M. AHMET KARABAY-TR724.COM
AK Parti için iktidara ilk geldiği seçim hariç, hiçbir seçim bu kadar hayati olmadı. İktidarın riske girdiği 7 Haziran 2015’ten sonra yeniden sandığa gidene kadar sergilenen oyunlar, önümüzdeki dönemde yapılacakların yanında devede kulak kalır.
Tayyip Erdoğan’ın siyaset tarzını bir süredir takip edenler, onun hedefe gitmek için denemeyeceği yolun olmadığını iyi bilirler. Erdoğan, siyasi hayatı boyunca, İtalyan düşünür Niccolò Machiavelli’nin devletin başındakilere yönelik hazırladığı Prens adlı eserinde ortaya koyduğu ilkelerin iyi bir takipçisi oldu.
“Erdoğan’ın Makyavelistliği, dindarlığı ve insanlığından önce gelir” dense yanlış bir ifade olmaz. Çünkü onun için, “Amaca giden her yol mubahtır” nokta.
Erdoğan bu prensibi başbakan veya cumhurbaşkanı olduktan sonra uygulamaya başlamadı. Daha bu yola adım attığında nasıl bir siyaset izleyeceğini ortaya koydu. 27 Mart 1989 Yerel Seçimlerinde Refah Partisi’nden (RP) Beyoğlu Belediye Başkanı adayı oldu.
Seçimlere kendine göre iddialı hazırlandı, yüzde 21.7 oy aldı. Erdoğan, yeniden sayım talebinin kabul edilmemesi ve kaybettiğinin kesinleşmesi üzerine, yanındaki adamlarıyla Beyoğlu İlçe Seçim Kurulu Başkanının odasından içeri daldı.
Kıdeminden dolayı İlçe Seçim Kurulu Başkanı olan 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Nazmi Özcan’a hakaretler yağdırmaya başladı. 7 kişinin imzaladığı tutanağa göre Erdoğan şunları dedi:
“Şu haline bak sarhoş adam. Şu adalete bak. Kimlere kalmış. Seni yakacağım. Hepinizi adli tıbba göndereceğim, seni süründüreceğim. Yakacağım.”
Tutanakta imzası bulunanlar Beyoğlu İlçe Seçim Kurulu’nda görevli üyelerdi.
–Ahmet Aslan (Beyoğlu Mal Müdürlüğü memuru),
–İsmail Atak (Hasköy Karakolu’nda komiser),
–Nafiz Sayber (Beyoğlu Özel idare Müdürü),
–Nadir Tunceli (sandık görevlisi),
–Mehmet Kiraz (sandık görevlisi),
–Tahsin Selçuk (2. İlçe Seçim Kurulu Büro Şefi)
–Soner Kalkan (Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi Kalem Müdürü)
İLK TUTUKLANMASI ŞİİRDEN DEĞİL, HAKARETTEN
Erdoğan, seçim kurulu başkanı Nazmi Özcan’ın yakasına yapışıp sarstıktan sonra, polis nezaretinde Beyoğlu Adliyesi’ne getirildi. Açılan dava dosyasının hazırlık no’su 1989/5326 ve esas numarası 1989/3333 idi.
Tutuklama talebiyle 31 Mart’ta Beyoğlu 1. Asliye Ceza Mahkemesine sevk edilince yanında bulunan avukatı Zeyid Aslan’ın uyarısıyla kaçıp kayıplara karıştı.
Zeyid Aslan da bilgiyi yakından tanıdığı mahkeme katibesinden almıştı. Katibe, mahkeme heyetinin kararını öğrenir öğrenmez gidip, “Hakim, Tayyip Bey hakkında tutuklama kararı çıkarıyor” dedi.
Seçmen sonraki yıllarda bu Zeyid Aslan’ı AK Parti’den milletvekili olarak görecekti. Kamuoyu, adı “cinsel organlarıyla konuşan adam” olarak anılmaya başlayan Aslan’ı, muhalefetteki kadın milletvekillerine küfretmesi ve Ömer Faruk Eminağaoğlu’na uçan tekme atan kişi olarak tanıyacaktı.
