Fikir hürriyetinin modası geçmiş gibi.
Hayatım 20’li yaşlardan itibaren resmî ya da egemen anlatının alternatifini kovalayarak geçti.
Belki de sosyal ağların tesiriyle bilemiyorum, şu günkü kadar cehalet ve yobazlığa maruz kaldığımı sanmıyorum.
Kürsülerden büyük yalanlar söyleniyor.
Konunun aslını bilenler de sanki bunu bekliyormuş gibi, elinde ne varsa bırakıp tuşlamaya başlıyor:
-Böyle dedi ama fena sallamış!
-Doğrusu şu, bilmiyorsan öğren…
-Bak görüyor musun, yine çuvalladı, filan.
**
Cehalete prim vermeyeceksin.
Kaale almayacaksın.
Gündeme bile getirmeyeceksin.
Yok sayacaksın.
Değilse kendi kitlene işin doğrusunu anlat dur…
Halk TV yayınları bu açığı fazlasıyla dolduruyor zaten, daha iyisini yapamazsın ki..!
Prim vermeyeceksiniz.
**
Kalite yerini yavanlığa bırakınca…
Ortalık sürüngen ve asalaklara kalır.
Akademiden medyaya…
Siyasetten şov dünyasına kadar ortaya çıkan yamyamlar hayata hükmetmeye başlar.
Cami kürsüleri bundan muaf değildir.
Kavgayı iktidarın elinden almak lazım.
**
Sadede gelelim:
Türkiye’nin alameti farikası, düşene vurmaktır.
Hiçbir kabile veya mahalle bundan muaf değildir.
Muhalefet, sistemi tartışacak.
Bunu yapmaz, yapamazsa…
Alayı sistemin dişlileri arasında ezilecek!
**
Başlayacağınız yer çok basit:
Kürtlerin oyunu almadan Erdoğan’ı yenemezsiniz.
Erdoğan’ın amacı Kürtlerin oyu değil.
Oraya oynamıyor zaten.
Sadece muhalif mahalleden ayrıştırmaya çalışıyor.
Kürtler size oy vermezse… Erdoğan’a vermese de Erdoğan kazanıyor.
Plan bu.
Ve bunu göremeyecek kadar kör olamazsınız.
**
Bakın sadece kredi kartında yasal takip 1 milyona dayanmış durumda.
İlan edilmemiş büyük bir buhrandan geçiliyor.
2024 sonundan önce çıkış görünmüyor.
Bu başta Avrupa, tüm dünya için de böyle.
Vatandaş, her halükarda seçimin ardından acı reçeteyle tanışacak.
Kaptan köşkündekini değiştirmek yetmiyor ne yazık ki.
Dümeni kilitlenmiş gemi buzdağına doğru yürüyor.TR724.COM