SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD
Türkiye’nin en prestijli burslarından biri olan Türk Eğitim Vakfı’nın “Üstün Başarı Bursu”yla Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okuyan İbrahim Enes Gacar, 17 aydır Silivri 3 Nolu Cezaevinde tutuklu.
İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılanan ve yarın tekrar hakim karşısına çıkacak olan Gacar, Boğaziçi’ndeki hocalarına, arkadaşlarına, insan hakları savunucularına ve vicdanlı insanlara seslenerek kendisine destek olmalarını istedi.
“21 YAŞINDAYIM, 499 GÜNDÜR TUTUKLUYUM”
Üç ay içinde “Sevgili Dünya”, Boğaziçi Üniversitesi Öğrencilerine” ve “Sevgili Ülkem” hitabıyla üç mektup yazan Gacar, mektuplarında 21 yaşında bir genç olarak neden hapiste olduğunu, bir iftira nedeniyle nasıl hukuksuzluğa maruz kaldığını, geçmişte birçok gencin hukuk kurbanı olarak hayatını kaybettiğini hatırlattı ve çok geç olmadan kendisine kulak verilmesini istedi.
“BİR MASUMA DESTEK OLMAK KORKULACAK BİR ŞEY DEĞİL”
Sesini duyuramadığı için 4 Nisan 2022 tarihli son mektubunda herkesi daha cesur olmaya çağıran Gacar, “19 yaşında tutuklandım. 20 yaşında bir ağır ceza mahkemesi tarafından yargılandım, yargılandım, yargılandım. Bugün 21 yaşındayım, 499 gündür tutukluyum. Masumiyetimin görülebilmesi için sizlerin desteğine ihtiyacım var. Korkmayın, cesur olun. Bir masuma destek olmak korkulacak bir şey değil.” dedi.
Ortaokulu birincilikle bitiren, 18 yaşında Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanan İbrahim Enes Gacar, 2019 yılının sonbaharında İzmir’den İstanbul’a gelip üniversiteye başladı. TEV’in Türkiye çapında burs verdiği 60 öğrenciden biri olan Gacar, derslerine sadece 5 ay devam edebildi.
Mart 2020’de Türkiye’yi etkisi altına koronavirüs salgını nedeniyle üniversiteler online eğitime geçince Gacar da İzmir’e ailesinin yanına döndü. Aradan 8 ay geçtikten sonra ise bir gece yarısı gözaltına alındı.
“BİR İFTİRA YÜZÜNDEN AYLARDIR HAPİS YATIYORUM”
Gülen Hareketi’ne üyelik iddiasıyla yürütülen öğrenci yapılanması soruşturmaları kapsamında 21 Kasım 2020’de 39 öğrenciyle birlikte İzmir’de gözaltına alınan Gacar, önce Metris’e, sonra Silivri 3 Nolu Cezaevine gönderildi. Hakkındaki suçlama ev kiralamak için görüştüğü L.K.’nın delil niteliği bile taşımayan ifadesiydi.
Mektuplarında “Bir adamın hapse girmemek için üzerime attığı iftira yüzünden aylardır hapis yatıyorum” diyen Gacar dosyasındaki hak ihlallerine de dikkat çekti. Bir markette şube müdürü olarak çalışan L.K. ile birlikte yargılandıklarını belirten Gacar, Türk Ceza Kanunu’na göre bir kişinin aynı dosyada hem tanık hem de sanık olarak yer alamayacağını vurgulayıp bu hukuksuzluğu vicdanlara havale etti.
“TEV’İN BURS VERDİĞİ NADİR ÖĞRENCİLERDEN BİRİYİM”
Boğaziçili arkadaşları tarafından İbrahim Enes Gacar adına açılan Twitter hesabından paylaşılan mektuplarda öne çıkan başlıklar şöyle:
“Bir zamanlar Türk Eğitim Vakfı’nın “Üstün Başarı Bursu” diye isimlendirdiği bursu verdiği nadir öğrencilerden biriydim. Nadir diyorum çünkü TEV Üstün Başarı Bursu her yıl üniversiteyi kazanan öğrencilerden 60 civarında kişiye sonuncusu yüz yüze mülakat olmak üzere 4 aşamalı bir eleme sürecinin ardından veriliyor. Türkiye’nin en prestijli burslarından biri. Üniversitede İngilizce hazırlık okuduğum yıl İstanbul’a geldikten yaklaşık olarak iki-üç ay kadar sonra kazanmıştım bu bursu ve iki yıl boyunca aldım. Ama tutukluluk sürem uzayınca kaybettiğim diğer her şey gibi onu da kaybettim.