Erdoğan, hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. O dönemde medyada çıkan haberlere göre, Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan, birahane sahibi ve kumar oynattığı bilinen tanıdığı Kudret Bey’e gitti. O da adliyedeki “dostları” ile görüştü ve “Tayyip Bey gidebilir” dedikten sonra Erdoğan Beyoğlu Adliyesinin yolunu tuttu.
Erdoğan tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildi. Bir hafta yattıktan sonra 4 Mayıs 1989 tarihinde yeniden hakim karşısına çıkarıldı. 6 ay hapis ve 20 bin TL para cezasına çarptırıldı. 500 bin TL kefaletle serbest bırakıldı. Ardından aldığı ceza da paraya çevrildi.
7 HAZİRAN’DAN 1 KASIM’A GİDEN SÜREÇ
Tayyip Erdoğan, 12 Eylül 2010 referandumundan itibaren kendini artık devlet olarak görmeye başladı. Osmanlı’daki “devlet-i ebed-müddet” yaklaşımının şahsında bütünleştiğine inandı.
7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olmayı kaybetmesinin ardından yaşananlar medyada çok yazılıp çizildi. Bu hepimizin bildiği bir konu.
7 Haziran süreci hep anlatılır. Ancak siyasete ilk girdiğinde yenilmesi halinde neler yapabileceğini göstermesi bakımından 1989 Mart seçimleriyle gözler önüne sergiledi.
Tayyip Erdoğan, o dönem elinde hiçbir güç bulunmayan, dahası devletin cüzzamlı gibi baktığı bir partinin ilçe belediye başkan adayıydı.
Devlet mekanizmasının önemli bir kısmını kontrol ettiği 2015’te, Erdoğan yaptıklarıyla toplumu nasıl derinden sarstı.
Bugün 15 Temmuz sonrası devlet mekanizmasını tek adam olarak ustalıkla yöneten Erdoğan, kaybetmekten çekindiği bir seçim için neleri göze alır dersiniz?
ÇOK YÖNLÜ BİR HAZIRLIK YAPILIYOR
Erdoğan, vaktinde yapılması halinde bile bir buçuk yıldan az bir zaman kalan seçimlere hayli sıkıntılı gidiyor. Anketlere bakılırsa, sokağa çıkıp insanları dinlediğinizde AK Parti’nin sandıktan iktidar olarak çıkması mümkün görünmüyor.
İktidar kurmayları, yeni döneme bu kez çok yönlü hazırlanıyor. 2015’te olduğu gibi sadece terörle terbiye etmeyecekler. Kullanacakları çok ama çok aracı birbiri ardına piyasaya sürecekler.
RP eski Rize milletvekili Şevki Yılmaz’ın dediklerini bir çırpıda deli saçması bir öneri olarak bakıp kenara atmayın. Yılmaz’ın söyledikleri, iktidarın yaklaşımını anlayabilme açısından hayati önem taşıyor.
Kullanılacak silahlardan biri terör, öteki de ekonomi manivelası olacağından emin olun.
Deniz Baykal’ın, bir kadınla ilgili medyaya yansıyan görüntüleri için Erdoğan 4 Mayıs 2011’de meydanda toplananlara, “Ne özeli… bunlar genel genel” diye seslenmişti.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 24 Ocak’taki kar yağışında İngiliz Büyükelçisiyle buluşmasının görüntülerine ilişkin MOBESE kayıtları gerektiğinde hemen nasıl servis edildi.
İktidarın bütün toplumu adım adım izlediğini sadece muhalifler dillendirmiyor. AK Parti’ye gönül verenler bile dostlarıyla özel bir şey konuşacakları zaman telefonlarını kapatıp mümkünse odanın dışında bir yere koyuyorlar.
Bu hareket nasıl bir ortam oluşturduğunu algılama konusunda herkese bir fikir veriyor. Yeni dönemde bütün silahlar sahaya sürülecek.
Ancak toplum, AK Parti’nin amacının hizmet değil, menfaat devşirmek ve iktidarını sürdürmek olduğunu anladı. Önümüzde seçime kadar bugünden daha sıkıntılı bir dönem var.
Erdoğan, kaybetme telaşıyla toplumu daha çok cendereye alacak. Bunu yaptıkça son zamanlarda olduğu gibi yanlışları peş peşe sıralayacak.