Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri talebeleriyle yolculuktadır, yaşlıdır, kendisini ziyarete gelmiş olan Abdülkadir Badıllı arabada giderken Üstad’a “Üstadım sizden sonra kime ittiba edeceğiz ?” diye sorar, Üstad cevap vermez, aynı soru iki, üç defa tekrarlanınca Nur Üstad, sorudan memnuniyetsizliğini gösterir tarzda “kerhen” önde oturan Zübeyir Ağabey’in başına dokunarak “Benden sonra buna ittiba edersiniz Keçeli” der…
Bu hususta hep ketum davranıyordu, kendisinden sonra gelecek zatın ismini verebileceğini fakat hocaların itiraza başlayacağını, ehli dünyanın ve siyasetin ise telaşa düşeceğini ifade ederek hiçbir şey söylemiyordu.
Aslına bakılırsa, keşfen bilinse dahi devrin Ferd-i Ferid’ini seçmek ve istihdam etmek tamamen Allah’a aittir…
Hazret her zaman Nurlar’ı nazara vermiş, hizmetin gerekliliğini anlatmış ve “Baki davaların fani şahıslar üzerine bina edilemeyeceğini” çent defa söylemiştir.
Evet, baki davalar fani şahıslar üzerine bina edilemez…
Hizmet bir süreçtir ; Dünden bugüne, bugünden yarına uzanan kutlu bir süreç. Hiç kimseyle, hiçbir bölgeyle bağlı yada kayıtlı değildir.
Allah’ın inayet ve keremi altında, O’nun teyidatıyla istihdam edilen şahıslar üzerine ihsan-ı ilahi nevinden konmakta, matiyeler Halık’ın atiyyelerini taşımaya memur oldukları yere kadar taşımakta ve emaneti arkadan gelen yeni nesillere teslim etmektedir.
Asr-ı Saadet’ten beri niceleri geldiler ve gittiler. İnsanlar gelir geçer, zaman sel gibi akar, yel gibi uçar fakat “Hizmet” baki kalır. Hizmet’in hamaleleri Hizmet’e şeref vermezler, ancak Hizmet’ten şerefyab olurlar…
İMANIN TECDÎD VE İNŞASI ;
Üstad Bediüzzaman imani problemlerin devasa boyutlara geldiğini, Ahirzaman Hizmeti’nin uzun soluklu olması gerektiğini görmüş ve yapılması gereken her şeyi bir zatın, tek başına, tek bir ömürle yapamayacağını ifade buyurmuştur.
Bu sebeple aziz Üstad üç kademeli bir süreç öngörmüş, Hizmet Süreci’ni üçe ayırmış bu kademeleri iman, hayat ve şeriat olarak tespit etmiştir.
İmana hizmet noktasında kendisinin ve Risale-i Nurlar’ın bu vazifeyi yaptığını söyleyerek son noktayı şöyle koymuştur “Küfrün idamına verilen karar Risale-i Nur kılıncı ile infaz edilmiştir”
İşte bu bilinçle Nur Üstad “Ey mezarı müteharrik bedbahtlar çekilin ! Ta ki Nesli Cedid gelsin !” diyerek, muhataplarına dönüp şöyle haykırmaktadır “Mevtim hayatımdan ziyade dine hizmet edecek, ölümün başınıza bomba gibi patlayacak”
83 yıllık çok verimli, koca bir ömrü Hizmet’e adamış bu kudsi insan ruhunun ufkuna yürürken, sürecin evrileceği noktayı çok iyi bildiğinden mutlu ve mesuttur…
Naşirler arasına girmeye namzet, kuvve-i velayetle ortaya atılacak, Hulusi ile omuz omuza verecek hatta onu geçecek, efradı, sevenleri henüz küçük birer çekirdek olsalar da dünyaya İslam’ı duyurmak isteyen, küçük sarıklı, genç bir zatı keşfen bilmiş ve Risale-i Nurlar’ı kendisine program yapmasını tavsiye ederek, huzuru kalple çileli hayatını sahibine, Rabbine teslim etmiştir.
