Uzun süredir başkalarının ne yaptığı ve ne ettiğiyle ilgilenmeden kendi düşündüklerimi, inandıklarımı, yazmaya, çizmeye, sizlerle paylaşmaya gayret ediyorum. Hak namına etki sahasını genişletme düşüncesi başkalarına tepki duymak ve tepkili cevap vermekten beni alıkoyuyor…
Fakat bazen öyle şeyler oluyor ki, insan cevap vermeden duramıyor.
Bilhassa Cemaat’le yolları kesişmiş, burs almış, bursuyla okumuş, müesseselerinde çalışmış insanların bir şekilde yazıp, çizdiği “haksız ithamlar” beni çok rahatsız ediyor. Bu insanların cemaziyelevvelini biliyor ve rahatsız oluyorum…
Tabii ki insanlar yazıp çizebilir eleştirebilir fakat benim itirazım yersiz, yetersiz ve insafsız eleştirilere karşı.
Şahıslarla uğraşmam, uygunda bulmam ama gel gör ki bir kısım akademisyenler ilim ( ! ) ve backgroundları ile alakası olmayan yazılarla Cemaat’i hırpalamaya gayret ediyor.
Bu nev’i yazıları okuyunca Türkiye’nin üniversiteler bazında neden dünya sıralamasında çok geride olduğunu daha iyi anlıyorum.
Bu gözler bazılarının ilim, irfan, fikirler yönüyle eleştirmek yerine insanların gömlek ve ayakkabılarıyla uğraştıklarını gördü, düşünebiliyor musunuz ? Bazı akademisyenler “Hizmet Hareketi’nin Fikri Aktivasyonu” ile değil bazı mensuplarının gömlek ve ayakkabılarıyla, şahıslarıyla uğraşıyorlar ve ilginçtir yazılan yazılar da bir doçent, bir profesör yazmış diye okunuyor.
Her neyse müsaade buyurursanız ben konuma döneyim ;
Arkadaşımız “İki yıl önce bir mülakatta cemaat merkezinin bazı manevralar dışında değişime gitmeyeceğini söylemiş” ve ekliyor “haklı çıktığımı düşünüyorum.”
İyi de güzel kardeşim bunu bilmek için Profesör yada müneccim olmaya lüzum yoktu, aklı olan herkes bu kadar baskı ve zulüm altında, Türkiye ve dünyanın değişik yerlerinde menfi takibat, tatbikat varken Cemaat’in çok büyük bir değişime gidemeyeceğini tahmin ediyordu…
Size basit gelebilir fakat Anadolu İrfanı “Dere geçerken at değiştirilmez” der. Siz bunu “Statüko’yu muhafaza” olarak algılayabilirsiniz…
Cemaat büyük değişiklikler yapsa ve iş daha da sarpa sarsaydı bunu da başka bir şekilde “Öngörüsüzlük” olarak eleştirirdiniz.
Hocaefendi ve bütün Cemaat bir değişim istiyor, bekliyor ve zorluyor fakat herkes herşeyin bir zamana vabeste olduğunu da biliyor. Evet ben de sabırsız bir insanım fakat “Kaş yaparken göz çıkarmamak” gerektiğini çok iyi biliyorum, realist düşününce işte tam burada duruyorum…
Her yapıda olduğu gibi Hizmet Hareketi içerisinde de statükoyu devam ettirmek isteyen bir kısım insanlar olabilir. Yazdıklarınıza bakınca herkesin sizin kadar düşünebileceğini fark ettim, merak etmeyin Hocaefendi’nin de, Cemaatin de durağanlığa tahammülü yok, köşe başlarını tutup bırakmak istemeyenleri herkes tanıyor, biliyor ve not ediyor fakat kimse kimseye vefasızlık, saygısızlık yapmıyor, sadece bilerek, takip ederek bekliyor…
“Bırakın değişmeyi “nerede sorun var ki” havasında yoluna devam etme” meselesine gelince anladığım kadarıyla uzun süredir cemaatten ayrı kalmışsınız, kimse böyle bir niyet taşımıyor, her şeye rağmen araştırma-geliştirme faaliyetleri devam ediyor, yerel, şeffaf, denetimli bir reorganize ile çıkış yolları araştırılıp, geliştiriliyor. Ben de yavaş gittiğini düşünmeme rağmen bunu gözlemliyorum…
