İLKER DOĞAN | TR724.COM
Kürt sanatçı Hozan Cane’nin 2018 yılı Haziran ayında gözaltında ve tutuklanmasının ardından cezaevinde yaşadığı işkenceler dehşet verici. Önce zehirlenmiş, ardından çıplak arama işkencesine maruz kalmış. Öyle ki rahminde uyuşturucu arayan gardiyanlar, günlerce süren kanamaya neden olmuş: “İki gardiyan iki bacağımı tuttu, bir gardiyan ellerimi tuttu. Diğer gardiyan rahmimde uyuşturucu aradı. Kanlar içinde kaldım.”
Bir konser sonrası gözaltına alınan ve günlerce nezauethanede tutulan, zehirlenen ve bu nedenle hastaneye kaldırılan kadının rahminde uyuşturucu olması mümkün mü?
Hozan Cane, cezaevinde yaşadıklarını zaman zaman yutkunarak anlatıyor. ‘Hizmet Hareketi’ne mensup kadınların koğuşuna nasıl geldiğini ise şöyle aktarıyor: “Gardiyanlar bana, ‘F.töcülerin koğuşuna koyarsak seni öldürürler’ dediler. Ben de ‘siz zaten beni öldürüyorsunuz. Benim bildiğim kadarıyla onlar insandır. Beni onların yanına götürün’ dedim. Koğuşun kapısı açıldı; baktım 17-18 tane başörtülü kadın. Sol tarafta bir Kur’an gördüm. ‘Tamam’ dedim, ‘bunlar bana dokunmaz.”
ALLAH O BEBEĞİN AHINI BIRAKMASIN!
Sonra koğuştaki kadınların kendisini teselli ettiğini, boynuna sarıldıklarını, temiz elbise ve çamaşırlar getirdiklerini anlatıyor.
Cezaevinde doğan bir bebeği ise unutamadığını söylüyor: “Bebeği görebilir miyim dedim. ‘Emin misin, görmek istiyor musun’ dediler. Göreyim dedim. Bebeği gördüm! Aman Allah’ım! Etleri pişmişti; işte dediler, ‘kim terörist, kim zalim bu bebeği gör yeter! Ben hala o bebekle birlikte yaşıyorum. Rüyalarıma giriyor! O kadar ben işkence gördüm ama o çocuğun işkencesi kadar hiç bir kurşun ciğerimi delip geçmedi. Çocuğun eti kalkmıştı. Allah o çocuğun ahını bırakmasın!”
Röportajın tamamı dehşet verici…
‘DUR’ İHTARINA UYMAYAN KHK’LI POLİSE KURŞUN YAĞDIRDILAR
Hozan Cane’nin anlattıkları son dönemde yaşanan olaylardan bağımsız değil. Önceki gün Edirne’de ‘dur’ ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle ateş açılan otomobildeki KHK’lı polis Sedat Türkmen hayatını kaybetti. Sırtından iki kurşunla vurulmuştu.
Rutin bir çevirme sırasında ‘U’ dönüşü yaparak uzaklaşan otomobil, polisler tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş ve Sedat Türkmen hayatını kaybetmişti. Uyarı ateşi yapılmış mıydı? Bilmiyoruz…
O kurşunların Sedat Türkmen’in sırtında ne işi vardı? Orası bir terör bölgesi miydi ki polisler hemen silahlarına davranmış ve muhtemelen uyarı ateşi bile yapmadan, hedef gözeterek kurşun yağdırmışlardı?
Hozan Cane’yi zehirleyen ve işkence yapan polis ve gardiyanlarla, Sedat Türkmen’i sırtından vuran polis arasında zerre kadar fark yok; hepsi rejimin zulüm aparatları… Biri zehirliyor, diğeri işkence yapıyor, bir başkası vurup öldürüyor. Yetmiyor; bir başkası da Sedat Türkmen’in ‘imha edildiğini’ yazıyor operasyonel hesaplardan.
SOYKIRIM, MAHKEME KARARLARINA GİRİYOR
Bunun adı tam olarak ‘soykırım’dır ve bu insanlık suçu mahkeme kararlarında bile itiraf edilmiştir.