Kırkıncı Ağabey’in ifadesi ile “Bir gündüzde iki güneş olmaz” Üstad ve Hocaefendi buluşamadılar, arada mektuplarla selamlar geldi gitti, muhlis, çileli, bereketli bir devir kapanırken, cevval, ilki kadar muhlis, aşkın bereketli, doğurgan, yepyeni bir dönem başlıyordu…
BÜYÜĞÜMÜZ VE HAYAT ;
Erzurum, Edirne, İzmir ve Hocaefendi, yeni dönem başlamıştır…
İmanı tecdid noktasında Nurlar mağlup edilemez bir inkılap yapmıştır, şimdi Nur’un şakirdleri hayatın bütün mertebelerine girme, dünyanın bütün coğrafyalarına dağılma ve Nur taşıma vazifesini ifa etmelidir.
Hocaefendi durumun bilincindedir ve Nur’un eğitim ışığıyla her yere ulaşabileceğini düşünerek önce Anadolu’nun bütün il, ilçe, kasaba ve köylerine kadar bu ışığın nüfuzunu sağlar. Binlerce ev, yurt, okul, dershane ve sonra üniversiteler açılır. Birbirlerine manevi rabıtalarla bağlı yüz binlerce talebe yetiştirilir.
Hak, hakikat, din, diyanet, yol, yordam bilen çok güzel eğitimli nesiller ülkenin bütün müesseselerine yerleşir ve Hakk doğrultusundan halka hizmet ederler…
Aslına bakılırsa Hocaefendi liderliğindeki Hizmet Hareketi Anadolu Halkları’nın ve Anadolu’nun görüp göreceği en güzel, eşsiz hatta dünyanın dahi takdirle izlediği harikulade bir eğitim hareketidir.
Hareket ülkenin çeperlerini zorlayıp, aşarak, kısa zamanda dünyanın 170 ülkesine ulaşır, gönüllüler gidilen her beldede her ülkede baş tacı edilir, yaban ellerde binlerce okul açılır, Çağdaş Anadolu Erenleri’nin Eğitim Işığı, nuru, evrensel insanlık değerleri ile insanlığa hizmet eder.
Efendiler Efendisi (asv) “Benim ismim dünyanın her yerine ulaşacak” diye beşaret ve işaret buyurmuştur. Hocaefendi’nin yetişmesine vesile olduğu Çağdaş Sufi, Çağdaş Erenler “baş, göz üzerine” diyerek o güzelim ismin ilasına vesile olurlar…
Onlar aydınlık simalarıyla, İslam’ın aydınlık çehresinin temsilcileridir…
Cemaat’in lideri “en az bir milyon” insanın ülkeden çıkmasını ve aleme dağılmasını istemektedir…
Yapılan hizmetler çok alımlı, çok çalımlıdır ve “her hayırlı iş” gibi gulyabanileri güç, iktidar, rant endişesiyle rahatsız eder. Dolaplar çevrilir, tiyatrolar sahnelenir ve kara sevdalıların kimisi ölüme, kimisi hücreye, kimisi sürgüne gönderilir…
“Takdir” Hizmet Gönüllüleri’nin Türkiye’de sıkışıp kalmasını değil dünyanın her yerine yüz binlerle saçılıp, savrulmasını, birer tohum, birer fide olarak gelişip büyümesini emel etmektedir…
Yaşanan zulüm sebebi ile evvelen Anadolu’nun bağrına kök salıp yerleşen “Nur Ekolü” saniyen dünyanın her yerine, yedi düvele, kök salıp yerleşme ve biiznillah bir daha koparılıp atılmamak üzere, yedi veren başaklar gibi kökleşme imkanı bulur.
Zaten Hocaefendi’nin daha çocukluk yaşlarında harita başında düşünüp, yaptığı plan hareketi Türkiye’ye hapsetmek değil dünyanın her bucağına taşımak, götürmektir. Bu merhametsuz görünen fırtına esas itibariyle Cemali tecellileri, Celali tecellilerini geçmiş büyük bir nimettir…
Hizmet Hareketi çok büyük işler başardı, Üstad’ın ektiği tohumlar, Hocaefendi ile başağa durdu, kutsi bir rüzgarla alemi döllemek üzere hazır, elhamdülillah…
Hizmet Süreci’nin “hayat mertebesi” tamda bu pırlantalarla ikame edilmiştir.
