Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan usta bir sihirbaz; yaptığı illüzyonlarla sadece taraftarlarını değil muhaliflerini de büyülüyor. Şapkadan tavşan çıkarabildiğine öylesine herkes inanmış ki boş elini bile tavşan diye yutturabiliyor. Hayranları çılgınca alkışlarken, karşıtları o kurgu alkışların da etkisiyle hipnoz olup hareketsiz kalıyor. Yapabildikleri tek şey ‘kahretsin yine şapkadan tavşan çıkardı’ demek. Oysa sahnede pelerinli bir adam varsa şapkayı eline aldığında olacakları kestirmek zor olmasa gerek.
20 Aralık Operasyonunun tozu dumanı yatışmaya başladı. Mevduat ve kredi faizleri düşmek bir yana artıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin ‘kıpır kıpır olup’ ekibine ‘Ne oluyor lan, biz bir şey mi yaptık’ diye hayretler içinde sormasına yol açan ve sözde akın akın döviz bozduran vatandaşlar bir anda buharlaştı. Bankalardaki döviz mevduatı yükselmeye devam ediyor. Sadece benzine bir günde iki defa zam geldi; hem de biri 68 diğeri 60 kuruşluk yüksek artışlar.
Ülkeye ve topluma pahalıya patlayan 20 Aralık tecrübesi Erdoğan’ın seçim sürecinde yapabilecekleri konusunda fikir verdi. Bir anlamda elini açık etti. Muhalefetin bundan sonra muhtemel tavşanlara odaklanması şart. Mümkünse tavşanları çıkmadan deşifre edip Erdoğan’ın elinde patlatmak öncelikli işler arasına girmeli. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın son hamleyi tahmin ettiğini gördük. Ancak uzun basın nutuklarının arasına sıkışıp kalmış. Dolayısıyla kimse fark etmedi. Gelecek Partisi’nde ve DEVA’da yoğunlaşan eski ekonomi bürokratları bu noktaya odaklanmalı. Muhalefet, ‘Erdoğan yine şapkadan tavşan çıkardı’ çaresizliğini/şapşallığını bir daha yaşamamalı.
İkinci büyük hata, oyun planını yalnızca eskiyi yıkmak üzerine kurmak ve seçim kazanmayı Erdoğan’ın hatalarına endekslemek. Yeniyi inşa etmek üzerine daha çok konuşmaları gerekiyor. Daha da önemlisi topu Erdoğan’ın maniple edebileceği alanlara hapsetmemek.
Şurası muhakkak Cumhur İtitfakı’nın en kötü karnesi ekonomi. Enflasyon, işsizlik ve yandaş kayırmacılığı halkı canından bezdirdi. Seçmeni Cumhur İttifakı’ndan soğutan uzaklaştıran şey cebindeki kayıp. Lakin muhalefetin ekonomiyi nasıl rayına oturtacağı, enflasyonu dizginleyeceğine dair bir proje yok ortada. AKP Lideri’nin yanlışlarını merkeze koyan bir stratejinin büyük risk olduğu meydana çıktı. Doğru yaptığında ya da yanlışını doğruymuş gibi sunduğunda gözüne far tutulmuş geyikçesine donup kalındığını gördük. Verilerle oynama ve elinde medya gücüyle yalanla gerçeğin yerini değiştirme kapasitesi test edilmiş oldu.
20 Aralık şokunu seçimden bir hafta önce yaşasaydık ne olurdu? Erdoğan o gazla seçimi kazanır mıydı? Bu soruları cevapladıktan sonra asıl şuna cevap aramak gerekiyor: maçın döndürülemeyeceği zamanda bu golü atmayacağının garantisi var mı? Ben tam tersini söyleyeyim; bu test sürüşüydü, kesinlikle seçime ramak kala benzer hamleler gelecek. Yoksa Erdoğan da ekonomiyi üç ay istim üstünde tutamayacağını biliyor. Kur Korumalı Mevduat veya dövize endeksli faiz hamlesinin bir sebebi, kendini ve avanesini zenginleştirmek ise diğeri de ekonomik manipülasyon tatbikatıydı. Ders çıkarılmazsa, ofsayttan ya da eliyle atacağı bir son dakika golüyle maçı alır. Muhalefet yine ‘adam kazandı’ deyip yatmaya gider. Benden söylemesi.
Erdoğan Rejimi’nin test ettiği diğer proje seçimde karşısına çıkacak rakipleriyle ilgili. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, PKK’yı desteklediğine dair ihbarlar üzerine teftiş başlatıldı. Bu operasyon da bağıra bağıra geldi ama muhalefet yine hazırlıksız yakalandı! İlk bakışta herkes ‘İmamoğlu’nu döve döve büyütecekler’ değerlendirmesi yaptı. Kimse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bu denli saçmalayacağını hesaba katmadı.
Kürtler olmadan Millet İttifakı’nın seçimi kazanması imkansız. Erdoğan orada kırılma oluşturmak için çok sayıda deneme yaptı. Herhalde en başarılısı ‘İBB terör yuvası’ hamlesi oldu. İmamoğlu kendini kurtarmak için ‘tespit ettiklerini tut kucağından at içeri’ diye Süleyman Soylu’yu göreve çağırdı. 4Bana dokunmayın herkesi satayım’ tavrı ona umut bağlayanlar için tam hayal kırıklığı oldu.
En başta hukukun temel ilkesi masuniyet karinesine aykırı bir söylem. Ayrıca hüküm giymiş bile olsa cezasını çekmiş insanların kanunla sınırlanmış hakları dışında ekstra sınırlama getirilemez. Tam tersine topluma kazandırma kapsamında hükümlülerin çalıştırılması kanuni bir zorunluluk. Gassal (Ölü yıkayıcılık) nasıl stratejik bir iş ki üzerinde böyle fırtınalar koparıldı!
Öncelikle şunu fark etmeli; İmamoğlu dahil her adayı geri dönülmez noktada tutuklayabilir, siyasi yasaklı hale getirebilirler. O halde kesinlikle adaylık süreci bittikten sonra manevra yapacak şekilde yedek adaylar da sürece sokulup tescil ettirilmeli. Hukuku, işine geldiği zaman ve şekilde değil her zaman ve herkes için savunmak ilkesinden ödün vermemeli. Diyarbakır Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’ya ses çıkarmadığınızda İstanbul ve Ankara’da çıkardığınız sesin hükmü kalmaz.
Muhalefet geçen haftanın tecrübesinden (yenilen kazıklarından) ders çıkarırsa ne ala. Yoksa cehenneme hoş geldiniz!