Devlet iki şekilde sarsılır: Suçlu cezasız kaldığında, suçsuz cezaya maruz kaldığında.
Ne yazık ki, ülke bu adaletten eser taşımayan uygulamalarla gün almakta, amansız çarklar tüm gürültüsüyle dönüp durmakta…
Saray haşmetiyle her gün yeni korkular salan, lakin tam tersine, çatır çatır yıkılmaya başlayan AKP-MHP Koalisyonu; mafya liderlerini, esrar, eroin uyuşturucu baronları ve emsali suçlara adete batmış sabıkalıları görememektedir. Haşmetlilerin gözlerine mil çekilmiş sanki, asıl suç ve suçluya sıra gelince, görme kabiliyetleri yok oluyor.
Suçluyu görmedikleri gibi, suçsuz binlerce masumu zindanlarda rehin tutmaya devam ediyorlar.
Bununla da kalmıyor ülkenin kaderini rehin alan muktedirler.
Hukuksuzlukta ant içmişler adeta.
Hamile kadınlar, bebekler, beli bükük pir-i faniler, kanserli hastalara kadar binlerce insanı zindanlarda tutmaya devam ediyorlar.
Durmuyor zulüm çarkı…
Kürtler ve Hizmet Hareketi mensupları, bu zulüm çarkının dişlileri arasında her güne, yeni hukuksuzluklarla uyanıyorlar.
Kürt gençlerini milyonların gözü önünde katletmekten çekinmiyorlar. Hayatının baharında taze canlar, polis kurşunlarının hedefi oluyor.
Savaşlarda işleyen hukuk bile yok.
Hani savaşlarda yaşlılara, hastalara, kadın ve çocuklara dokunulmuyordu?
Bizim, dini hususlarda pek ince (!) dinbazlarımız neden savaşta bile yapılmayanı bu milletin evlatlarına reva görüyorlar?
Kürtçe mevlit okuttuğu için 80 yaşındaki Mele Ali Boçnak tutuklanmış ve cezaevinde hayatını kaybetmişti geçen yıl.
7’den 70’e rahat nefes almaması için ant içmiş sanki.
7’den 70’e dediğime bakmayın, söz gelimi söylediğim.
82 yaşındaki Yusuf Pekmezci…
Aynı kaderi paylaşan damadı Emniyet Müdürü Şeref Aytekin’in, kayınpederi Pekmezci ile ilgili feryadına kulak asan yok.
BOŞNAK, PEKMEZCİ, ÖZKAN:
Ya, devletin karanlık dehlizlerinde yüzlerce masumun hayatını yok eden Jitem terör örgütünün öldürdüğü ‘Tuğgeneral’in katili’ iftirasıyla, 83 yaşındaki M.Emin Özkan.
Çeşitli hastalıklarına rağmen, 26 yıldır cezaevinde tutuluyor.
Etrafı silahlı jandarmalarla çevrili, eli kelepçeli halde sürünerek, hastaneye götürülürken ki videoları can yakıcı.
Derin devletin kanlı katliamlarını, bu masum insanına fatura eden ahlaksız bir düzen.
1993’te katledilen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’nın, Özkan tarafından öldürüldüğü safsatasına sarılmışlar.
Hangi birini sayalım ki…
Ne menem bir kin bu?
Genç kızları, tek kişilik hücrelerin karanlık dehlizlerinde olmadık işkencelere maruz bırakıyorlar.
Kadın ve kızların iffetiyle oynuyorlar.
Gözü dönmüş sözümona infaz ve koruma memurlarının taciz ve tecavüzlerine maruz bırakıyorlar.
GARİBE GEZER’E REVA GÖRÜLENLER!
Ah, Garibe Gezer kızımız!
Kürdün garip kızı Garibe.
Öz vatanında garip Garibe…
Garip Kürdün bu topraklardaki talihsizliği sende cisimleşti.
Olmadık melanetlere maruz Garibe, Kandıra Cezaevi’nde tutulduğu tecrit hücresinde intihar ederek yaşamına son verdi.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen dosyadaki “Burhan” kod isimli gizli tanığa 5 yıldır ulaşılamadığı ortaya çıktı.
Ancak mahkeme “Burhan” kod adlı “gizli tanık” açık katilin beyanlarını dayanak, Gezer’e ceza verdi.
Ağır Ceza Mahkemesinin defalarca dinlenmesi yönünde yaptığı taleplere de emniyet tarafından cevap verilmedi bile.
Gezer’e ağır ceza verilirken, “gizli tanık” bir defa olsun mahkeme huzurunda dinlenmedi ve ulaşılamadı.
