Sınır Aşan Hukukçular (Cross Border Jurists) Derneği bünyesinde kurulan Hukuksuzlukları Araştırma ve Analiz Kurulu (HAAK), 15 Temmuz gecesi Türkiye’de olmadığı halde ihraç edilen, OHAL Komisyonu’na yaptığı başvuru da 3 ay önce reddedilen Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu’nun maruz kaldığı hukuksuzluğu değerlendiren kararı yayınladı.
Kesinleşmemiş bir mahkumiyet kararının gerek idari işlem gerekse de yargısal kararlarda delil olarak gösterilmesinin masumiyet karinesinin ihlali olduğunu belirten HAAK’ın kararında, “Başvurucu hakkında herhangi bir kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmaması bir yana, bir cezalandırma kararı dahi yoktur. Başvurucu hakkında savcılık tarafından başlatılan ceza soruşturmasının, Komisyon’un kararında başvurucu aleyhine delil olarak kullanılması masumiyet karinesinin ihlali olarak değerlendirilmiş olup, komisyon kararının incelenen bu bölümünde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” denildi.
HAAK, Uğurlu kararında imzası bulunan OHAL Komisyonu Başkanı Salih Tanrıkulu, üyeler Esat Işık, Mehmet Karagöz, Mustafa İkbal, Murat Aytaç, Abdullah Çiftçi ve Mustafa Cihad Feslihan hakkında görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle ceza soruşturması başlatılması gerektiği de ifade edildi.
Tümamiral Mustafa Zeki Uğurlu, 15 Temmuz gecesi ABD’de bulunan NATO-ACT (Müttefik Dönüşüm Komutanlığı) karargâhında ACOS C2DS (Komuta Kontrol Konuşlanabilirlik Sürdürülebilirlik Kurmay Başkanı Yardımcısı görevliydi.
21 Temmuz 2016’da ihraç edilen Uğurlu, görevine iade edilmek için 23 Ocak 2017’de kurulan OHAL Komisyonu’na başvurdu. OHAL Komisyonu, 4 yıl sonra, 12 Ekim 2021’de Uğurlu’nun kararını reddetti. Gerekçe olarak ise Uğurlu’nun ‘terör örgütünün askeri yapılanması ile iltisak ve irtibatlı olduğu’ iddia edildi.
Uğurlu, OHAL Komisyonu’nun red kararında sonra ihraç hakim, savcı, akademisyen ve avukatlar tarafından Almanya’nın Köln şehrinde kurulan CrossBorderJurists (Sınır Aşan Hukukçular) Derneği‘ne başvurdu.
Uğurlu’nun dosyasını inceleyen HAAK Komisyonu’nun yaptığı değerlendirmeye göre ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararının olmaması, doğruluğu ispatlanmamış tanık beyanları ve mahrem yapıyla irtibat suçlamasına bir delil olmadığı için OHAL Komisyonu’nun kararı hukuksuz.
HAAK’ın değerlendirmesi şöyle:
“Başvurucu hakkında terör örgütü üyeliği dolayısıyla savcılıkça yürütülmekte olan ceza soruşturmasının da incelenen komisyon kararında başvurunun reddinde dayanak delil olarak kullanıldığı görülmektedir. Hemen ifade etmek gerekir ki, kesinleşmemiş bir mahkûmiyet kararının gerek idari işlem ve gerekse yargısal kararlarda delil olarak zikredilmesi, masumiyet karinesinin ihlali anlamına gelecektir. Başvurucu hakkında herhangi bir kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmaması bir yana, bir cezalandırma kararı dahi yoktur. Başvurucu hakkında savcılık tarafından başlatılan ceza soruşturmasının, Komisyonun kararında başvurucu aleyhine delil olarak kullanılması masumiyet karinesinin ihlali olarak değerlendirilmiş olup, komisyon kararının incelenen bu bölümünde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” deniliyor.
Ceza almama, daha az ceza alma gibi düzenlemelerin bulunduğu suçlarda itirafçı olan kişinin beyanı tek başına delil olarak kabul edilip mahkûmiyete esas alınması mümkün değildir. OHAL Komisyonu tarafından söz konusu üç tanık beyanının sıhhatinin hiçbir şekilde incelenmediği ve irdelenmediği, tanıkların menfaat vaadi veya zorlama neticesinde beyanda bulunup bulunmadıkları hususunda hukuksal inceleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle kararın bu bölümünde de hukuki isabet bulunmamaktadır.