HİZMET BİR SÜREÇTİR ;
Siz bakmayın Hocaefendi ve sevenlerine, verilen emeklere Hizmet Hareket’i dendiğine, yaşadığımız dönem ve yaptığımız işler birebir “Hizmet” ismi ile adlandırılsa da esasen Hizmet bir süreçtir, Asr-ı Saadet’ten kıyamete kadar sürecektir, hatta Peygamberler ve peygamber varislerince temsil edilen çok uzun soluklu, insanlığın yaşıyla beraber yaşayan bir süreçtir. Dün, bugün, yarın gelip-geçenlere rağmen o sonsuzluğa uzanacaktır, kimse sahibi değildir, kimseyle kayıt altına alınamaz, sahibi yalnızca Allah’tır, pişdarı Nur Muhammed aleyhisselatu vesselamdır.
Şimdilerde insanlığın kemal ufkuna yeni bir kapı aralandı, kozadan kelebeğe doğru seyahatin gereğini gören, bilen ve inanan şakirdler bu kapıdan geçmek üzereler, Hizmet evrilip, gelişerek seyr-i süluküne devam ediyor…
İnşaallah yarınlar dünden daha aydınlık olacak…
SANCILI DOĞUM ;
Her doğum sancılı olmuştur, Hizmet her evrilmesinde, her level atlayışında bir keşmekeş, bir fırtına, extra doğum sancısı, yoğun bir karanlık yaşamış ve sonrasında Allah’ın “Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır” fevhasınca ışığa, aydınlığa kavuşmuştur…
Işık ile karanlık, gün ile gece fıtri olarak birbirini kovalamaktadır…
Biiznillah Hizmet, her dönem yaşadığı dış baskıdan kurtulmuş, içindeki cihad-ı ekberi “kemâl” ile aşmış ve geleceğe yürümüştür.
15 Temmuz sonrası yaşanan travmanın etkisiyle zor bir döneme girildi, Şubat Soğukları, fırtınalar ve yaşanan son felaket içteki cihad-ı ekber ile yeni bir yırtılmayı, yeni bir doğumu tetikledi, evet hepimizin bildiği gibi karanlığın zirvesi aydınlığın doğuş anıdır…
Üç nur, üç vazife, üç zat, üç nesil tekvini seyr halinde kendini arz ediyor, sırası gelen sahne alıyor…
Büyüğümüz’ün işareti ile “Allah (cc) dinini teyid edecek bu insanları peşi peşine gönderecek ve inayeti sübhaniyesi ile teyid edecek, bunun önünü de kimse alamayacaktır”
Ben sığ anlayışımla Üstadımız ve Hocamız’a bir vahidin iki yüzü olarak baktım. Evet, bakış açım doğruydu onlar birbirlerini tamamlıyorlar fakat yıkım o kadar büyük ki yüz yıldır süregelen, mücadele eden Hizmet’in yarınlara, yarınlarda daha nice senelere ihtiyacı var.
Yapılan manevi hizmetin neticelerine sadece maddi alem ve dünya için bakılmaz, manevi hizmetin neticeleri esasen uhra endekslidir…
Bizler ellerin yanlış olarak düşündüğü şekilde dünya saltanatı, iktidarı, kazancı, dünya saadeti beklemiyoruz. Bizim zaferimiz Necip Fazıl’ın şu beyti ile tespit edilmiştir ;
Sultan olmak istersen tacı sorgucu unut
Zafer araban senin gacırtılı bir tabut…
Bilirsiniz dünyaya talip olanlar dünya kadar, ahiret ve sonsuzluğa talip olanlar ise ahiret ve sonsuzluk kadar hizmete muvaffak olurlar. Bizler rıza-i ilahiye, ötelere talibiz…
Burada ise ömrümüz vefa ederse tüm insanlıkla güzel günler görmek, insanlığa güzel günler göstermek ve İslam’ın “Fikren” hakimiyetini tesis etmek istiyoruz. Muhataplarımızın Rabbimiz’i, Efendimiz’i (asv) tanımasını arzuluyoruz, bütün cehdimiz, gayretimiz bunadır…
Emelimiz bir devlete hakim olmak, bir devlet kurmak, devletlere, dünya siyasetine yön vermek, hükmetmek değildir. Milletler müvazenesinde ağırlığı olan bir devlet sadece ve sadece bir araçtır amaç değil, bizler rızayı ilahiye talibiz…
Hayatımız ağustos güneşi görmüş kar nasıl erir, uçar giderse o hızla geçti, gitti, gidiyoruz ve yepyeni bir nesil ufukta göründü, geliyorlar, bir “devir-teslim” gerekiyor.