Bu gizli tanıkların aşağı yukarı tümünün, ajan kılıklı, tetikçi ve istihbarat birimlerinin karanlık odalarında üretilmiş tipler olduğunu belirtmek lazım.
Defalarca işkenceye, tecavüze, tacize, dayağa ve diğer sistematik kötü muamelelere maruz kaldığına dair dilekçe verdi ama adaletten dem vuran hergele Adalet Bakanı duymadı.
Ve ne yazık ki; geçen hafta tek kişilik tecrit hücresinde ölü bulundu Garibe Gezer.
Devlet’in “gizli tanığı” iftira attı, yine devletin memurları cezaevinde işkenceden geçirdi.
Bu nasıl bir kindir Allah’ım!?
Tacizde bulundular, öfkeleri yatışmadı, tecavüz ettiler, bununla da kalmadılar…
Sonra da “tek kişilik” hücrede üstü örtülmüş bir infaz!
Bir genç, tarifsiz bir kinle hayattan koparıldı.
Gezer’in ön otopsi raporunda, ölüm nedeni belirtilmiyor.
Karanlık yani.
Avukatların Gezer’in şüpheli bir şekilde ölümü sonrası cezaevine girmesi engellendiği gibi darp edildiler.
Devlete “emanet” edilen ismi gibi Garibe bir insan bayan.
Daha bitmedi…
Bu kader mahkûmunun cenazesini devletin kin ve kötülük kusan polisleri “Alın cenazenizi gidin lan!” diyerek, ahlaksızca muameleyle uğurladılar.
Bin bir zorlukla İstanbul’dan, Mardin’e ulaşıyor cenaze.
İktidarın, kayyım marifetiyle gasp ettiği Mardin Belediyesi de cenaze aracı vermiyor.
Ve ailesi, Garibe’yi, üstü açık bir kamyonetin kasasına koyarak, mezara taşıyor.
Cemaatin maklubesini bin bir iştahla zıkkımlayan AKP’li Bursa Belediye Başkanı Alinur Aktaş da aynı alçaklığı yapmıştı.
Zulümden kaçarken, Ege’de anneleriyle vefat eden yavrularımız Gökhan, Burhan ve Nurbanu Yeni’ye, cenaze aracı verilmemişti.
KHK’LI FATMA DEMİREL!
Bir başka dram Diyarbakır’da.
KHK’lı Fatma Demirel.
Henüz 48 yaşındaydı.
O da tam 31 yıl önce bu acıyı yaşamış.
1990’lı yıllarda gözaltında ağır işkencelerle tanışyor.
Çekmediği eza ve cefa kalmamış.
Acıların yakın tanığı Fatma’nın ablası.
Urfa’da da ağır işkenceler yaşamış.
Arkadaşları diri diri yakılmış.
Cezaevi sürecinden sonra tekrar işe başlamamış.
15 Temmuz Planlı belasından sonra, 2016 yılında KHK ile memurluk görevinden ihraç olmuş.
Fatma, ihraçtan sonra sürekli gözaltına alınıyor.
Garibe’ye yapılan tüm muameleler Fatma’ya da uygulanıyor.
Yaşadıklarından dolayı psikolojik tedavi görüyor.
Mahkemeden mahkemeye, duruşmadan duruşmaya…
Dile kolay, 31 yıl.
Ensest devletin her türlü yüzüyle karşılaşıyor.
Cezaevi…
İşkence…
İhraç…
Duruşma salonları seansları…
Ve son çare, tek kızını geride bırakarak canına kıydı.
Merhametsizliğin en iyi dostu ölümdür.
İnsanın insana zulmü, merhametsizlik, vicdansızlıktır.
Kötülük merhametsizliği, merhametsizlik de kötülüğü besliyor.
Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz kalpsizler, vicdansızlar…
O kadar çok kurban var ki, hangi birini dile getirelim?
O kadar insanın kanına girdiler ki, hangi birine yanalım?
1100 ODALI SARAY’IN SAKİNİ!
Şöyle buyuruyor, zulümden zulme koşan 1100 odalı Saray’ın Reis’i Cumhur’e:
“Kitabımızda birlik ve beraberlik var.
Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…
Türkiye’de böyle bir sorun yok.
Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik.
Eğer, birliğe, beraberliğe, kardeşliğe inananlar varsa buyursunlar hep beraber yola devam edelim”
Bu kadar can yak.
Sonra da;
“Kardeşliğe inananlar varsa, beraber yola devam edelim” de.
Lanet senin kardeşliğine!
Bin lanet senin iktidarına…
Binlerce kez batsın senin siyasetin… e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au