Cenab-ı Hak, Duhâ Suresi’nde Efendimiz’e (S.A.S.) şöyle hitap eder: “Elbette senin için işin sonu, her zaman başından daha hayırlıdır. Elbette Rabbin sana ileride öyle ihsanlar edecek, tâ ki, sen de O’ndan ve verdiğinden râzı olacaksın.” (93/4-5 âyetler) Âhire ve Ûlâ kelimelerinden âhiret ve dünya anlaşılsa da, halbuki evvelki ve sonraki, önü ve sonu mânâları ile de da farklı ve geniş mânâda kullanılır. Yani sen hayırdan hayra yükseleceksin… Diye daha kapsamlı ve derin mânâları vardır.
Efendimizin (S.A.S.) hayatına bakarsak hep bir sonrakiler, bir öncekinden daha hayırlı olmuştur. Diyelim ki, o meşhur boykot hadisesinden sonra Efendimiz (S.A.S.) Mirac’a yükselerek şerefine şeref katmıştır. Hicret, çok ağır ve acı gelmesine rağmen Medine’de tabir caiz ise bir medeniyet projesi hayata geçirilmeye başlanmıştır. Veya diyelim ki, Hendek Savaşı sırasında bütün müşrikler toplanarak üzerine saldırıp yok etmek için var güçleriyle gayret göstermelerine ayrıca münafıklar arkadan hançerlemeye kalkışmalarına rağmen birden bire karabulutlar dağılmış ve yepyeni ufuklar açılmıştır. Hudeybiye’nin ağır ve zâhiren Müslümanlar aleyhine görülen şartlarının arkasında art arda ferdi fetihler başlamış ve Mekke Fethi’yle muazzam ve muhteşem bir fetih tahakkuk etmiştir. Yani hep bir sonraki, öncesinden daha hayırlı olmuştur.
Bu Hizmet’e de benzer şeyler olmuştur. Hizmet’i İzmir’de ilk tanıdığım 1962-1963 yıllarında gün geçmez ki gazetelerde “Nurcular ayin yaparken yakalandı” haberleri çıkmasın. O günlerde İzmir’de okul, yurt ve dershane diye bir şey yok. Henüz M. Fethullah Gülen Hocaefendi gelmemişti. Malum onun gelişi, 1966 senesidir. Onun gelmesiyle farklı bir hareketlilik başlamıştır. Bu gelişmeler 12 Mart 1971 muhtırasıyla, hep sivil idareye karşı aleste duran ve fırsat kollayan askeri vesâyetin tuğyanı ile sıkıyönetim ilan edilmiştir. Yine kendilerinin tezgahladığı gençler arasındaki sağ-sol kavgalarının ayyuka çıkmasıyla idare ellerine geçmiştir. Eğer mesele akan kanı durdurmaksa, kan akıtan anarşist ve teröristleri toplarsınız. Peki, kitap okumaktan başka hiçbir eylemleri olmayanlardan, Risale-i Nur talebelerinden ne istiyorsunuz?
Önce idamla yargılamak istediler
İzmir’de 54 kişilik askeri mahkeme başlıyor. Normalde 163. Madde’den yargılanmamız lâzım. Havacılardan olan savcıya 163. Madde yeterli gelmiyor. 141.-142. Maddelerden yani idamdan yargılanmamızı istiyor. İki buçuk ay süren iddianame hâkimlerin önüne gelince, onlar daha insaflı oldukları için, “Bunlar silahlı bir örgüt değil; bu iddianame kabul edilemez deyip geri çeviriyorlar. İkinci iddianamenin hazırlanması için bir o kadar daha içeride bekliyoruz… Her neyse, 5-6 ay sonra tahliye oluyoruz. Ama bundan sonra asıl sistemli hizmet ondan sonra başlıyor ve çok hızlı bir gelişme oluyor. Tâ 12 Eylül 1980’e kadar. Yine sağ-sol çalışmaları tezgâhı… Evren Paşa’nın dediği gibi iyice meselenin olgunlaşmasını yani halkın artık, “Askerimiz gelsin bizi kurtarsın” demesi raddesini tesbit edince darbeyi gerçekleştiriyorlar. Anarşi ve terör bir anda bıçakla kesilmiş gibi kesiliyor. Niye? Çünkü onu tezgahlayanlar artık durdurmak için şarteli çekiyorlar. İslam’ın ciddi ve cibilli düşmanlarının telkiniyle yine bizleri de tutuklamaya başlıyorlar.
1971’de üniversite öğrencisi idik 1980’de lisede öğretmeniz. Bu sefer polisler gelip ders verdiğim sınıftan beni alıp götürüyorlar. Bir de bakıyorsunuz Hocaefendi’nin resimlerini Ege Bölgesi’nin şehirlerinde ve kasabalarında duvarlarda terörist ve anarşistlerin resimlerinin arasında, arananlar listesinde görüyorsunuz… Zulüm ve iftira ile Hocaefendi İzmir’den ayrılmak zorunda kalıyor. Gidip İstanbul’a yerleşiyor ve bu bir Cebr-i Lütfî olarak Hizmet, İstanbul’da bir anda on kat büyümüş oluyor.
Başbakan Ecevit’i sonradan anladık
1997 Şubatı’nda Ergenekon çetesi tekrar Hizmet’e saldırdı. Bizzat Başbakan Bülent Ecevit, 1999’da Hocaefendi’ye açtığı telefonda, “Hayatınız ve sağlığınız nedeniyle tedavi için Amerika’ya gitmelisiniz!” diye âdeta yalvardı. Daha sonra İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ı öldürmek için defalarca kurşun sıkan, infazcı Tufan Günaltay yakalanınca âdeta gülerek dalga geçer gibi, “Devlet bana önce Fethullah Hoca’yı vur, diye görev verdi ama sonra, o şimdi dursun, sen git Akın Birdal’ı vur dedi. Gittim vurdum!” dedi. O zaman biz Başbakan Ecevit’in ne demek istediğini anlamış olduk.
Hocaefendi Hizmet’i dünyaya anlattı
Bu bir zulümdü Ama Hocaefendi’nin Amerika’ya gitmesinin ve bu sebeple Hizmet’in birden dünya çapında gelişmesinin bilhassa 2016’daki 15 Temmuz tuzağının neticesinde bir hafta içinde kampa gelen dünyanın saygın 104 TV kanalının röportajlarının ne mânâya geldiğine şahit olmakla bu zulmün nasıl bir Cebr-i Lütfüye çevrildiğini gördük. Özellikle de hemen o günlerde CNN’deki Ferid Zekeriya’nın Hocaefendi ile yaptığı meşhur röportaj Hocaefendi’yi ve Hizmeti bütün cihana tanıtmış oldu. Eğer bu zulümle Hocaefendi Amerika’ya gitme mecburiyetinde olmasaydı, milyarlar harcasaydık bu neticeyi elde edemezdik.
Yani, hep bir sonrası, bir öncesinden Hizmet için hayırlı olmuştur. İnşaallah bundan sonra da nice lütuflara mazhar oluruz. Mühim olan ihlas ve samimiyetle yolumuza devam etmemizdir.