SELAHATTİN SEVİ-KRONOSNEWS
Bahadır Odabaşı… Ne bir not ne de kayıt bıraktı arkasında. Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen ve 4 yıldır tutuklu yargılanan Nurettin Odabaşı’nın 16 yaşındaki oğlu Bahadır, Diyarbakır’da yaşadığı sitenin onuncu katından atlayarak hayatına son verdi. Peki, Bahadır Odabaşı kimdir?
Türkiye, tıp fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Enes Kara’nın kaybının yasını tutarken -kaderin tecellisi, Bahadır’ın babası da Enes’in canına kıydığı Elazıg’da tutuklu- başka bir kara haberle sarsıldı. Bir kış ikindisinde elleri kelepçeli babanın iki koluna giren jandarmayı oğlunun tabutuna doğru sürüklemesi ve içli hıçkırıkları ülkeyi yas evine çevirdi.
Bahadır kimdi, nasıl bir gençti, neye ilgi duyar neleri severdi? Ne gibi sıkıntılar, zorluklar yaşıyordu?
Bu sorularının cevaplarını alabilmek için Bahadır’ın amcası Osman Odabaşı’na (46) ulaştık. 4 yıldır babasından ayrı olan Bahadır’ın yaz tatillerini yanında geçirdiği, arkadaşı, sırdaşı ‘baba yarısı’ amcası Osman Odabaşı, Bahadır’ı ve Odabaşı ailesini Kronos’a anlattı.
Vefat haberini nasıl aldığı anı anlatarak başlıyor söze…
15 Ocak günü babası aramış Osman Odabaşı’nı. Çok sevdiği torunu Bahadır’ı, iki kardeşini ve gelinini görmek için uzun zamandır Diyarbakır’da olan babası Yusuf Odabaşı hattın öteki ucundayken ses gelmemiş. Yanındaki biri almış telefonu, o da ağlamaktan konuşamamış. Osman Odabaşı, “Herhalde abim Nurettin tahliye oldu, sevinç gözyaşları olmalı bunlar” diye düşünse de acı gerçeği birkaç saniye içinde öğrenmiş: “Yeğeniniz vefat etti!”
O AKŞAM EVDE NELER KONUŞULDU?
O şokla sağa sola koşmaya başlayan Odabaşı, sonrasını şöyle anlatıyor:
“İlçeden üç kilometre mesafedeki evime geldim. Eşime bir şey söylemedim ama anladı. ‘Hayırdır, rengin atmış, bir şey mi oldu?’ diye sordu. ‘Diyarbakır’dan bir haber geldi ama işin aslını tam öğrenemedim. Arayamıyorum. Sen arar mısın?’ dedim. Son gelen numarayı aradı. Komşuları Mehmet adında bir KHK’lı öğretmen. Yanlarında savcı varmış, gidince anlattı da öyle öğrendik işin gerçeğini.”
‘EVE VAKİTLİCE GEL’ DEYİNCE…
Olay günü Bahadır’ın yaşadığı Diyarbakır Kayaşehir’deki evde 17 yaşındaki ablası, 11 yaşındaki erkek kardeşi, annesi ile bir hafta önce ziyaretlerine giden dedesi birlikteymiş. Amca Osman Odabaşı, Bahadır’ın o dönemdeki ruh haline ve olayın yaşandığı akşama ilişkin ise şu bilgileri aktarıyor:
“Bahadır son iki üç aydır eve geç gelmeye başlamış, akşam 21.00-22.00 gibi ancak dönüyormuş. Aslında hiç böyle yapmayan bir çocuk. Bütün yaz tatillerini birlikte geçirsek de Diyarbakır’dayken de sürekli telefonla görüşüyorduk. O akşam dedesi biraz nasihat ediyor, annesi biraz söyleniyor. ‘Oğlum artık böyle olmaz, dışarısı tekin değil, başına bir şey gelmesin, bundan sonra eve vakitlice gel’ diye tembihliyorlar. Babamla, yani dedesiyle de iyi anlaşırlar. O da, ‘Bak oğlum eve akşam erken gel, yemeğimizi yiyelim, namazımızı kılalım, ben de senin derslerine yardımcı olurum,’ diyor: Güngörmüş adamdır babam. Mekke’de imamlık yaptı, 1990’larda emekli oldu, o günden sonra hep çocuklarının yanında. Annem de 2014’te vefat edince bütün dünyası bizdik. Ama çocuğun o günlerdeki ruh hali sanıyorum konuşulanları kabullenemiyor. Kendisinin çok olmasa da arkadaşları olduğunu biliyoruz. Zannediyorum, yeni arkadaşlar da edinmiş. ‘Benim yaşımda birinin bu vakitte gelmesi çok mu geç, bakın giderim bir daha hiç gelmem’ diyerek kapıdan çıkıyor. Babam ve yengem, ‘Fazla üzerine varmayalım, birazdan gelir’ diye düşünüyorlar.”
