bulunduğu iddiası Yüce Allah’a mekân isnat etmek anlamına gelir. Yüce Allah “mekândan münezzeh” olduğu için O’na mekân isnat eden söylemler kullanmak İslam inancına kesinlikle aykırıdır. İnanç bakımından kişinin imanını tehlikeye sokan bu ifadeler pervasızca onun tarafından kullanılarak –hâşâ– Allah, cami kürsüsüne yerleştirilmiştir.”
Şimdi bu Körmez’e sormazlar mı? Elli yıldır konuşan, ülkemizin her tarafında konuştukları, yazdıkları izlenen Hocaefendi hakkında rapor yazmak şimdi mi aklınıza geldi? Siz diyanet olarak elli senedir işitme, görme ve anlama yetisi olan bir kurum musunuz ki, “Elli yıldır seni dikkate almamıştık. Şimdi seni yeniden dinleyerek birtakım yanlışlarını bulmamız gerekiyor. Çünkü emir büyük yerden.” Onu mu demek istiyorsunuz?
Ayrıca bu Körmez denen kör herif hem İstanbul’da yapılan “2. Uluslararası Kur’an ve İlmi Hakikatler” hem de Gazi Antep’te yapılan “Sosyal Problemlere Peygamber Yolundan Çözümler” sempozyumlarına katıldı. Orada açılış konuşmalarını yaptı. İnternette yaptığı konuşmalar hala duruyor. Hatta kendisi Gazi Antep’li olduğu için “Peygamber Yolu” sempozyumunu bizatihi Antep’te yapılmasını kendi istedi. Yurt dışından gelen misafirlerin İstanbul’a göre ulaşım ve barınma ihtiyaçlarının karşılanması zor olmasına rağmen onun isteği kırılmadı. Bu yazıyı okuyan bazıları başlıktaki “Mehmet Körmez’in kör dönüşü” ifadesini biraz ağır bulabilirler. Şimdi bu derece kör dönüşü yapan, sadece dönmekle kalmayıp aynı zaman da Hizmet Hareketini ve onun müntesiplerini ‘fırak-ı dalle’ diyerek sapıklıkla itham eden bu şahıs için başka ne demeliydim?
Affedersiniz ama bu insan Kur’an’ın ifadesiyle “…onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrâk etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. Hasılı onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlar onlardır.” (A’raf; 7/206) baktığı halde kör biri. Halbuki Hocaefendi Tevhid ile ilgili İbrahim Hakkı’ya ait şu Tevhid Nameyi her sohbetinde ifade etmiştir:
“Ne cism ü ne arazdır ne mütehayyiz ne cevherdir.
Yemez, içmez, zaman geçmez, berîdir cümleden Allah.
Tebeddülden, tegayyürden, dahi elvân ü eşkâlden,
Muhakkak ol müberrâdır, budur selbî sıfâtullah.
Ne göklerde ne yerlerde, ne sağ ve sol ne ön ardda;
Cihetlerden münezzehtir ki, hiç olmaz mekânullah.”[3]
Ama Görmez kendi ifadesiyle “gündem mühendisliği” veya “cımbızlama mühendisliği” ile bunları ‘kör’mezlikten gelerek açıkça kendi kendini yalanlamıştır. Cenab-ı Hakkı ta’zim, tenzih teşbih ve cisimden uzak durmada Hocaefendi kadar hassasiyet gösteren çok az insan olmasına rağmen bu şahıs onu, tam tersi bir iddia ile itham etmiştir.
Ne diyelim?
Prof. Suat Yıldırım’ın dediği gibi hepsi “Psikiyatrik laf salatasından ibaret. Bütün vücut sistemini öğrenmek için bir damla kan tahlilinin yetmesi gibi, bu örneğin rapor hakkında kâfi derecede kanaat vereceğini umuyorum.”[4]
Bu süreçte Körmez, Erdoğan’ın isteği üzere hizmet hareketine yönelik çirkin ‘fırak-ı dalle’ iddiasında bulunmakla kalmamış. Binlerce din görevlisini hizmet hareketiyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle birçoğunun tutuklanmasına ve ihraç edilmesine seyirci kalmıştır. Esas iltisaklı biri aranıyorsa o da bu Kör’ün kendisidir. Zira Hocaefendi’ye hediye ettiği “Hadislerle İslam” kitabının ilk sayfasına kendi el yazısıyla yazıp imzaladığı mesajı şöyledir:
“Ehl-i Hadisin naçiz bir talebesi olarak bir grup genç alimle birlikte, Rasul-i Ekrem’in nübüvvet mişkatından iktibas ile cem, tebvib ve tasnif ederek şerhettiğimiz ‘Hadislerle İslam – Hadislerin Hadislerle Yorumu’ eserini şahsım da dahil çağımız islâm nesillerinde büyük emekleri olan zat-ı alilerinin yüksek ıttılaına ve tenkidatına arz etmekten şerefyab olduğumu ifade eder, sıhhat, afiyet, uzun ömürler niyazıyla selam, hürmet ve muhabbetlerimi takdir ederim. M. Görmez 25.04.2013”
Maalesef siyasetçilerin sürekli dönüşler yapması gibi döneklik sergileyen bu şahıs, on binlerce din görevlisinin en başta idari olarak amiri, sonra da ülkedeki en yüksek resmi dini otoriteyi temsil eden kişiydi. Şimdi düşündürücü olan nasıl bu kadar rahat dönüş yapabiliyor? Veyahut böyle bir dini otorite nasıl İslam’ı temsil edebilir? Yorumu size bırakıyorum.
[1]DİB., (2017) “Kendi Dilinden “Fetö” Örgütlü Bir Din İstismarı,” DİB. Yayınları, Ankara, s. 8
[2] Görüntülü Vaazlar 1-Hisar 1, Kutsilerin Takvası, dk. 10:40-12:00.
[3] Gülen, “Bam Teli: Gençlerle Hasbihal-2” (01. 03. 2020)
[4] Suat Yıldırım “TR724.com, Diyanete Cevap” 23 Ağustos 2017