Malum “Tüh ! O asrın gayretsiz insanlarına” dememeliler…
YENİ BİR NESİL, YENİ BİR BAŞLANGIÇ ;
Bilirsiniz, aziz Üstad ahirzamanda yapılması gereken vazifeleri “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” isimli eserinde kademeleriyle serdedip ortaya koyar, iman, hayat ve “O zâtın üçüncü vazifesi, hilâfet-i İslâmiyeyi ittihad-ı İslâma bina ederek, İsevî Ruhanîleri ile ittifak edip din-i İslâma hizmet etmektir” diyerek son merhaleyi zikreder…
Hadislerde ahirzaman fütuhatının/hizmetinin “Allah Allah nidalarıyla, zikirle” yapılacağını ifade eden Efendiler Efendisi (asv) gibi Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de yapılacak hizmetin şiddet, savaş, dövüşle değil, mü’minlerin ittihadı ve sonrasında İsevî Ruhanileri ile bir araya gelerek, anlaşıp, birleşip yol bularak “fikren, zikren” olacağını ifade eder…
Evet, O’nun ve Hocamız’ın dünyasında hiçbir zaman şiddet, savaş, dövüş, idare şehveti yoktur, yapılan her şey sevgi ile “fikren ve zikren” konuşup, anlaşarak, birleşerek yapılacaktır…
Beklenilen şey Tevhid esaslarında birleşmek, müstakim Allah anlayışı ve doğru İrsal-i Resul hakikati ile Efendiler Efendisi’ni (asv) tanıtmak, semavi dînin tekalifini, önerdiklerini fikren göstermek, ebedi saadet yolunu tüm insanlığa açmaktır…
Üstad imanı tahkim etmiş, Hocaefendi ise hayatın her mertebesinde insan yetiştirip, Hizmet Gönüllüleri’ni yedi düvele gönderip, hem her renk-her desen, hem İseviler ile diyalog yollarını kurmuş ve ikisi beraberce yeni dönemin zeminini ihzar etmişlerdir…
YENİ NESİL ÜZERİNE DÜŞÜNCELER ;
Kesin olan bir şey var ki, Hizmet’in geleceği Nurlar ve Pırlantalar çizgisinde devam edip, gelişip, serpilecek, bu iki mubarek zata sadakat ve onları Beyin Yapıcı, sahib-i karneyn kabul etmekle “Rıza” ufkuna yürüyecektir.
Gelecek neslin en gerekli özelliği Nurlar ve Pırlantalar’a sadakatle, bu eserleri kendi malı bilip hizmetlerine bir tarifçe bir program yapmalarıdır…
Acizane yeni bir külliyat beklemiyorum, Nurlar imanen, Pırlantalar fiilen, hayaten tecdid, inkılap yaptığı gibi belki yeni dönemde birçok fıkhi mesele hakkında fıkhen, hukuken, ahlaken içtihat ve inkılaplar yapılabilir.
İhlas, uhuvvet ve sadakat ise yarınları kuracakların en mümeyyiz üç vasfıdır.
Üstadımız’ın eserlerinden süzülmüş Hizmet Rehberi, Hocamız’ın üç muhteşem makalesi “Hizmet İnsanı, Bir Gönül İnsanı Portresi, Günümüzün Kara Sevdalıları” gelecek neslin karakteristik özelliklerini resmetmekle beraber, içi doldurulması gereken vasıfları ortaya koymaktadır.
