İki gün önce Ahmet Kurucan beyin Nedim Şener ile ilgili yazısını okudum. Ardından gayri ihtiyari Nedim’in Hürriyet’te ki yazısını açmışım. Aslında bir kaç aydır Türkiye’de ki medyayı takip etmiyordum ve psikolojimin ne kadar düzeldiğini farkındaydım.
Tabi her şey bu yazıyı okumamla değişiverdi, daha üçüncü paragrafa gelmeden dişlerimi gıcırdatmaya başlamıştım. Nedim’in yazısı beni bir anda Hz Yusuf’un başına gelenleri hatırlattı. Evet, ahlak abidesi bir peygamber bile ahlaksızlıkla itham edilmişti. İnsanın mayası kötü olunca her türlü kötülüğü yapabiliyor.
Belki de bu bir fıtrat meselesi, yani herkes fıtratının gereğini yapıyor. Akrepler ve yılanlar da fıtratlarının gereği zehirlerini akıtıp duruyorlar. Dolayısıyla, insanlar tarih boyunca bu tip sadırılara ve iftiralara maruz kalmışlar. Ne demişler, meyveli ağaç taşlanır.
Aslında bu konuda tarih tekerrür ediyor diyemeyeceğim çünkü günümüzde söylenen yalanlar, atılan iftiraları toplasanız ciltlerce kitap yazarsınız. Yalnız şunu da belirtmek lazım ki Nedim iftira tanımına yeni bir boyut kazandırmış. Bu yazıyı okuduktan sonra kendi kendime, şeytan emekli olmuş, bu adam ve türlerinin en büyük fanı olarak yazılarını okuyor ve büyük keyifle, böyle bir iftira benim bile aklıma gelmezdi diyordur, dedim.
Öyle bir yazı ki, binlerce insanın sevdiği, saydığı, annelerin ak sütü gibi temiz, namuslu, iffetli bazı isimler hedef alınmış, tarih, yer, şahit ve belge göstermeden haklarında akıl almaz iftiralar sıralanmış.
Türkiye’de cemaat adına her şey yıkılmış, müesseselere çökülmüş, tüm medya kurumları kapatılmış, buda yetmez gibi binlerce masum, kadın, çocuk, yaşlı ve hasta ayrımı yapılmadan cezaevlerinde süründürülürken, yani cemaat bu adamlar için hiç bir tehdit oluşturmuyorken, bu saldırıları devam ettirmelerinin sebebi ne, diye düşündüm.
Aklıma gelen tek şey son günlerde birbiri ardına patlayan skandallar: rüşvet, adam kayırma, hırsızlık, uyuşturucu, tecavüz, taciz içerikli haberler, iğrenç görüntüler ve toplumun bunlara karşı kartopu gibi gitgide büyüyen nefreti ve tepkisini başka noktalara kanalize etme amaçlı bir algı operasyonu.
Dolayısıyla, her gün kan kaybeden muktedirlerin gündem değiştirmeye ihtiyacı var. Tabi ki bunu gerçekleştirmenin en kısa yolu medyayı kullanmak. Bugünlerde de bu işi en iyi yapan biri de yandaş medyanın amiral gemisinde yazı yazan Nedim. Öyle bir şahsiyet ki maaş karşılığında sadece kalemini değil, onurunu ve ruhunu da Azazil’e satmış bir zavallı.
Adam adeta bir yalan makinesi ve tüm yazılarını talimatla yazdığı ayan beyan ortada. İnanmayanlar Hürriyet’in websitesine girebilir ve sadece son 5-6 yazısının başlıklarına bakabilir. Ülkenin özellikle ekonomi, hukuk, eğitim ve ahlakta tarihi bir çöküntü yaşadığı, insanların artık cinnet geçirdiği şu günlerde, Nedim’in tüm yazıları artık gündemde bile olmayan cemaatle ilgili.
Bugün bir anket yapılsa ve en sevmediğiniz gazeteci kim diye sorulsa, Nedim dört boy farkla kazanır. Hatta twitterde böyle bir ankete rastlamıştım ve adı birinci sıradaydı. Aslında onun için toplum tarafından nefret edilen bir gazeteci olmanın hiç önemi yok, çünkü cukkasını aldığı sürece yalan ve iftiralarına devam edecektir. Öyle bir süreç yaşıyoruz ki medyada sadece yalan söylemek ve iftira atmak için maaş alan bir çok kalem var.
Gerçi artık mızrak çuvala sığmıyor. Bugüne kadar cemaate hangi iftirayı attılarsa, gördük ki aslında o suçu kendileri işliyormuş. Bu nedenle yazıma “kişi kendinden bilir işi” başlığını atmaya karar verdim.
Evet, soru çaldı dediler, kendilerinin çaldığı ortaya çıktı.
Haşhaşi dediler, ağzıları burunları pudra şekerine bulaşmış halde görüntüleri çıktı.İnsanlara terörist dediler, ne kadar terörist, mafya, çete varsa, hepsiyle bağlantıları olduğu belgelerle tespit edildi.Katalog evliliği diye bir yalan ürettiler, kendilerinin bir sürü mide bulandırıcı ahlaksızlıkları ortaya çıktı. Başkaları için devlete sızdılar dediler, ama onlar sızmayı bırak, devlette çöreklenmedikleri ve batırmadıkları kurum kalmadı.
Ahmet Kurucan bey, “çamur at izi kalsın” fehvasınca Nedim’e bir cevap yazılmasının gerektiğini düşünmüş ve yazmış. Bence içini ferah tutsun çünkü bu tetikçiler attıkları çamurun içine boğazlarına kadar batmış durumdalar. Bir insanın sağa sola çamur atabilmesi için her tarafının çamur olması lazım.
Aslında bunların en büyük korkusu bir gün 15 Temmuz’un tarafsız bir yargı tarafından araştırılması ve tüm kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi. Ellerinde binlerce masumun kanı var, kendi ordularına ihanet ettiler ve bunu henüz toplumun çoğu bilmiyor. Dolayısıyla, yaptıkları yolsuzluklar darbe tiyatrosunda yaptıklarının yanında hafif kalır. Ben inanıyorum ki, yakın bir gelecekte korktukları başlarına gelecek, tüm foyaları ortaya çıkacak ve ibretlik bir akibetleri olacak. Atalarımız ne güzel söylemiş, yalancının mumu yatsıya kadar yanar.