APARTMAN GÖREVLİSİNİN ANLAM VEREMEDİĞİ SES!
Bahadır’ın oturdukları sitenin 10. katındaki kapıyı vurup çıktığı saatlerde apartman görevlisi bir ses duyuyor. Işıkları açıyor, oraya bakıyor, buraya bakıyor, binanın etrafını dolanıyor bir şey göremiyor. Binanın geniş merdivenlerinden dışarıya açılan küçük pencereyi fark edip kapatıyor.
Bahadır eve gelmeyince bütün aile tedirgin oluyor. Sürekli görüştükleri bir arkadaşının numarası var, onun da telefonu kapalı. Daha önce birkaç kez arkadaşlarında kaldığı için, ‘yine onlarda kalmıştır, kızgın olduğu için bizi de aramamıştır’ diye düşünüyorlar.Sabah olunca binanın güvenlik görevlisi ikinci kattan çıkılan kapalı alanın bir yerinden kan damladığını görüyor. Hemen akşam açık olarak gördüğü pencere aklına geliyor, bir de bakıyor ki çocuk yerde yatıyor. Hemen aileye haber veriliyor, olayın duyurulmasıyla savcı geliyor.Savcı, “Başınız sağ olsun, yapacak bir şey yok” diyor. Sonra “Hızlıca tutanağı hazırlıyorlar. Doktorlar kan örnekleri alıyor, temiz… Adli Tıp’a bile götürülmüyor. Yazısı yazılıyor ve bize sevkini yapıyorlar…”
BAHADIR NEDEN CANINA KIYDI?
Bahadır’ı aile içinde en iyi tanıyan isim olan amca Osman Odabaşı, “O çok sakin ve kendi dünyasında yaşayan bir çocuktu” diyerek yeğenini şöyle anlatıyor:
“Son birkaç yıl olduğu gibi bu yaz tatilini de bizim yanımızda geçirdi. Son yaz rap müziği sözleri yazmaya başlamıştı. Ben tır şoförü olduğum için çok ülke geziyordum, ‘Amca bana yardımcı ol, şu yurt dışı deneyimlerinden ben de yararlanayım’ diyordu. Onu da yurt dışına götürmemi, oralarda kendisine yeni fırsatlar bulabileceğimizi söylüyordu sürekli. ‘Ufkum açılır, ufkum değişir amca’ diyordu… En son 8 Ocak’ta görüştük. ‘Amca yazı yine sizinle geçireceğim, okul biter bitmez yanındayım, burada çok daralıyorum’ diyordu. Arkadaş çevresi yoktu çok fazla.”