Elhamdulillah, şu yönden arkadaşlarımla iftihar ediyorum ; Her birisi hiçbir statükoya, durağanlığa takılmadan, tek başına kalsa dahi inandığı yolda dosdoğru yürüyecek iman, bilinç, istek ve şuurda…
Tekrar söyleyeyim, evet birileri “nerede sorun var ki ?” diyebilir ama hiyerarşik yapının değiştiği, yerelleşmenin geliştiği bu dönemde, öyle bir zihniyetin hiçbir şeye hakim olamayacağını siz de tahmin edebilirsiniz. Merak etmeyin Cemaat uyuyan bir yapı değil, uyuyor gibi algılanan bir yapı çünkü şu an fazla enerji sarf etmeden uygun adımlarla ilerliyor. Belki bunu duymak istemeyeceksiniz ama taban gerçekten çok istekli ve hareketli yürüyor, üstelik Hocaefendi’ye itimatları da günbegün kuvvetlenerek devam ediyor…
Sevgili arkadaşım, elbette “bir gün Erdoğan yıkılır ve haklılığımız ispatlanır” şeklinde düşünūlebilir, neticede sizin de Erdoğan’ın bir zalim, bir diktatör olduğu ve yıkılacağını bildiğinizi düşünüyorum. İnsanlar bir taraftan kendi işlerini yaparken diğer taraftan elbette Erdoğan’ın da gümbür gümbür yıkılmasını bekliyorlar, anlarsınız ya fifty-fifty, bunda nasıl bir kötülük olabilir ki, yoksa yıkılmasını istemiyor musunuz ?
Ha, bu arada bizler ahirete, hesaba inanan insanlarız tabiki “olmadı, ahirette hesaplaşırız” diye düşünüyoruz, bu inancımızın gereği, fakat size tekrar hatırlatmak istiyorum tüm arkadaşlarımız hareket alanlarını bu düşünce ile daraltmayacak, sınırlamayacak ve sebepleri zorlayıp, kullanacak kadar eğitimlidirler.
Statükonun nasıl ayakta kaldığını tartışırken “15 Temmuz kumpasını” tartışmak istemiyorsunuz, neden ? Yaşanan mağduriyetler, işkence, soykırım, 15 Temmuz gibi konularda neden hep minderden kaçıyorsunuz ? Bu konular hakkında bir şeyler yazdınızda ben mi kaçırdım, söyler misiniz ?
Neyse, pekala, sizin söylediğiniz şekilde Statüko’yu tartışalım…
“Nedenleri tartışırsak” diyerek, şöyle sıralıyorsunuz ;
1.. Cemaat içinde sahih bir muhalefet ortaya çıkmadı (mı ?) ;
“Eleştiriler, soyut ve adresi belli olmayan cümleler üzerinden gerçekleşiyor, cemaat tabanının stresi alınıyor.” diyorsunuz. Halbuki sizin gibi Cemaat’le ilişkisi olduğunu inkar edenlerle beraber, Cemaat içerisindeki arkadaşlarımız açık seçik her şeyi yazdılar, tartıştılar, tartışıyorlar, emin olabilirsiniz bana okumaktan gına geldi…
Sahih Muhalefet’ten kastınız nedir ?
Biz vurdulu kırdılı muhalefet yapamıyoruz, eleştirilerimiz öldürmek için değil, oldurmak için.
Şahıslar ile uğraşmaktan daha ziyade olaylarla, fikirlerle uğraşıyoruz ve bunu da bir saygı çerçevesinde yapıyoruz, bence bu durum çok sıhhatli, sahih bir muhalefet örneği ortaya koyuyor. Sizin beklediğiniz, istediğiniz nedir ?
Vallahi okadar isim, adres, eleştiri, konusu belli olan konuşmalar yapıldı ki insanlar artık benim gibi okumuyorlar.
Kamuoyu önünde bazı şeylerin tartışılmadığı doğrudur. Nitekim söylediğiniz her söz ile alakalı delil ve ispat yükümlülüğünüz var, yoksa sizin de söylediğiniz gibi dedikodu ve lafcambazlığı olur. Ben hukukçuyum, ulu orta her şeyi konuşup söylersiniz hem dünyada hem ukbada mesul olursunuz.
