15 Temmuz’un Başbakanı Binali Yıldırım’ın o güne dair farklı ve ezber bozan çıkışları başından beri dikkat çekiyordu. Gazeteci Levent Gültekin’in piyasaya yeni çıkan kitabı bu konudaki senaryo ve iddiaları alevlendirdi. Yıldırım’ın sorgulayıcı tavrını tanıklıklarla hatırlattı.
Kısaca hafıza tazeleyelim.
Yıldırım, ilk günden itibaren MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kendisine haber vermemesine içerlenmiş görünüyor. Haksız sayılmaz, Başbakansınız ve size bağlı güvenlik bürokratı en hayati konuda sizden bir şeyler saklıyor. Arıyor, ulaşamıyorsunuz. Ulaştığınızda da “Olağanüstü bir durum yok işimizin başındayız” cevabı alıyorsunuz. Bostan korkuluğu konumuna düşüyorsunuz. Kim olsa alınır, Binali Yıldırım öfkelenmiş bile. Bile dememim sebebi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la arasındaki ilişki. ‘Etkisiz eleman ve düşük profil’ tanımlamasına itirazını görmedik. Ahmet Davutoğlu hiç olmazsa kollarını oynatabilen korkuluk olmak istedi, başına gelenler ortada. Hem ondan ders aldı hem de yıllardır aynı konumu kabullenmişti zaten.
Eski Başbakan, 15 Temmuz’la ilgili kafasında cevaplayamadığı sorular olduğunu çok belli ediyordu. Gültekin’in iddiasına göre Fidan’ı da sıkıştırmış, bazı cevaplar istemiş. O da, “Bunları Sayın Cumhurbaşkanı’na sorun, ben bilgi veremem” diyerek topu Saray’a atmış. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından beri yanından ayırmadığı Binali Bey’i “Bu konuda soru sorduğunu görmeyeceğim. Git işine bak” diye azarlamış.
Söz konusu zılgıt, Anadolu Ajansı editörlerinin “En zorlandığınız ve hoşunuza gitmeyen proje hangisiydi?” Sorusuna verdiği cevabın ardından da gelmiş olabilir. “En zorlandığım proje 15 Temmuz’du” gafından sonra bir daha konuşmadı. Ama söyleyebildiklerinden, içini kemiren şüphe görebiliyoruz. O şüphenin sebebi, 15 Temmuz’da kendisine biçildiği ileri sürülen rol.
Bazı gazeteciler, Erdoğan’ın o gece Yıldırım’ı kurban vermeye hazır olduğunu iddia ediyor. ‘Saldırıya uğramış başbakan’ temasının senaryoya büyük ikna dopingi yapacağı muhakkak. Uzmanlar tarafından lime lime edilse dahi “Meclis bombalandı” tezinin ne kadar işe yaradığı ortada. Bir tonluk GBU 10 bombasının TBMM bahçesinde açması gereken krateri bulamadılar ancak konumuz o değil.
Olaya sadece yetki ve ülke güvenliği açısından bakanlar yanılıyor. Başbakan’ın şahsi güvenliği bakımından da, alındığı öne sürülen istihbaratın vakit geçirmeden kendisine ulaşması gerekirdi. Hakan Fidan, istirahat eden Cumhurbaşkanını rahatsız etmemek için kendisiyle konuşmuyor lakin Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi arayarak, havadan, karadan ve denizden gelebilecek saldırılara karşı önlemi olup olmadığını soruyor. “Yeterli tedbir var” cevabı üzerine, yanındaki Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’la birlikte rahat bir nefes alıyor. Fidan, Diyanet İşleri Başkanıyla çorba içmeye giderken, Akar da kendisini alıp Akıncı Üssüne götürecek ekibi beklemeye başlıyor.
Polis koleji birinci sınıf öğrencisine sorsanız “Bu durumda ilk yapılacak iş başbakanın güvenliğini almak” der. Yıldırım, yaşadığı riski hep dolaylı yollardan anlatmaya çalıştı. Köprünün tek taraflı ve cuma trafiğinde kesilmesini “Herhalde beni yakalamaya çalıştılar ama yanlış yönde beklediler” diye gerekçelendirdi. Karayoluyla Ankara’ya giderken saldırıya uğradığı, inşaatı devam eden tünelde saklandığı gibi ayrıntılarda hep aynı endişe vardı.
Parçaları birleştirdiğimizde haksız olmadığı görülüyor. Yoksa Binali Yıldırım, bostan korkuluğu yerine konulmaktan rahatsızlık duyacak biri olmadı hiç. İki numaralı koltuğu elde etmesini sağlayan da o gerçeği kabullenmesi. Her şeye rağmen kuşkuyu içinden atması mümkün olmayacak…