Bahadır’ın KHK’lı ailesinin yaşadıkları karşısında ezildiğini düşünüyor Osman Odabaşı. “İşte biriyle tanışıyorum, anne babanız dedikleri zaman cevap veremiyorum,” dediğini aktarıyor: “Siz de bilirsiniz ki büyümekte olan dalın üzerine düşen damla bile onu büker. Çocuk kendisine uygun olumlu bir zemin bulamayınca demek ki sıkıldı. Daha çok internette vakit harcamaya başladı. Asla asi, agresif bir çocuk değildi, olanlardan bu çıkarılmasın. Ama babanın tutukluluk durumu çocuğu yüzde yüz etkiliyor. Annesi de ihraçtı zaten, yeni iade edildi görevine. Kolay değildi onun için…”
BABASININ PEHLİVANI: SÖZ YAZARI OLABİLİR, MÜZİK GRUBU KURABİLİRDİ
Bahadır’ın ve kardeşlerinin babalarıyla ilişkilerine değinen Osman Odabaşı, “İlişkileri çok iyiydi. Bahadır son iki görüşe gidememişti. En son yılbaşında babasını ziyaret etmişti. Saçını biraz uzattığı için, ‘Babamın yüzüne nasıl bakarım, belki babam saçlarımın uzun olmasını sevmez’ diyordu. Babası onu hep bir pehlivan gibi görüyordu. Hepimizin arasındaki ilişkiler çok iyidir. Mesela babam 70 yaşında hâlâ torunlarıyla güreş tutar. 10 yaşında oğlum var, cenaze akşamı ‘Gel dede bilek güreşi yapalım’ diyordu, o kadar insanın içinde” diye anlatıyor.
Çocukların baskı görmediğini söyleyen Odabaşı, yine de yoğun iş temposundan dolayı çocuklara yeteri kadar vakit ayrılamadığını ve yargılamalar, cezaevleri gibi süreçlerin psikolojilerini olumsuz etkilediğini belirtiyor:
“Bahadır’ın umut vaat eden bir genç olarak ileride bir müzik grubu kurabileceğini veya söz yazarlığı yapabileceğini görüyordum. Müziğe çok ilgisi vardı. Elinde kalem sürekli bir şeyler yazıyordu. Yazdıklarını da birçok kişiye göndermeye çalışıyordu. Yazdığı şeylerin çoğu daha çok günümüzü özetleyen mizaha dayalı şeylerdi. Kendisini, babasını, ailesini ve bizleri özetleyen şeyler yazardı. Öyle buhran içeren yazılar değildi. Herkes ile uyum sağlayabilecek bir karakteri vardı. Mesela babam sabah namazını cemaat ile kılmayı çok sever. Sabah namazını cemaatle kıl, bir dönüm arsa bağışlasın sana, öyle özetleyeyim. Harçlığı bitince bana ‘Amca eğer sabah uyursam beni uyandır sabah dedemle namaz kılmam lazım’ derdi. Böyle bir yaşamımız vardı bizim. Bizimle beraber şen şakrak bir çocuktu ama kendi halindeyken sessiz sakin biriydi.”
‘BAŞIMIZA GELDİ, ÖĞRENDİK’
Osman Odabaşı, Bahadır’ın bir kış gün cansız bedeninin köye getirilişini anlatmakta zorlanıyor:
“Hem yeğenimin tabutu gelecekti köye, hem de cezaevindeki kardeşim. Başımıza geldi de öğrendik. Uzun bir prosedür… Sevkin yazı işlemleri var, havale işlemleri var. Herhangi bir sorun olmayacağına dair yazışmalar gerekiyormuş. Bu cenaze için bir istisna yaptılar, kardeşim için 3 gün izin verdiler. Savcı bey, ‘Biz Nurettin Odabaşı’nı biliyoruz, tanıyoruz bizde olumsuz bir izi yok, onun için ben bu izni 3 güne çıkarıyorum’ diyor. Gerçi 2 gün kaldı yani ama bunun sebebi dönüş yolu güzergâhındaki aşırı kar yağışı.”
BABASI CENAZEYE SON ANDA YETİŞTİ
Kardeşinin cenazeye yetişmesinin bile güçlükle mümkün olduğunu kaydiyor Osman Odabaşı: “Yani şöyle söyleyeyim, Ordu ili Akkuş bölgesinden geliyordu, Akkuş ile benim evin arası 40 kilometre, 5 saatte geldiler. Kaymışlar, arabayla, uğraşmışlar. Kardeşimiz ikindi vaktini geçmişti ki zor geldi. Biz de en son karar aldık dedik, bu kadar kar yağıyor eksi 5 derece en iyisi… eşi dostu tutmayalım, herkese dedik müsaade edelim. Ondan sonra biz de gelenlerle irtibat halindeyiz. Kardeşimizi alacak ekiplerle. ‘Abi az bekleyin, az bekleyin’ diyorlar. Beklemesek oğlunun cenazesini kılamayacaktı kardeşim. İşte ikindiyi yarım saat geçmişti geldiler.”