Endişelenmeyin hiçbir şey de yapanın yanına kar kalmaz !
Elinizde ciddi bir belge, bilgi olmadan şahıslar hakkında söz söylüyorsunuz, zikrettiğiniz isimleri herkes tanıyor ve biliyor. Ben de şahsen kimsenin halayıkı ya da şuursuz savunucusu değilim fakat sizin gibi uluorta konuşamam Allah’tan korkarım.
İsimleri hedef gösteriyorsunuz, kokuşmuş yapı diyerek hakaret ediyorsunuz ve ahlaktan bahsediyorsunuz.
Bu ne ? perhiz. Bu ne ? Lahana turşusu…
Ayrıca tekrar edeyim kimse “Cemaat’e zarar gelebilir” düşüncesiyle hareket etmiyor, herkes her şeyi artık çok rahat konuşuyor ama saygı ve vefa çerçevesinde…
Özünde “alla turca” bir yapı dediğiniz Cemaat’ten beklediğiniz herhalde alla turca bir tarzda kırıp dökmek, bölünmek, parçalanmak, kusura bakmayın ama biz öyle bir yapı değiliz.
İlla lideri eleştirin diyorsunuz ama, eee biz liderimizi seviyor ve ona itimat ediyoruz…
Çok az olmakla birlikte saygı sınırını aşan ve zorlayan arkadaşlar da hala aramızda…
2.. “Öte yandan Cemaat’te tartışılan boyutta bir değişim liderin desteğiyle olabilirdi. Gülen, elbette yaşanan krizin etkisiyle değişiklikler yapmak istedi, ancak bunlar yapısal derinlikte olmadı.” diyorsunuz, Gökhan Bey biraz evvel sahih bir muhalefet yok demiştiniz, şimdi var mı diyorsunuz ?
( “Gülen, elbette yaşanan krizin etkisiyle değişiklikler yapmak istedi, ancak bunlar yapısal derinlikte olmadı.” Cümlesini burada muhafaza ediyorum, sonra bu cümleye tekrar sizin için döneceğim.)
Kafanız biraz karışık olduğu için konuyu madde madde takip etmekte biraz zorlanıyorsunuz, Ben sizin için madde madde takip etmeye çalışacağım ;
2-a.. Gülen’in tabanıyla modern bir ilişkisi yok (mu ?)
Bu önermenizden sonra tabanıyla modern ilişkisi olan lider tipini biraz irdeledim. Modern Lider ; tabanını geliştiren, değiştiren, onlara ufuklar açan, yol gösteren, yetiştiren, tabanıyla oturup konuşabilen, onlardan biri olan lider olarak gösteriliyor…
Özür dileyerek, iyi de be bilader bu vasıfların hepsi Hocaefendi de var…
Yoksa sizin modern ilişkiden kastınız hahaha kikiki yapmak, tabanıyla hiking düzenlemek, eğlence ve benzeri faaliyetlerle acayip batılı görünmek mi ? Hayır kastınızın bu olduğunu düşünmüyorum…
Ama biraz üzüldüm ortaya bir kavram atıp öylece bırakıyorsunuz, bence Modern Liderin Tabanıyla İlişkisi’ni iyice açmanız gerekiyor…
2-b.. “Gülen, tabanına hesap veren bir lider hiçbir zaman olmadı.”
Mesela bunu nereden çıkardınız ve dayanağınız nedir ? Yine öyle söyleyip kenara çekinmeyin, biz Hocaefendi’nin her şeyi herkesin huzurunda yaptığını ve her şeyinin sorgulanmasını istediğini, sorgulandığını bizzat bilen insanlarız…
2-c.. “Güzellikler liderden, kötülükler ise onu anlamamaktan veya ondan habersiz iş yapmaktandır” ilkesi Gülen ve tabanı arasındaki mukaveleyi oluşturur.
Bu ifadeniz tam bir bühtan, Hocaefendi yaşanan her şeyden kendisini sorumlu tutan bir insan, okuduysanız basına da bütün bunlar yansıdı ama anladığım kadarıyla takip etmiyorsunuz, kendi dünyanızda yaşıyorsunuz.
O kimseyi suçlamaz, kimsenin suçlanmasını istemez, İslami ahlak gereği her zaman kendisini suçlar.
