Sen hiç yavrularını peşine takıp tilki yuvasına götüren anaç tavuk gördün mü?
Sen hiç koruduğu kuzuları kurtlarla birlikte yiyen çoban köpeği gördün mü?
Peki ya namusuna emanet edilen askeri öğrencileri linç edilsin diye yem yapan, onları arenada parçalatırken elleri cebinde dolaşan bir kuvvet komutanı gördün mü?
15 Temmuz’da Hava Kuvvetleri Komutanlığı koltuğunu işgal eden Abidin Ünal tarihe geçti. Askeri Tarihi yazanlar ona hak ettiği biçimde yer verecekler. Astlarını tuzağa düşüren ve onlarla yüzleşmeye bile cesareti olmadığı için mahkemelere gidemeyen Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da var elbette. Ayrıca askerleri kendisine ulaşıp emirlerini alamasın diye cep telefonunu kapatıp otoparklarda saklanan, silik Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu da unutulmayacak. Ama en hatırı sayılır bölüm, çocuk katili Abidin Ünal’a ayrılacak.
Şehit kızı, Harbiyeli Nimet Ecem Gönüllü, Abidin Ünal’ın tuzağa düşürdüğü çocuklardan. Babasının ismi üstgeçitlere verilirken o, müebbet alan üçü kız 259 Harbiyeliden biri olarak 6 yıldır cezaevinde. Oysa şehitler geride bıraktıkları çocukları için silah arkadaşlarına güvenir, böylece gözü arkada kalmazdı. Sadece bu örnek bile Ünal’ın sicilini kapkara kılmaya yeterdi.
Harbiyelilerin hazırladığı Mavi Otobüs belgeselinin toplumun pek çok kesiminde ilgiyle karşılanması ve ikna edici bulunması en çok onu tedirgin etmiş olmalı. Akıncı Üssünde elleri cebinde dolaşırken çekilen kareler medyaya servis edildiğinden beri haklı olarak endişeli. “Başkalarınınki çıkmazken neden sadece benim görüntüm var” diye mızıldanmıştı. Sesini fazla yükseltemedi, zira arkası gelirse daha kötü olurdu.
Abidin Ünal, 15 Temmuz’un en zayıf halkası ve ‘balon irtifa kaybettiğinde ilk atılacak ağırlık’ yazısını boynunda taşıyor. Öylesine açıklar vermiş ki tedirgin olmaması düşünülemezdi. Emekli korgeneral Mehmet Şanver, 15 Temmuz’un kilit isimlerinden biri. Moda’da basılan ve havacı generallerin toptan ele geçirildiği düğünün ev sahibi. Gazetelere verdiği mülakatlarda ve yazdığı kitapta Ünal’ı ipe götürecek ayrıntıları sıralıyor. Orgeneral Akın Öztürk’ün Akıncı Üssüne gitmesini talep etmekten, Eskişehir’e doğru yola çıkan generalleri geri çağırmaya kadar onlarca bilgiyi kayıtlara geçiriyor. Hulusi Akar’ın hava sahasını uçuşlara kapatma kararını da bildiği halde astlarıyla paylaşmadığını kitaptan öğrendik.
Genelkurmay’dan Akıncı’ya giderken dönüp kepini isteyen Akar’ın derdestliği ne kadar gerçekçiyse Ünal’ınki de o kadar. Hiçbir şekilde elleri bağlanmayışı, cep telefonuna el konulmadığı için sağa sola emirler yağdırması senaryoda büyük delikler açıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala da kendisini Ünal’ın telefon talimatlarının kurtardığını anlatmıştı. Hande Fırat dahi şaşkınlığını gizleyememiş ve canlı yayında, “Nasıl yani? Darbeciler tarafından derdest edilmişken telefonunu kullanmaya devam mı etmiş?” diye sormuştu.
Şanver’in, 15 Temmuz: Kartal Yuvasının İstilası isimli kitabında anlattığı bir olay Ünal’ın karakterini fazlasıyla ele veriyor. Onun komutan ve bir lider değil emirlerinin sorumluluğunu üstlenmekten aciz bir korkak olduğunu gösteren olay Rus uçağının düşürülmesi. Emri bizzat vermesine rağmen, suçu iki pilota yıkıp kurtulduğu anlaşılıyor.
Şanver, “Uçak düşürülmüş emir büyük yerden gelmişti” cümlesiyle söze giriyor ve o büyük yeri şöyle anlatıyor: “Hava Kuvvetleri Komutanı odasında bulunan hava sahası ekranında karşılıklı durum teatisinden sonra; Rus uçaklarının ısrarla hava sahamıza yönelik uçuşlarını devam ettirmesi, birinci uçağın ihlalini müteakip ikinci uçağında ihlal yapması üzerine, daha önce atış pozisyonuna geçirilen hava savunma nöbetçilerimize telefonda an be an olayı takip eden komutan onayı ile atış emri verilir.”
Tahmin edileceği üzere o pilotlar tutuklu, “yine olsa yine düşürürüz” diye meydan okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan da, ‘talimatı ben verdim’ diye efelenen Başbakan Ahmet Davutoğlu da arazi. Dönemin Muharip Hava Kuvvet Komutanı Mehmet Şanver’e de konunun dedikodusunu yapmak düşmüş. Sadece emri uygulayan astlarını savunmak için ortaya atılıp “Ne FETÖ’sü emri komutan verdi” diyememiş.
Son 15 Temmuz anmasında Saraçhane’de Erdoğan’ın yaşadığı bozgun, gelmekte olanın habercisi gibiydi. Abidin Ünal ihanetinin hesabını verirken Ecem ve arkadaşlarının mahkeme salonunda hazır bulunması, yüzüne acıyarak ve aşağılayarak bakması ne güzel olacak, değil mi?