“Elli yaş, hayatla yeniden yüzleşmek için erken mi ?
Geç mi ?
Bilmiyorum…”
Tam tamına beş yıl evvel bu cümlelerle yeni hayata merhaba demiş, Amerika’ya gelişimin hemen ardından hissiyatımı kağıda dökmūşūm…
Önümüzdeki günler ne getirecek ? yahut ne götürecek ?
Endişesiyle bir bilinmeyene doğru adım atarken “mülteci” olarak yaşamanın zorluklarını bilemediğimden üzülmüş derdimi sizlerle paylaşmaya gayret etmişim…
Kocaman beş yıl sel olmuş akmış, yel olmuş uçmuş, evet hızla geçen zaman “Dünya Fani” diyor.
Düşünüyordum ; Hayata geç mi başladık ?
Hayır.
Bir şekilde hayattan umduğunu almış ve fakat yarın için umudu kalmamış insanlar mıyız ?
Yine hayır.
Elhamdülillah hem kendimde, hem ailemde, hem de arkadaşlarımda gözlemlediğim şey, umudun asla yitirilmediği. Bunca zulme maruz kalmış bu yiğit insanlar yarınları tekrar kuracakları ümidiyle sapasağlam, duygu, düşünce ve davalarına sarılıyorlar.
Hem hayret edip, hem sevindiğim olaylardan birisi şu ki ; Bu kadar baskıya maruz kalmış bir topluluk dünyanın neresinde olursa olsun tuz buz olacakken, Hizmet Gönüllüleri daha ziyade hayata, birbirlerine, himmet, gayret ve hizmetlerine sarıldılar.
Sarsılanlar, savrulanlar olmadı mı ?
Elbette oldu.
Fakat dünya imtihan dünyası ne gelir elden ?
Arkalarından iki göz, iki çeşme ağlıyorum bazen…
Yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım gösteriyor ki umutlarımız, ümitlerimiz yeniden dirilip bizi geleceğe taşıyacak kadar kuvvetli ve taşıyor, artık yakinen biliyorum, biz inancımızla güçlüyüz…
Sevgili Avusturalya Zaman okurları derdimi sizlere açmak istedim, Allâh nasîb etti benimle beraber oldunuz, düşüncelerimi sizlerle bu güzel mecrâda paylaştım, paylaşıyorum.
Cenab-ı Hak bir taraftan Uber, Lyft, delivery yaparken, diğer taraftan onlarca makaleyi sizin nazarlarınıza sunmayı nasip etti, sıkıntı zamanı benim için verimli oldu, iki kitabım yayınlandı, üçüncü ve dördücüsü ise yolda…
Sevgili arkadaşlar bizler yani Hizmet Gönüllüleri dünya için yaşamadık, dünyayı düşünmedik, malımız, menâlimiz, evimiz, barkımız olsun, istemedik. Çoğu itibarıyla cebri hicrete mecbur kalmış arkadaşlarımız hala aynı durumdalar fakat burslarını, himmetlerini, muavenetlerini kendilerini hesap etmeden verip, veriştiriyorlar…
Evet maalesef kader ellisinde tekrar dünya ile yüzleşmeye, dünya ile mindere çıkmaya-cedelleşmeye mecbur etti bizleri…
Şikayetçi miyiz ?
Hayır.
Her gün “radina billahi Rabben ve bil-islami dinen ve bi-Muhammedin resûlen ve nebiyye” zikrini dilimize pelesenk ettik, razıyız elhamdülillah…
Sürgün, sürgün beklemediğimiz bir şeydi…
Dünya, gaddâr-mekkâr bir kurt ! Biz ise bir kuzu sâfiyetinde saf, tertemiz insanlar, bilemiyorduk-beklemiyorduk âdânın bu kadar zâlim olacağını…
Ben seksenlerde çocuk, doksanlarda gençlik sarhoşuydum, o yıllarda güzelim ülkemizi terketmek zorunda kalanları anlayamadım.
Sonra ?
Yani şimdi Anadolu İnsanı’nın dönüp duran mâkus kaderini, vatanından sürülüp çıkarılan ve yâdellerde garip kalan insanların yaşadıklarını aynen, yaşayarak anladık.
Etrafıma bakıyorum, iyi okullarda okumuş, iyi eğitim görmüş, bugüne kadar iyi şeyler yapmış, ortaya iyi şeyler koymuş, güzel bir topluluk var.
Kardeşlerimiz…
Her şeyleri sıfırlanmış, her şeyi elinden alınmış, imân ve ümîdi hariç, hiçbir şeyi kalmamış bu insanlar tekrar tırnaklarıyla kazıyarak, dişleriyle sımsıkı tutunarak yeni hayatlarına hükmediyorlar.
Yeni dünyalarında, yeni iş, yeni kazanç, yeni çevreleriyle hizmet etmeye son sürat devam ediyorlar. Talip değiller ama Türkiye’deki imkanlarından çok daha iyisini elde ettiler.
Rabbimiz bir kapı kapattı, bin kapı açtı bu gariplere…
Evet Garîb…
“Müjdeler olsun o garîblere” beşareti kimlere hitaptı acaba diye sorarsanız ? Geçmişte olduğu gibi bugün de, yine bu güzel kardeşlerimi işaret ederim, hem de daha büyük bir itminanla…
Bizler çoğumuz itibariyle madden zayıf ve orta dereceli aile çocuklarıyız , anne ve babamızda yoktu, elimizde avucumuzda yoktu, ya şimdi ?