İnanın birilerinin böyle söylediğini duysa, böyle bir mukavele iddiasını işitse, ilgili kişileri asla bir daha yanına kabul etmez…
Bu bühtanınıza O’nu tanıyan herkes, hatta düşmanları bile çatlayıncaya kadar güler.
Aklıevvel birileri de böyle düşünüyorsa Hocaefendi ne yapabilir ?
2-d.. Gülen, kendi iç dünyasının insanıdır ve ne tabanını ne dünyayı ciddiye alır.
Şimdi Yeri geldi, biraz evvel yukarıda “Gülen, elbette yaşanan krizin etkisiyle değişiklikler yapmak istedi, ancak bunlar yapısal derinlikte olmadı.” demediniz mi ?
Demek ki Hocaefendi Cemaat’i, cemaatin istek ve duygusunu dinliyor ve ona göre hareket ediyor, işte kendiniz ifade ediyorsunuz.
Evet anlaşılan kafanız biraz karışık…
Ayrıca Hizmet’ini bütün dünyaya sevenleri ile ulaştırmış, liderlik sevdası olmayan böyle bir insanı iç dünyasına hapsedemezsiniz, bu sözünüzün bütün gerçeklerle çeliştiğinin farkında değil misiniz ?
2-e.. Gülen ve dış dünya arasındaki ilişki kimsenin O’nu hakkıyla anlayamayacağı ilkesine göre kurgulanmıştır.
Hayır hayır ! Ya gerçekten O’nu tanımıyorsunuz, ya da söylediklerinizi kasıtlı söylüyorsunuz. Hocaefendi “kimsenin onu anlamayacağını düşünmez” devamlı kendisinin anlatamadığını düşünür.
3.. Gülen’in önceliği hiçbir zaman cemaatin sivil boyutu olmamıştır. Cemaatin sivil kanadı Gülen için lojistik bir konudur.
Eğer bu dediğiniz de birazcık haklılık payı olsaydı 90’lı yıllarda Hocaefendi Cemaat’in en önde gelen, yeterli, dirayetli, kiyasetli isimlerini Orta Asya ve yurtdışına göndermez hepsini Türkiye’de tutardı, dilediğini de dilediği gibi yapar kimse engel olamazdı.
O’nun ve sevenlerinin sevdası insanlığa hizmet etmek olduğu için, her insan bir diğeri kadar önemli ve değerlidir. Resmi olan da, sivil olan da insandır ve O’na göre “İnsanlığı sevip, insanlığa hayran olmak inançla coşan bir kalbin en mümeyyiz vasfıdır”
Size hayret ediyorum, Erdoğan Rejimi’nin sakızını kullanmak hoşunuza mı gidiyor ? Yoksa siz de Anadolu İnsanı’nın kendi öz müesseselerine girmesinden “derinler” gibi rahatsız mısınız ?
4.. Statükonun değişimini engelleyen başka bir neden ise “tedbir” kavramı (mı?)
“Tedbir aslında statükonun kendisini korumasından başka bir şey değil. Bugün cemaatin tedbir ile sakladığı her bilgiyi CIA yarım saatte, MİT de bir saat içinde öğrenebilir. Bunun en iyi örneği, Türkiye’de kırk yıl yapılan tedbire rağmen insanların cemaat mensubu olduğunu MİT’in tespit etmesidir.” diyorsunuz…
Emin misiniz ? Eğer o “tedbir” düşüncesi olmasaydı yapılan hizmetler kırk yıl hayatiyetini devam ettiremezdi, bakın kendiniz 40 yıl diyorsunuz, yine çelişki ? Kendinizle nasıl bu kadar çelişebiliyor sunuz ? Muhtemelen yazdıklarınızı okumuyorsunuz…
Tedbir düşüncesi bu hizmetin bu kadar uzun soluklu olmasını netice vermiştir…
4-a.. “Peki, o zaman tedbir kime yapılmaktadır? Elbette tabana.” diyip, “Cemaat’in şunu anlaması gerekiyor : Yüz bin kişinin bildiği bir şey sır olamaz. Her zaman mutlaka zinciri koparacak bir kişi vardır.” demişsiniz..
Yine kendinizi yalanlıyorsunuz, hem tabana tedbir yapılıyor, hem de yüzbin kişi biliyor diyorsunuz, Allah aşkına Gökhan Bey bu nasıl olabiliyor ?