Yaşanan her iki dönemin şahitleri olarak bizler “kurda, kuşa yem etmeden” evlatlarımıza itikad, amel ve hizmetin esaslarını bu eksen doğrultusunda iyice öğretmeliyiz…
Rehberlik çalışmaları üzerinde daha dikkat ve gayretle durulmalı…
İnşaallah, yeni nesil evvel gelen seleflerinin inşa ve imar ettiği bu güzelim hizmet binasına, kubbesine balyozla girişmeyecek, yıkmayacak, tuğlaları birer birer çekerek değiştirecek. Kökleri üzre durmayan hiçbir ağaç serpilip, gelişemez aktar-ı alemi gölgelendiremez, mazinin güzel eserlerinden istifade ederek, geleceği kendilerince updatelerle zenginleştirecekler, neticede kazanan hepimiz olacağız…
Benim acizane öngörüm şöyle ; Gelecekte Hizmet bir süreliğine tek merkez, tek coğrafyadan değil, çoklu merkez ve çoklu coğrafyadan idare edilecek. Kalp, ruh ve fikir olarak aynı memelerden süt emen yeni nesil bulundukları beldelerin olumlu, insani, ahlaki kültürleri ile hizmet anlayışlarını bezeyerek daha geniş kitlelere erişecekler.
Elhamdülillah evlatlarımız çok eğitimli, birkaç yabancı dil öğreniyor, bulundukları coğrafyanın diline hakim, günümüzün evrensel dili teknolojiyi kullanım kabiliyetleriyle bizlerden çok çok ilerideler, eğer kıymetini bilirlerse (!?) bilgiye çok hızlı ve çok daha geniş varyantları ile ulaşabiliyorlar…
Bizler gibi “Anadoluluk” ile kayıtlı, bağlı değiller, zaman zaman aleyhimize dönen bu halin dezavantajlarını yaşamıyorlar.
Yavrularımız birçok farklı kültüre açık, her kültür içerisinde, asimile olmadan, entegre olarak yetişiyorlar, daha demokratlar, bizlere göre evrensellik anlayışları daha gelişmiş durumda…
Eğer devrin hastalıklarından koruyabilirsek, modern sufilerimiz İslamiyet’le çatışmayan, İslamiyet süzgecinden geçmiş daha evrensel, daha insani değerlerle insanlığa hizmet edecekler…
Birçok belde, birçok dil, birçok kültür ve birçok insanla kaynaşmış evlatlarımız bu durumun tabii kazanımı olarak radikal ve reaksiyoner değil, inşaallah ılımlı ve aksiyoner olacaklar.
Teknoloji dünyasında kolayca her yere ulaştıkları gibi, biiznillah mesajlarını kolayca herkese ulaştıracaklar…
Kuvvetle muhtemel ki İslam Ülkeleri’ne gereken ışığı batıdan, diğer ülkelerden taşıyacaklar.
Her ne kadar yeni kuşak siyasetten pek hoşlanmasa da gelecek kurulurken yolları siyasetle kesişebilir fakat siyaseti bir silah, bir menfaat aracı değil umut ediyorum ki tamamen hizmet vesilesi kılacaklar…
Açıkçası kendi içimde Hizmet’in geleceğinden çok, ama çok ümitliyim…
“Yarın elbet bizim, elbet bizimdir,
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir !” ( NFK )
Yani her halükarda “Şu İstikbal inkılabatı içerisinde en yüksek ve gürsada İslam’ın sadası olacaktır !”
BİR KORKUM VAR ;
Evet bir korkum var, Hizmetin geleceğinden değil fakat bizzat kendi, öz geleceğimden endişe ediyorum. Bu kadar keşmekeş ve evrilmeler içerisinde savrulmadan, yok olmadan hizmetime devam edebilecek miyim ?
Üstad’ı görmüş ona tabi olmuş ama Hocaefendi’yi görüp tanımasına, bilmesine rağmen bahtı kararmışlar gibi, yeni neslin karşısına geçer miyim ? Yol, yordam ve yürüyüşlerine engel olur muyum ?
Acaba ayaklarımı sağlam bir zemine basıp, durmam gereken “doğru yerde” durabilecek miyim ? İşte bütün endişem bu…
Onların yanlarında, içlerinde, arkalarında olmak istiyorum ve günü gelince “doğru yerde” durabilmek, kazanmak için Rabbime dua ediyorum…
Her ne ise bizler olsakta, olmasakta, Allah düşmanları istemese de “Allah nurunu tamamlayacaktır !”
@MansurTurgut
@MansurTurgut5