“13 GÜN HÜCREDE KALDIM”
7 gün gözaltında kaldım, sonra tutuklandım. Tutuklandıktan sonra Metris’te üç camından biri bütünüyle eksik, bulaşık tezgahı olmayan ve tuvaletinin tavanı sürekli olarak üst kattaki tuvaletten su damlatan bir koğuşta ilk cezaevi deneyimimi yaşadım. Böyle bir yerde tam 8 gün kaldım. Aralık ayının ayazında, geceleri soğuktan tir tir titrediğim ve sonunda da hasta olduğum, banyoda yemek karavanası yıkamak zorunda kaldığım, tuvalete kutu kartonunu sırtıma siper yaparak girdiğim günlerin ardından PCR testimin pozitif çıkması sonrasında hücreye de atıldım. 13 gün boyunca hücrede kaldım.
“ENES KAYA GİBİ ÖLDÜKTEN SONRA KONUŞULMAK İSTEMİYORUM”
Kaç duruşmadır sürmekte olan bu yargılamanın eğer böyle devam ederse Nazım Hikmet’in, Necip Fazıl’ın, Sabahattin Ali’nin, Kemal Tahir’in, yargılamalarından farkının kalmamasından korkuyorum ben. Galileo gibi yargılanmaktan korkuyorum. Galileo suçsuzdu ve kendisini yargılayan mahkeme gerçeği görememişti. Böyle olsun istemiyorum. Böylesini ülkemin mahkemesine yakıştıramam çünkü ben. Bu yüzden de elimden gelen elimde kalan tek şeyi yapıyorum: hâlimi anlatmak için mektup yazıyorum. Çünkü inanın artık yapabileceğim hiçbir şey kalmadı ve ben çok yoruldum. Yaşadığım şeyleri birilerinin duyup destek olması için intihar etmek istemiyorum ben. Yaşadıklarımız aynı olmasa da Enes Kaya gibi öldükten sonra konuşulmayı değil, ölmeden önce içinde bulunduğum probleme kulak verilmesini istiyorum.
“HERKESİN KENDİ VİCDANINA BIRAKIYORUM”
“Bir adamın dedikleri yüzünden gözaltına alındım ben. Bir adamın dedikleriyle tutuklandım. Bir adamın hapse girmemek için üzerime attığı iftira yüzünden aylardır hapis yatıyorum. Halbuki bu adam aynı zamanda benimle aynı dosyada yargılanmakta olan bir sanık. Yani benim yasalara uygun olmayan herhangi bir iş yaptığımı görüp de ülkesine olan sevgisinden gidip beni polise şikayet etmiş biri filan değil. Aynı dosyada hem sanık hem de tanık. Kanunlara göre sanığın tanık sayılıp sayılamayacağını ya da hakkında delil adına sadece sanık-tanık bir kişinin ifadesi bulunan birinin tutuklu kalıp kalamayacağını Türk Ceza Kanunu’na havale ediyorum. Gözaltına alındığı andan itibaren gerek emniyette gerek de duruşmalarda daima tutuklanma korkusu içinde olan birinin ifadelerine ne kadar güvenilebileceğini de herkesin kendi vicdanına bırakıyorum.
“PIRLANTA GİBİ ÇOCUK TERÖRİST OLARAK TARİHE GEÇECEĞİM”
Ben bana ‘pırlanta gibi çocuk’ diyen polis gördüm. Üstelik bu sözü tutuklandıktan sonra beni cezaevine götürürken yolda söylemişti. Sonrasında da bu ülkeye küsmememi istemişti. Ama böyle giderse “pırlanta gibi bir çocuk terörist” olarak tarihe geçeceğim. Çünkü herhalde tarihin hiçbir döneminde bir terörist kendisini hapishaneye götüren yetkililer tarafından pırlanta gibi olmakla nitelenmemiştir.
