Alevi kurumları, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün duyurduğu ‘Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ açıklamasıyla ilgili ortak bir açıklama yaptı. Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, ‘Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ isimli bir yapı kurulacağını söylemişti.
Garip Dede Dergahı’nda bir araya gelen Alevi kurumları adına Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe konuştu. Erdoğan’ın açıklamasını, “Demokratik Alevi açılımı değil, darbe!” olarak yorumlayan Erçe, “Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı paketin, Alevilere yönelik ‘demokratik bir reform’ paketi değil, tam tersine Alevilere şeksiz gümansız anti demokratik bir saldırı olduğunu beyan ederiz. Demokratikleşme peşinde olanlar, öncelikle Alevi toplumuna, onların meşru kurumlarına kulak vermekle, onları muhatap kabul etmekle işe başlamalıdır.” dedi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
Cumhurbaşkanı dün Şahkulu Sultan Dergahı’nda, yine her zaman yaptığı gibi Alevilerin kendi öz örgütlerini yok sayarak, çevresinde toplayabildiği kimi göstermelik, muhataplarıyla, sanki tüm Alevi toplumu ve örgütleri kendi arkasındaymış gibi, bir fotoğrafın önünde Alevilere sözüm ona müjde adı altında sözde demokratik bir reform paketini açıklamıştır.
Açıklanan paket ne demokratiktir, ne de müjdedir. Aksine bu paket Aleviliğin şimdiye kadar devlet gücüyle soluksuz bırakılmasının yeni bir aşamasıdır. Ancak, Alevi, toplumunda bunun bir karşılığı yoktur, beyhude bir çabadır.
Alevilerin sorunları, 17/18 Eylül 2022 ‘deki Hacı Bektaş deklarasyonunda ifade ettiğimiz üzere, ne cemevlerinin elektrik, su sorunu, ne imar sorunu, ne de dedelerimize ulufe diye dağıtılacak maaş sorunudur.
Alevilerin sorunları, doğrudan negatif ayrımcı esaslara ve siyasal rejimin ihtiyaçlarına göre yapılandırılmış ve kronik hale gelen sorunlardır. Dün olduğu gibi, bugün de Cumhurbaşkanının reform diye müjdelediği paket Alevilerin inançsal varlığını, kimliğini inkar etmekte, Aleviliği devletli Sünniliğin bir eklentisine, zenginliğine indirgemekte, dolayısıyla Alevilik kendisinden her an vazgeçilebilir, gerektiğinde malı, canı yağmalanabilir artı bir kaynak olarak konumlandırılmaktadır.
Bu bağlamda
1 – Alevilerin en temel taleplerinden biri olan ve eşit tanınma, eşit yurttaşlık haklarının sembolik bir ifadesine dönüşen ‘cemevleri ibadethanemizdir’ talebine bağlı olarak, cemevlerimizin ibadethane statüsüne kavuşturulmasına dair hiçbir adım atılmamıştır. Bu demektir ki Alevilik dinsel ve kimliksel özellikleriyle inkar edilmeye devam edilecektir.
2- Alevi toplulukların en önemli sorunu olan sosyo-politik, sosyo-kültürel düzeyde kamu gücüyle örgütlenen ve yeniden üretilen negatif ayrımcılık ısrarla reddedilmektedir. Lütfeder gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir kurum oluşturulacağı ve burada kendi ölçülerine uygun, yandaş Alevi kökenlilerin istihdam edileceği müjdelenmektedir. Bilinmelidir ki, istihdam edeceğiniz birkaç Alevi kökenli kişi Alevilere on yıllar boyunda yapılan haksızlıkların ve hala Alevileri kamu kurumlarında kendilerince en düşük kadroya bile almayan adaletsizliğin ve zulmün üstünü örtmeye yetmeyecektir.
3- Bu zehirli pakete göre Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir oluşum, bundan sonra Alevilerin dişi ile tırnağı ile, kendi öz güçleri ile iğne ile kuyu kazar gibi yoktan var ettiği, bütün cemevlerinin yönetimini yürütecektir. Açıkça ilan ederiz ki bu, devletin Alevi kurumsallaşmasına, Alevi dinselliğine yönelik darbe ve el koyma girişimidir. Halkın seçilmiş temsilcilerinin yerine kayyum atanmasına nasıl karşıysak Alevi toplulukların öz be öz kendi mekanları, kendi ibadethaneleri olan cemevilerine de devletin el koymasına aynı şiddet ile karşıyız. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özelleştirilerek dağıtılmasını ve tasfiyesini tartışmamız gerekirken, tam tersine cemevlerinin devletleştirilmesi ancak AKP tarzı bir kurnazlığın ürünü olabilir.
