HDP Milletvekili ve İnsan Hakları Savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, İstanbul Adli Tıp Kurumunun ‘infaz erteleme’ kararına rağmen tahliye edilmeyen ve yoğun bakımda vefat eden 82 yaşındaki İzmirli hayırsever iş adamı Yusuf Bekmezci’in cezaevinde ölmediğini iddia eden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a Twitter hesabından yaptığı paylaşımda ‘‘Hiç mi yüzün kızarmıyor? Yalan üstüne yalan atıyorsun’’ diyerek tepki göstermiş.
Sayın Gergerlioğlu ‘‘Hiç mi yüzün kızarmıyor?” dediğiniz şahıs kendisine “Kız Bekir” dendiği zaman bile renginde değişiklik olmamıştı.
Dolayısıyla yüz hatlarını besleyen kan damarları kuruyan bu ‘Boz Bekir’in yüzü ne kızarır ne de sararır.
Yani vicdanı kurumuş bir adamdan “yüzünün kızarmasını” beklemek biraz fazla absürt olmaz mı?
Ayrıca Boz Bekir “Yalan üstüne yalan” söylemeyi ilk defa yapmıyor ki.
Onun en büyük sermayesi bu olduğu için “efendisi” tarafından 3. kez Adalet Bakanı yapıldı.
Yani demek istiyorum ki “Yalan üstüne yalan” söylemek onun en büyük kredisidir.
Hatırlarsan bu Boz Bekir, 2011 yılında Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ‘bu ülkenin yetiştirdiği bir kıymet’ olarak nitelemiş ve onu, “Bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Devletin denetimi, gözetimi altında her şeye açık.” ifadelerini kullanmıştı.
Fakat daha sonra ne dedi?
“O 2011’de yapılmış bir konuşmaydı. Ancak bugün Fetullahçı Terör Örgütü’nün başındaki baş terörist ve onun bütün tasmalılarıyla mücadele eden Türkiye’de 10 tane siyasetçi varsa birisi de bu ‘kardeşiniz’dir.” diyerek Meclis çatısı altında bulunan diğer kardeşlerinin de kendisi gibi yalan söylediğini tasdik etmiş oluyordu.
Daha bitmedi.
Gene hatırlarsan, 2012 yılında canlı yayın programında bir gazetecinin, “Poliste, yargıda bir cemaat yapılanması var mı?” sorusuna, “Hayır. Öyle bir şey olabilir mi?” demişti.
Fakat, 15 Temmuz Planlı Darbe girişiminin ardından “F.TÖ” üyesi olduğu iddiasıyla binlerce polis ve yargı mensubunu ihraç ederken o gün tükürdüğünü yalayıp yuttu.
Buyur onun bir yalanını daha ifşa edeyim. O, 2012 yılında 34 yurttaşın yaşamını yitirdiği Uludere Katliamı hakkında konuşurken şöyle demişti: “Uludere’de yaşananlar maalesef bir “kaza” idi.
Hâlbuki daha resmi soruşturması tamamlanmayan bu katliam için, “zaman zaman olur böyle şeyler” diyerek maktullerin yakınlarıyla dalga geçmeyi marifet zannedecek kadar da kendi yalanına inanan bir paranoyak maalesef.
2016 yılında ise bu kez, çocuğa tecavüzü “Küçüğün rızası” diyerek savunmuştu.
Fakat söylediği saçmalık bu sefer çok sırıtınca yani yalanı ifşa olunca susmayı tercih etti.
Sayın Gergerlioğlu hatırlıyor musunuz, 2012 yılında Akdeniz Üniversitesi Stadyumu’nda gerçekleştirilen 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nda ne demişti bu Boz Bekir?
Ben hatırlatayım.
Önce Hocaefendi’ye teşekkür etti.
Sonra Hocaefendi’nin yıllar önce ‘Bu organizasyonlar gün gelecek stadyumlara kapalı alanlara sığmayacak ve dar gelecek’ sözünü hatırlattı.
Daha sonra da sözünü:
“O zaman belki böyle işler olabilir mi deniyordu. İlk başta neler oldu neler yapıldı herkes bilir.
Bu ateşi yakan bu yolu açan bu fikri veren Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye Antalya’dan gönül dolusu sevgiler saygılar gönderiyorum. Türkçemizi dünyaya tanıtan insanlar yetiştirdiği için.” diyordu.
Ama daha sonra değirmenci Ali’nin kör beygiri gibi döndü ve şöyle dedi:
“F.tö” elebaşının 15 Temmuz süreci ile ilgili tüm belgeleri şu an Amerikan Adalet Bakanlığı’nda.
Biz onlara diyoruz ki siz bu belgeleri bir an önce yargıya gönderin, yargı kararını versin.”
Ah! Sevgili Gergerlioğlu, siz bu Boz Bekir’e;
“ÖZÜR dileyecek misin?
Yoksa yalanlara devam edecek misin?
Konuş!” diyor sunuz ya…
Siz bu ifadenizle onun “Yalan üstüne yalan” söyleme kabiliyetini ifşa ediyor ve ‘Reis’ine ne kadar benzediğini de ilan etmiş oluyorsunuz. Malum o da tek ayak üstünde 50 yalan sıralıyor.
“Şecaat arz ederken merd-i Kıbtî sirkatin söyler” derler. Bu Boz Bekir’de tahminimce söylediği yalanlarıyla şecaatini ballandıra ballandıra anlatıyordur.
Bunu bu yazı vesilesiyle kayıtlara geçirmiş olayım ki, bir gün bu süreç tersine döndüğünde kapalı kapılar arkasında dönen fırıldakların hepsi ifşa edilecek. İşte o gün sizin ‘konuş’ demenize gerek kalmayacak. Dört gözle o günü bekliyoruz.