4-b.. “Öte yandan “tedbir” kavramı bazıları için paranoyaya dönüşmüştür.” diyip, lafı Yahudi ismi almaya ya da benzeri yerlere taşıyorsunuz, bence “Yahudi” ifadesini hususen kullanıyorsunuz, suizan edeceğim ama Cemaat’e karşı nefret uyarmak istiyorsunuz.
Siz de biliyorsunuz ki Yusuf, Yakup, Davut gibi isimler bütün “Ehl-i Kitap” tarafından kullanılıyor, pronanslarının ve yazılımlarının farklı olması bir şey değiştirmiyor. İsimlerin bu şekilde arkadaşlarca kullanılmasını ben de sevmiyorum fakat karşı değilim dileyen dilediğini yapabilir, neticede bunlar peygamber isimleri…
Dikkat edin Amerika’da falan yaşıyorsanız sizi ayrımcılıktan (discrimination) ötürü içeri alabilirler…
5.. “Yine, statükonun devamını sağlamada Abdullah Aymaz, Mehmet Ali Şengül, İsmail Büyükçelebi statükonun devamına çalışmakta.” derken hem iftira atıyorsunuz hem de olayları takip etmediğinizi tekrar ortaya koyuyorsunuz…
Haydi diriye saygınız yok diyelim, Mehmet Ali Hoca vefat edeli aylar oldu, ölüye de mi saygınız yok ?
6.. İşte burası tam bir püf noktası “Nihayet, statükonun ayakta kalmasının bir nedeni de cemaat içinde yetişen gazetecilerin çoğunun doktrin ve lidere bağlılık konusunda şaşırtıcı biçimde adanmış olmaları.” demişsiniz…
Rahatsız mı oldunuz ? Yine hedef gösteriyorsunuz. Cemaat’in en erken kendini toplayanları (Elhamdülillah) Mülteci Gazeteciler’i ve çok güzel yayınlar ile mesleklerini ifa ediyorlar.
Hür seslere teşekkür etmeniz gerekirken, rahatsız olmanızı yadırgadım…
7.. Ancak cemaat statükosunun yerinde kalması bir başarı hikayesi değildir…
“Dolayısı ile Cemaat için anahtar kavram muhalefet değil, kopma veya uzaklaşmadır. Böyle bakınca, cemaat etrafındaki pek çok nitelikli insan açısından statükonun yerinde kalması uzun vadede hayırlı bile olabilir.” diyorsunuz…
Son söz olarak ben de şunu söyleyeyim ;
Evet, sizin derdiniz Statüko yahut Sahih Muhalefet değil…
Sizin derdiniz anahtar kavram dediğiniz “kopma ve uzaklaşma”
Maalesef AKP’nin dilini kullanarak, nedendir bilinmez, Cemaat’ten kopma ve uzaklaşmaları tetiklemek istiyorsunuz.
Bence Hocaefendi’yi hususen hedef alıyorsunuz çünkü Cemaat’in bütün rabıtaları O’nun üzerinde birleşiyor, birlik kopmuyor, dağılmıyor…
Kimliğiniz ilim adamı (!?) fakat yazdıklarınızı ilim adamı kimliği ve hassasiyetiyle yazmıyorsunuz, akademisyensiniz fakat bu makalede söylediklerinizin hiçbir fikri derinliği yok…
“Kıtalararası tutmayınca, Münferit deneyelim, Münferit olmazsa size Ahval’den bir şeyler verelim efendim” düşüncesindesiniz artık sizi hüsn-ü niyetli biri olarak görmüyorum…
Bütün arkadaşlarımdan özür dileyerek şunu da ifade edeceğim ; Yazılan ve çizilenler ilmi bir derinliğin değil, sığ bir bakışın ürünü olduğundan, o bakışa göre yazdım.
Eğer ilmi bir şeyler karşıma çıksaydı, ben de ona göre bir şeyler karalamaya gayret ederdim, ne olur beni kınamayın !
Yazması gerekenler yazmayıp, konuşmayınca ben de kendimce bir şeyler karalıyorum…
Birileri “köpeksiz köy buldular diye, değneksiz gezmelerine fırsat vermemeli”
Muhabbetlerimle…
@mansurturgut