“Hemen ifade etmek gerekir ki, OHAL Komisyonu kararında başvurucunun örgütün mahrem yapılanmasına dahil olan bazı şahıslarla telefon trafiği olduğu hususunda sadece bir paragrafta ve yüzeysel olarak değinilmiş. Bu iletişimin ne zaman, nerede, ne şekilde, hangi telefonlar üzerinden gerçekleştirildiği hususunda Komisyon tarafından herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadığı, yapılmış olsa dahi bunun karara aksettirilmemiş olduğu görüldüğünden, yeterli şekilde gerekçelendirilmemiş ve altlıkları oluşturularak ispat vasıtaları gösterilmemiş bu iddiaya dayanılarak bir üst düzey kamu görevlisini terörle iltisak ve irtibatlandıran Komisyon kararında bu yönüyle de hukuka uyarlık yoktur.
“Hukuka uygunluğu incelenmekte olan OHAL Komisyon kararında, karara dayanak alınan bir hususun da başvurucu hakkındaki ‘kurumunun örgütle irtibat ve iltisakı bulunduğu yolundaki değerlendirmesi’ olduğu heyetimiz tarafından hayretle müşahede edilmiştir. Zira OHAL Komisyonu kararında bu iddia sadece bir cümle ile geçiştirilmiş ve iddianın sübutunun araştırılmasına gerek duyulmamıştır. Söz konusu kurum değerlendirmesinin, irdelenmeksizin doğru olduğunun kabulü, dünyadaki hiçbir hukuk sisteminde hukuka uygun olarak kabul edilemez.”
ANAYASAYA VE AİHS’NE AYKIRI
Yukarıda açıklanan nedenler muvacehesinde Kurulumuz tarafından yapılan değerlendirmede, başvurucu hakkındaki idari işlemin kaldırılması istemiyle yapılan müracaatı reddeden Komisyon kararında Türk Anayasası, AİHS, ulusal diğer mevzuat ile hukukun temel ilkelerine pek çok açıdan ağır aykırılıkların bulunduğu, söz konusu karar uyarınca işlemlerin uygulanmaya devamının, başvurucunun en temel haklarının ihlalinin devamı anlamına geleceği, böyle bir durumun Anayasanın 2. maddesine göre Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde kabulünün mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. İncelenen OHAL Komisyonu kararında ağır hukuka aykırılıkların mevcut olduğu tespit edildiğinden söz konusu kararda dahli bulunan ve aşağıda liste halinde isimleri tespit edilen OHAL Komisyonu üyeleri hakkında disiplin soruşturması yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
Başvurucu lehine ileride söz konusu yargısal karar ve idari işlemler sebebiyle tazminata hükmedilmesi durumunda, Anayasal hüküm gereğince Devlet tarafından ödenecek tazminatın akabinde, komisyon kararındaki hukuka aykırılıkların oldukça ağır olması nazara alındığında, Anayasanın 40/3. maddesi uyarınca ödenen tazminatın aşağıda liste halinde isimleri tespit edilen OHAL komisyonu üyelerinden müştereken rücu marifetiyle tazmini yoluna gidilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
“GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU İŞLENMİŞTİR”
Aşağıda isimleri yazılı, başvurucunun ihracına karşı yaptığı müracaatta karar veren komisyon üyelerinin görevlerinin gereklerine aykırı hareket ettikleri, karar ve işlemlerinde ağır ve hukuken izahı mümkün olmayan, unutkanlık veya gözden kaçırma ile izah edilemeyecek seviyede ağır hukuka aykırılıkların bulunduğu, bu eylemleri nedeniyle başvurucunun telafisi mümkün olmayacak maddi ve manevi zarara uğramasına neden oldukları kanaatine varıldığından, isimleri yazılı şahısların en azından TCK’nın 257.maddesinde tanımlanan “Görevi Kötüye Kullanma” suçundan haklarında ceza soruşturması başlatılması gerektiği sonucuna varılmıştır.”