4- Bu anti-demokratik paketin gereği olarak oluşturulacak kurum ‘’cemevi hizmetlerinden eğitim faaliyetlerine’’ kadar cemevlerinde tüm kontrolü eline almaya hazırlanmaktadır. Cumhurbaşkanının bu belirsiz, muallak cümlesinin içinde taşıdığı tehdide karşı bütün Alevi toplulumunu ve kurumlarını uyanık olmaya çağırıyoruz. Aksi halde, rızalık üstüne, talib’e hizmet borcuyla, hakullah ile, Hakk uğruna hizmet veren dedelerimiz bundan sonra devletten alacağı maaşın hizmetçisi olacak, kamu kaynaklarının din kisvesi altında yağmalanmasından pay alacaktır. Yetmezmiş gibi, eğitim faaliyetleri adı altında, çocuklarımız, dedelerimiz, pirlerimiz, analarımız, ana sultanlarımız, ana bacılarımız, rayberlerimiz, rehberlerimiz, zakirlerimiz, hak aşıklarımız, Sünniliğin devletlu çarklarında şekillenecek, demelerimiz, nefeslerimiz, ayetlerimizin yerini Sünni doktrinin boğucu soluğu alacaktır. Bunun varacağı yer, cemevinde Kur’an kursu, cemevinde mızraklı ilmihal, cemevinde namazdır. Kimsenin dininde ve ibadetinde gözümüz yok. Ama bilinmelidir ki son bir Alevi de kalsa’ her Alevi kendi dinsel varlığının üzerine kimsenin kem gözünü de düşürmeyecektir.
Nihayet Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına göre, isteyen dedelerimiz bu yeni oluşturulacak kurumda kadroya alınıp maaşa bağlanacakmış! Biz Aleviler ve onların kurumları olarak, devletin hiçbir dini finanse etmesini, kamu kaynaklarını şu ya da bu dinin aleyhine peşkeş çekmesini kabul etmezken, şimdi dedelerimiz üzerinden bir yağma sofrasına davet edilmekteyiz. Pir Sultan gibi, sünnileştirmeye çalıştığınız Yunus Emre gibi, kameraların karşında övüyor gibi görünseniz de “meczup” diye takdim ettiğiniz Hacı Bektaş Veli gibi, yok olur, yoksul olur, aç kalır ama bir avuç buğdaya tamah etmeyiz. Hünkar’ın himmeti, Ali’nin mürveti, Hüseyin’in şehadeti bize yeter! Her kim ki rızalığa sırtını dönüp hakkullahı terk ederse Hak Muhammed Ali nuruna sırtını dönmüştür.
Sonuç olarak; Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı paketin, Alevilere yönelik ‘demokratik bir reform’ paketi değil, tam tersine Alevilere şeksiz gümansız anti demokratik bir saldırı olduğunu beyan ederiz. Demokratikleşme peşinde olanlar, öncelikle Alevi toplulumuna, onların meşru kurumlarına kulak vermekle, onları muhatap kabul etmekle işe başlamalıdır. Biz, aşağıda imzası olan Alevi kurumları yıllardır her zaman diyaloğa açık ve hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Ancak yıllardır olduğu gibi, görülüyor ki rejimin gözleri kör, kulakları sağır. Bu körlük ve sağırlık içinde “ben yaptım oldu” diyerek açıklanan her paket geleneksel, anti-demokratik, sağcı devlet refleksinden başka bir şey olmayacaktır.
Bilinmelidir ki, bizim tarihimiz Cumhurbaşkanının zikrettiği gibi, Malazgirt’ten, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan ve yaşadığımız toprakları daima boş bir toprak kabul eden, bu toprakların insanlarını Malazgirt’ten itibaren yok sayan militarist bir tarih değildir. Militarist bir milliyetçilik anlayışıyla, Aleviliğin en temel düsturu ‘72 milleti bir nazarla görmek’ ilkesi taban tabana zıttır. Bizim Zülfikarımız Nil Deryası’nda yüzedura, kılıcımız tahtadandır! “Hepimizin Peygamberinden, hepimizin Ali’sinden, hepimizin Ehli-Beyt’inden, hepimizin Kerbela’sından” söz edenler bilmelidir ki, hem Muaviye’nin, hem Ali’nin, hem Hüseyin’in, hem onun başını kesenlerin safında yer alamazsınız.
Bizim, Alevilerin, muhabbet ehlinin her iki dünyada da şahidi, Muaviye’nin mızraklarına takılan mushaf yaprakları değil, Kur’-an-ı Natık olan Ali’dir. Muhabbetimiz
Hakk’ın sureti insanadır. “Dileyen müslüman bilsin, dileyen gavur / İnsanı hor görmek en büyük küfür / Buna inanmışız, münkir değiliz”
Gerçeğin demine devranına..
Aleviler vardır, Alevilik haktır.