Daha geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi çok önemli bir ‘ihlal’ kararı verdi. Öğretmen Bilal Çetin Şaşmaz’ın başvurusu üzerine AYM, işlendiği dönemde suç olmayan fiillerinden dolayı insanların mahkum edilemeyeceğini, sohbete katılmanın ya da sendikaya üye olmanın suç olmadığını ve kanunların bu kadar ‘geniş’ yorumlanamayacağına hükmetti.
AYM’nin 7 yıl sonra hukuku hatırlamasının (!) AİHM’ye yönelik bir dezenformasyon çalışması olduğunu söylüyor hukukçular; doğrudur. Ancak ne olursa olsun, bu karar kayda girdi…
YARGITAY DAHA NE DESİN?
Sadece bu mu; tabi ki hayır!
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Birol Erdem’e ‘silahlı terör örgütü yöneticiliği’ suçundan verilen beraat kararının gerekçesini değiştireceği yazıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin beraat kararında Erdem’in, ‘örgütün hiyerarşisi içinde bulunduğu zaman dilimi itibariyle örgütün nihai amacını bilmediği gibi bu amacın kamuoyu tarafından da bilinmediği’ belirtiliyordu. Bu karar güncel yargılamaların neredeyse tamamının ‘beraat’le sonuçlanması anlamına geliyordu. Hukukçulara göre bu ‘değişiklik’ AKP yargısının Hizmet Hareketi’ne uyguladığı ‘soykırım’ın somut delillerinden biri olarak tarihe geçecek.
TERÖR LİSTESİ, HAZIRLAYANLARIN BAŞINI YAKACAK
Emniyet, geçtiğimiz günlerde ‘terörden arananlar’ listesini güncelledi. Listede kimler yok ki; doktorlar, öğretmenler, akademisyenler, iş insanları, hakimler, savcılar, gazeteciler…
Rejim, kendisinin yargının yerine koydu ve haklarında mahkeme kararı bile olmayan insanlar, ‘terörist’ ilan edilerek fotoğrafları basıldı. Söz konusu liste hukuksuzdu ve Danıştay Cumhuriyet Başsavcılığı bile, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Ödül Komisyonu’nun ‘Terör Arananlar’ listesi yapması yetkisinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, buna izin veren yönetmelik maddesinin iptalini istedi.
SUÇ VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ BİZİ BAĞLAMAZ!
Geçtiğimiz hafta bir başka mahkeme kararı daha yansıdı sosyal medyaya. Karar ibretlik! Kararda, davalının kardeşinin eylemlerinden dolayı yargılanamayacağı, bunun ‘suç ve cezada kanunilik ilkesine’ aykırı olduğu açıkça belirtildikten sonra tarihe geçecek şu ifadeler kullanılıyor: “… kardeşinin eylemlerinden dolayı davacının sorumlu tutulması ‘suç ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca mümkün değil ise de, (…) ceza yargılamasından farklı olarak, mahkememizin görev ve yetkisi kapsamında, irtibat ve iltisak açısından yapılacak değerlendirmede (…) sosyal çevresinin ve ailesinin örgütle irtibat durumunun da kanaat edinilmesi durumunda dikkate alınabileceği, (…) dolayısıyla davacının PDY Terör Örgütü ile irtibat ve iltisak düzeyinde bağının bulunduğu kanaatine varılmıştır.”
Mahkeme, özetle, “Ben suç ve cezada kanunilik ilkesini takmıyorum. Kararlarımı da uydurulmuş irtibat ve iltisak kavramları üzerinden veririm. Somut delile de gerek yok, benim kanaatim şahsın örgütle ‘irtibat ve iltisakı’ olduğu yönünde.” diyor…Benzer onlarca karar ve olay sıralamak mümkün…Bütün bu mahkeme kararları, yapılan işkenceler, demeçler, haberler vs. kayda giriyor.İktidar sahipleri ve onların kullanışlı aparatlarına tekrar tekrar hatırlatalım; insanlık suçlarında zaman aşımı yoktur ve işkence bir insanlık suçudur. Bu hukuksuz kararları verenler, yaptığı işkencelerin yanına kar kalacağını zannedenler fena halde yanılıyor…