CENAZEDE NELER YAŞANDI?
Cenaze töreninde yaşananlarla ilgili sosyal medyaya paylaşılan bazı şeylerin doğru olmadığını söylüyor Osman Odabaşı ve şahit olduklarını şöyle aktarıyor:
“Getirdikleri araba ile abdesthanenin arası 15 metre. Orada durunca bizim Ünye’nin güvenliği, ‘Osman Bey bakar mısınız? Arkadaşlar size bir şey söylemek istiyor’ dedi. Elazığ’dan gelenlerden söz ediyorlar. Gittim arabanın yanına, ben abisiyim dedim. Dediler ki ‘Biz Elazığ’dan geliyoruz, kimseyi tanımıyoruz, bu sevkin sorumlusu benim, kimseyi tanımadığımız için sizden ricam, kardeşinizi abdesthaneye kadar götüreceğim ama yoğunluk olmasın, kelepçesini çıkaracağım ve kelepçesini takmayacağım’ dedi. Ama tam kelepçeyi açacaktı millet bir koşuşturdu. ‘Nureddin’imiz gelmiş’ diye. Güvenlikle yaptığımız koridor delindi, sanki bir hücummuş gibi hassasiyetini anlıyorum milletin. Kardeşim 11 yaşında yaşadığı köyde teravih kıldırarak yaşamına başladı, 11 yaşında. O kadar bölgede emeği olan bir insan, tabi ki insanları da anlıyoruz. Hal böyle olunca tam merdivenden iniş esnasında bir vatandaş çekiyor görüntüyü ve bunu medyaya atıyor. Ayrıca namazı kıldıran imam da benim halamın oğlu. İşte sosyal mesafeyi koruyalım dikkat edelim, güvenliğe yardım edelim gibi sözler söylüyor, cenaze gecikti, akşam olmak üzere…”
KELEPÇELER NE ZAMAN AÇILDI?
“Jandarma aracının durduğu yerden 15 metre ileride caminin altında, abdesthanede kardeşimin kelepçeleri açıldı. Namazın duasını dahi kardeşim yaptı. Ondan sonra cenazeyi birlikte defnettik. Yeminle söylüyorum bir asker, bir astsubay çavuş cenaze duası yapılırken ağlamaktan dizleri tutmadı, kabrin kenarına oturdu. Şimdi o hassasiyetin bozulmaması noktasında biz kolluk kuvvetleri tarafından herhangi bir sorun yoktur yazdım diye tepkiye neden oldu. Ben yıllardır olan biteni yazmıyorum ki, o gün köyümüzde olanları yazıyorum. En büyüğü 24 yaşında olan ve her an yardımcı olmak isteyen askerlere ne diyebilirim ki.”
BAHADIR ARTIK BU FOTOĞRAFTA YOK; GENÇLERE KIYMAYIN!
Bahadır’ın kaybından duyduğu acıyı dile getirirken sözü aynı soyadı taşıyan ailenin çocuklarının ve gençlerinin son yaz tatilinde Ünye’deki köprüde çekildikleri fotoğrafı paylaşan Osman Odabaşı, “Bu çocukların hepsi yaralı. Hayatlarının en güzel yılları yoksunluklarla geçiyor. Annelerine babalarına soruşturmalar açılıyor, cezaevlerine yollanıyor… İçlerinde kopan fırtınayı bilmemiz imkansız. Biz canımızı kaybettik, diğer gençlere sahip çıkalım” diyor.
Yarın: Aile siyasetçilerden gelen taziye telefonlarına neden çıkmadı? Odabaşı ailesi neler yaşadı? KHK’lı ailelerin çocuklarını neler bekliyor?