Göreceksiniz (inşaallah) gelecek bu sürgünlerin ayakları altına serilecek…
Bu insanlar, bugün tekrar, yeniden hayatla karşı karşıya kalsalar da, memleketlerinden çıkarılmış, bâzıları severek hicret ettikleri diyârı dahi terk etmiş, yepyeni bir ufka “cebren” kanat açmış, göçmen kuşlar gibi diyar diyar savrulmuş olsalar da, yıkılmadılar.
Meşhûr sahâbinin hicret edip, aç kalmama adına, pazara inmek için, birilerine,
“bana bir ip verin, pazarın yolunu gösterin” demesi gibi, ömürlerinin dünya ile ikinci yüzleşmesi onları daha da biledi.
Dünyanın karşısında diz çökmediler, inşaallah diz çöktürecekler…
Abdurrahman bin Avf kaç yaşındaydı acaba ?
Derken, aklıma Minyeli Abdullah filminde Minyeli’nin, hâkimin,
– neye güveniyorsun, sorusu karşısında
– ipime güveniyorum demesi geldi….
Şükür Rabbimize benim ipim var !
İplerimiz var ?
Kardeşlerimiz o kadar yiğit ki ipini kapan çarşıya indi…
Anladım ki kardeşlerimiz gerçekten “yiğit oğlu yiğitmiş”
İpine güvenen insanlar için yeniden pazara inmek, elli yaş için geç değilmiş…
Her şey yabân, yer bakır, gök demir, olmazlar nasıl olur acaba ? Derken, arkadaşlarımız Allah’ın izniyle olmazları oldurdular…
“Bu yaştan sonra dünya adına bir şey elde edilebilir mi ?
Çok zor” diye düşünürken, arkadaşlarımız yepyeni ümranlar kurdular, kuruyorlar…
“Şimdi âileye bakmak lâzım, ayakta kalmak lâzım” korkusu, yerini “geride kalanlara yardım, muavenet, dertleri ile dertlenip onları sahiplenmek lazım” nidalarına bıraktı.
Bugüne kadar yaşamış oldukları standartların altına düşen hanımlar, çocuklar fark etseler de, fark etmeseler de büyük bir travma yaşadılar.
Travmalar, ah-u efganlar yerlerini eğitim ve öğretimde başarılara bıraktı, evlatlarımız elhamdülillah dünyanın en güzel üniversitelerinde okuyor ve muvaffak oluyorlar…
Gelecek onların olacak, göreceksiniz inşaallah, önlerinde kimse duramayacak, insanlığa hizmet edecekler…
İnsanlar kafalarında pizza mı dağıtsam, inşaatta mı çalışsam, acaba taksicilik mi yapsam ? gibi işleri alıp verirken, iş yeri sahibi oldular kardeşlerine iş imkanı sağlıyorlar.
Amazon, Google, Microsoft, Boeing gibi dev firmalarda çalışan çalışana…
Gariptik, yol bilmiyor, iz bilmiyor, dil bilmiyorduk, elimizde hazır para yoktu, fakirdik.
Ne yapacaksak en kısa zamanda yapma derdindeyken şimdilerde gelene yol gösterme elinden tutma derdindeyiz.
Bugüne kadar elimize bakan, bugüne kadar bizden birşeyler bekleyen insanlar, ailem, şimdi çalışmanın “ç” harfi ile karşı karşıya kalınca bize ne diyecek ?
Bütün bunları kaldırabilecekler mi ?kaldıramayacaklar mı ?
Korkusundaydım, korkularım yıkılıp gitti, herkes rüştünü ispat etti…
Elhamdülillah bu manada kimse yolda kalmadı…
Duvarı nem yiğidi gam yıkar ama yıkılmadık !
Nâmerdin büktügü dudak, dostun attığı gül ciğerimizi pâre pâre etti amma dudağını bükene hayret, atılan güle bülbül olduk !
Hizmet ettinde ne geçti eline dediler, sanki dünyâlık için hizmet etmişiz gibi…
Gel gör ki Allah, yeni geldikleri diyarlarda kardeşlerimize dünyayı da verdi, veriyor…
Nâdanlar bizi anlamadılar, biz kendimizi anlatamadık fakat şimdi görüyorlar…
İnanan sarsılsa da yıkılmaz, biliyorlar.
Hazır mıyım ? Diye sormuştum kendime…
Ya siz bu imtihâna hazır mısınız ?
Karşınıza daha büyük imtihânlar-problemler çıkabilir, Allâh korusun, hazır mısınız ? Diye sormuştum kardeşlerime…
“Yorulmayacak, darılmayacağız, binlerce aşılmaz problemi birer birer yaşayabiliriz, yaşayacağız, Allâh yardımcınız-yardımcımız olsun !” Demiştim…
Evet Allâh yardımcınız-yardımcımız oldu, herşeye rağmen ayakta durduk-duracağız, yeniden kazmayı toprağın bağrına vurup, yeniden âb-ı hayat çıkardık- çıkaracağız, biiznillah…
Abdurrahmân bin Avf (ra) hicrette ipini sırtına vurduğunda kırk yaşını henüz geçmişti, hepimiz Rahmân’ın kullarıyız, hepimiz Abdurrahmânız.
Rabbimiz o meşhur Sahabi gibi yollarımızı açtı…
Îmânımız-ümîdimiz daha kavi, inşâAllâh.
Kervanımız dağıldı, hânımız, hânümânımız yerle yeksân oldu, yeniden kurduk, yeniden rûhumuzun ve gâye-i hayâlimizin heykelini diktik elhamdulillah.
Herşeye rağmen yine hizmet ettik, edeceğiz.
Darılmayacak,
Dağılmayacak,
Yorulmayacak,
Dönmeyeceğiz…
Allah yâr ve yardımcımız elhamdulillah.
@mansurturgut