“ÜLKEME KÜSMEDİM, NAZIM HİKMET DE NECİP FAZIL DA BU ÜLKEYE KÜSMEMİŞTİ”
Her ne kadar bu isteği anlamlandıramamış da olsam polisin isteği şu ana kadar gerçekleşti. Ülkeme küsmedim, hala bu ülkeyi çok seviyorum. Ama o polis veya herhangi biri istedi diye olmadı bu. Evet, ülkeme küs değilim çünkü bu ülke benim ülkem. Çünkü İzmir benim İzmir’im ve İstanbul benim şehrim. Çünkü bir zamanlar Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Cem Karaca, Fuat Sezgin ve daha nice kimse ne yaşamış olursa olsun bu ülkeye küsmemişti. Çünkü burası Anadolu, güneşin doğduğu diyar.
“HAPSE GİRMEK, SUÇLU OLMAK DEĞİLDİR”
Unutmayın! Bu topraklarda bir zamanlar, ülkemizin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk hakkında yakalama kararı çıkarıldı; bugün adlarını ezbere bildiğimi, herkesçe sevilen, kitapları çok satanlar listelerinden asla düşmeyen pek çok yazar aylarca hapis yattı; üç fidan ve daha binlerce fidan hapis yattı; idam edildi; hatta ülkemizin bugünkü cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bile bir zamanlar hapse girdi. hapse girmek suçlu olmak değildir. Hatta bazen ceza almak bile suçlu olduğunuzu göstermez çünkü insanlar hata yapabilir ve insanları yargılayanlar da her şeyden önce insandır. Geçmiş bunun örnekleriyle doludur. Geleceğin de bunun örnekleriyle dolu olmasını ve kendinizin de o örneklere dahil olmasını istemiyorsanız masum olduğunu garanti eden, delilimsilerle tutuklu bu gence destek olun.
“HA DENİZ OLMUŞ, HA ENES, NE FARKI VARDIR?”
Sizleri kendime destek olmaya değil adalete destek olmaya çağırıyorum. Mesele ben değilim. Zamanlar, mekanlar, insanlar, olaylar farklı olsa da yaşananlar özünde aynıysa yaşayanın adının ne önemi kalır ki? Ha Deniz olmuş, ha Enes; ne farkı vardır? Deniz Gezmiş’i anmak, okumak, yazmak, eğer bugün pek çok açıdan farklı olsa da özünde aynı şekilde yani masum bir şekilde hapiste olan bir kişiye destek olabilecek cesareti bizlere kazandırmıyorsa tüm yapılanların ne anlamı kalır ki?
“BU SATIRLARI OKUYANLARDAN RİCAM”
Benim bu satırları okuyan sizlerden ricam bana nasıl destek olunabileceğini düşünüyorsanız o şekilde destek olmanız, kendinizi benim yerime koyup bu durumda olsaydınız size nasıl destek olunmasını isteyeceğinizi düşünüp ona göre destek olmanız. Çünkü inanın buna çok ihtiyacım var. Tabi elbette böyle bir şeyi yapmaya mecbur değilsiniz ve ben kimse bana destek olmasa da Sabahattin Ali gibi ‘Aldırma gönül!’ diye diye yaşamaya devam edeceğim. Ama ben yarın buradan çıktığım zaman sizleri, hâlimden haberdar olmanıza rağmen hiçbir şey yapmamış kişiler olarak hatırlamak istemiyorum. Umarım hakkınızda beslediğim iyi düşüncelere ve ümitlere kendinize en yakışan şekilde karşılık verirsiniz.
İBRAHİM ENES GACAR’IN YAZDIĞI 3 MEKTUP
“SEVGİLİ ÜLKEM-4 NİSAN 2022”
“BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİNE…- 28 MART 2022”
“SEVGİLİ DÜNYA-21 ŞUBAT 2022”