Av. MEHMET TAHSİN-TR724.COM
Tek maddelik bir anayasa yazsam bir kelime yeterdi: Çalmayacaksın!
Bugün 4 Mart.
Zaman Gazetesi’ne kayyım atanmasının altıncı yıldönümü.
Yediğim biber gazı yüzünden nefes almaya çalışırken, yüzüme tokat gibi çarpan tazyikli suyun düşürdüğü gözlüklerimin kırıldığı o uğursuz geceyi unutmam mümkün değil.
Her şey kırılıp paramparça edildi… Hayatımız, hayallerimiz, ideallerimiz, geleceğimiz, mesleğimiz… Hepsi elimizden alındı.
Sırf birilerinin hırsızlıklarını haber yaptığı için, gazetemizi elimizden çaldılar.
‘Siyasetin köpeği’ bir savcı ve bir hâkimin kararını eline alan üç kayyım, bir akşam vakti yüzlerce polis eşliğinde kapımıza dayandı.
Gazete önünde toplanmış okurlara, kadın erkek çoluk çocuk demeden saldırdılar. Biber gazı ve tazyikli sular sıkarak kendilerine yol açtılar. Sonra da elde ettikleri ‘ganimetin’ tadını çıkarmak üzere koltuklarına kuruldular.
Elde avuçta ne varsa hovardaca harcadılar, har vurup harman savurdular. Geldikleri gün 600 binden fazla tirajı olan gazeteyi 5 gün içinde sıfırlayıp, 5 ay dolmadan da kapatıp gittiler.
Şimdilerde o gün çaldıklarını yemekle meşguller.
Zehir zıkkım olsun. Bir gün dahi huzur görmesinler şu dünyada.
GÖRÜNÜRDE SUÇ UNSURUNA RASTLANILMAYAN MÜEBBETLİK YAZILAR!
Bu sürecin aktörü, Fuzuli Aydoğdu isimli savcı unutulmaması gereken isimlerin başında geliyor. Kısaca ona “Fuzuli Savcı” diyoruz.
Zaman’a kayyım atama talebini içeren 3 Mart 2016 tarihli 29 sayfalık yazı, ileride açılacak başka davalara da temel teşkil edecektir.
Yaklaşık 1 yıl sonra İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsmet Bozkurt, Zaman Gazetesi yazarları ve çalışanları hakkında düzenlediği iddianamede aynı iddialar yer verdi. Savcı Bozkurt, müebbet hapis talep ettiği 30 gazeteci için, “konuştu, yazdı, tweet attı” demekten öte bir suç isnat edememiş ama şöyle bir tespitte bulunmuştu:
“… görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında dahi basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak devlet yetkililerinin ve kurumlarının haklarını ihlal niteliğinde ifadeler kullanmış oldukları…”
Gördüğünüz gibi, öyle bir suç işliyorsunuz ki içinde suç unsuru yok!
Savcı müebbet istemesin de ne yapsın!
***
Dönelim Fuzuli Savcı’nın kayyım talebine… 29 sayfalık kayyım talebinde gazeteyle ilgili olmayan bir dizi tanık beyanı alt alta sıralandıktan sonra Zaman’ın işlediği müebbetlik suçlar sayılmış:
Aynen alıntılıyorum:
18/12/2013 tarihli “Türkiye’yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” manşeti,
19/12/2013 tarihli “Ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar, evde yedi çelik kasa” manşeti,
20/12/2013 tarihli “Bu iddiaların üstü örtülemez” manşeti,
22/12/2013 tarihli “Rüşvet ve örgütten tutuklandılar.” manşeti,
27/12/2013 tarihli “Yolsuzluk dosyasından el çektirilen savcı Akkaş: Soruşturma yapmam engellendi.” manşeti,
29/12/2013 tarihli “AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Helene Flautre: Yolsuzluğu soruşturanları suçlamak sorumsuzluk” manşeti,
02/02/2014 tarihli “17 Aralık, darbe değil yolsuzluk operasyonu” manşeti,
12/02/2014 tarihli “Yolsuzluk delilleri Meclis’te” manşeti,
Böyle devam edip gidiyor.
Bütün bunları bir bir saydıktan sonra şu hükme varıyor Fuzuli Savcı:
“Zaman Gazetesi yayınlarında 17-25 Aralık öncesinde yaptığı yayınlar ile… sanki hükumet, yolsuzluk yapıyormuş gibi yayınlar yaparak halk nazarında yolsuzluk adı altında yapmış oldukları usulsüz soruşturmalara zemin oluşturmaya çalıştıkları,” dedikten sonra “… CMK’nın 133. maddesi gereğince kayyım tayin edilmesine karar verilmesi kamu adına talep olunur.”
Bu talebi yerinde bulan İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimi Fevzi Keleş de kayyım kararını alıyor.
***
Sanki hükumet, yolsuzluk yapıyormuş gibi yayınlar yapmak bakın nelere mal oluyor.
Halbuki “yolsuzluk hırsızlık değildir” diye fetva bile almışlardı.
Keşke almışken “hırsızlık günah değildir” diye bir fetva alsalardı.
Ya da iki dakika insan olmayı tercih edip çalmasalardı…
Çalmasalardı, helal yoldan elde ettikleri bereketli kazancın keyfini sürecek, geceleri başlarını yastığa koyduklarında huzur içinde uyuyacaklardı.
Çalmasalardı, ağızlarından düşürmedikleri dinlerini üç kuruşa değişmek zorunda kalmayacaklardı.
Çalmasalardı, hırsızların peşlerine düşen polislerin hayatını karartmayacak, çoluk çocuğu dahil hapislere doldurmak gibi bir insanlık suçunu işlemeyeceklerdi.
Çalmasalardı, kendilerini kurtarmak için mafya ve karanlık örgütlerle iş birliği yapmak zorunda kalmayacaklardı.
Çalmasalardı, peşine takıldıkları karanlık şebekeyle birlikte, insan olarak girdikleri mağaradan vahşi bir goril olarak geri çıkmayacaklardı.
Çalmasalardı, hapisteki 800’den fazla bebeğin, suçsuz yere hapis yatan ebeveynlerinden koparılmış on binlerce çocuğun ahını almayacaklardı.
…
Bütün semavi dinlerde var olan bir emirdir, çalmayacaksın! Sabah akşam ağızlarını her açtıklarından dini istismar eden bir çetenin çaldıklarının bedelini bütün bir millet ödüyor.
Şimdi içlerinden biri kalkmış utanmazca konuşuyor, “tek maddelik bir anayasa yazsam ‘Devlet adaleti sağlamakla yükümlüdür’ derim,” diye.
Anayasa yazmaya gerek yok, yükümlülüğünü yerine getir.
Elini tutan mı var? Üstelik bu dediğin anayasada yazıyor zaten.
Hadi buyur, gereğini yap!
Bu arada, sizler için de duam şu: “Allah sizlere adaletiyle muamele etsin.”
Bunun ne demek olduğunu en iyi siz bilirsiniz.
***
(Bu yazı 4 Mart 2021 tarihinde yazılmıştır)