Tarifsiz acıların yaşandığı çok şiddetli bir deprem yaşadık. Sokak sokak, bina bina gezince gördük ki, devletin eli uzanamamış nice insana… Çoğu insan sokakta donuyor. Karınları aç. Şanslılar arabada. Herkesin içinde an be an büyüyen bir korku: Enkaz altındakiler geceyi nasıl geçirecek?
Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en şiddetli depremlerinden birini yaşadık. https://kronos36.news/ ten Metin Yoksu’nun yazdığı ..Toplumsal hafızamıza ‘acı bir gün’ olarak geçecek bir deprem… Muhtemel ki, uzunca bir süre de bu acıyı katlandıracak olay ve eylemlere tanık olacağız.Ortadoğu’nun savaş cehenneminde yaşamız yetmezmiş gibi şimdi de depremle yüzleşmek zorundayız.Ne var ki ‘öldüren’ deprem mi? Yoksa ihmal mi? Yükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu yahut siviller mi?
Bunları düşünmek için belki çok erken. Önce yaşanan acılarımızı duyurmalıyız; duyurmalıyız ki bu gece çocuklar üşümesin! Keşke böyle yazınca ve anlatınca çocuklar üşümemiş olsalar!
Batman’da yakalandık depreme, herkes gibi uykumuzda yakalandık. Sabahın kör karanlığında depremden ziyade evdeki kedimin (Kundir-Luna) sesine uyandım. Oturmuş birazdan üzerine düşecek dolabın sallanmasını izliyordu. Neyse ki ona bir şey olmadı ve hızlıca ilk şoku atlattık. Yaşadığım şehirde neyse ki “kötü” bir hadise yoktu ve günün ilk ışıkları ile birlikte Malatya’ya doğru yola koyuldum.
YIKILMIŞ BİNANIN ALTINDA BİR ARAÇ
Virajlı, karlı yollar derken 3 saatte vardım kayısı diyarına. Yol boyunca karayolları iyi çalışmış ve yollarda bir iki nokta dışında önemli bir sorun yoktu. Şehre girmeden önce kimi benzin istasyonlarındaki, özellikle de Elazığ ve Malatya sınırlarındaki yoğunluk dikkatimi çekti. Ardından doğal güzellikleri ile betona çevrilmiş bu kentin eski yapılarının bir bir yıkıldığını gördüm. Kentin en işlek caddesinin hemen yanı başında yıkılmış bir binanın altında kalmış aracın görüntüsü yaşanan dehşeti adeta gözler önüne seriyordu.
Ve Sivas Caddesi’nin sonuna doğru yürüdükçe ne çektiğime, kimi çektiğime bakmadan deklanşöre bastım. Caddenin sonuna vardığımda, kayınbiraderini aradığını söyleyen Mert Akar adındaki bir kişinin sesi ile irkildim. Bugüne kadar yangın, sel vb. afet bölgelerinde de çalışmış bir gazeteci olarak ilk kez bir deprem bölgesinde haber takibi yaparken yeniden insanların çaresizliğini görünce afalladım.
AİLELERİNİ ARAYAN İNSANLAR
Aceleyle kendimi toparlayıp işimi yapmam ve geceyi soğukta geçirecek bu insanların nereye gideceğini ve ne yapacaklarını öğrenmem gerekiyordu. Kimi öğrendiğim bilgileri ailelerini arayan insanlar ile paylaşmaya çalışıyordum.
Sivas Caddesi’nde insanlar ve AFAD yetkilileri ile yaptığım görüşmelerden öğrendiğim kadarı ile sabahki ilk depremde burada birçok bina yıkılmış. Çoğu da hasar almış. Ben en az 10 yıkılmış bina sayabildim. Sayamadıklarım daha fazlaydı. İlk deprem sonrası arama kurtarma çalışması başlamış ve ardından insanlar kurtarılmış, ama saatler öğleni geçer geçmez maalesef yeni artçı sarsıntılar dolayısı ile yeni binalar yıkılmış. Ayakta kalanlar da çatırdamaya başlamış bu yüzden de maalesef kurtarma çalışmalarına ara verilmiş.
22 yaşındaki kayınbiraderini aramak için binanın başında bekleyen Mert Akar da bunlardan birisi…
Sadece o mu, hayır!
“GECE KARDEŞİM DONABİLİR”
250 metre ilerisinde enkaz arasına girip kardeşini ve akrabalarını arayan bir kişiyle karşılaşıyorum. Yaptığının kendi canını da tehlikeye attığını söyleyen görevlilere el işaretleri ile “Başka çarem yok, gece kardeşim donabilir, onu çıkarmalıyım” diye yanıt veriyor.Tüm cadde yakınlarını arayanlar veya bekleyenlerle dolu… Yorulanlar soğuktan kaçmaya çalışıyor, ama nafile. Herkesin çorapları sırılsıklam…
Yaklaşık 20-25 kişiyi bir belediye otobüsünde otururken görüyorum. İçeri girdiğimde kameralarımız hemen buğulanıyor. Anneler bunalan ve korkan çocuklarının ağlayışlarını bastırmaya çalışıyor. Kimileri de yorgun bitap düşmüşler. Çoğu sabahtan bu yana boğazlarından sıcak bir lokma geçmediğini ve bu yüzden de daha fazla üşüdüklerini dile getiriyor. Otobüsten çıkınca karşı binanın enkazında bir bebek arabası görüyorum. Aklımda tek soru: Bebeğe ne oldu?
Biraz daha ilerledikçe cadde boyunca ellerinde battaniyeler ile bir yerden bir yere gitmeye çalışan kalabalığın yanındaki araç trafiği dikkatimi çekiyor. İnsanların gidecek yerleri olmayınca araçlarına binmiş çünkü.
En sıcak yer burası!
“GECEYİ ARABADA GEÇİRECEĞİZ, SONRA NE YAPACAĞIZ, BİLMİYORUZ”
Aynı bu satırları yazdığım an gibi… Arabalar bizi soğuktan korusa da depremden koruyamıyor. Çünkü haberimi yazarken dahi olduğumuz yerde defalarca sallanıyoruz.Tüm bu kargaşanın içinde ise evinden ‘sarı kız’ dediği Sultan Papağanı’nı kurtarmayı başaran Cihan Bozkurt ile karşılaşıyoruz. Her şeye rağmen umut güzel bir şey, ama “Geceyi arabada geçireceğiz. Sonra ne yapacağız, bilmiyoruz” sözcükleri dökülüyor ağzından.
Biraz daha yürüdükçe bu cadde üzerindeki Suriyeli ve Afgan mültecilerin yoğunluğu dikkatimi çekiyor. Çoğu cadde üzerinde buldukları yerlerde yaktıkları enkaz parçaları ile ısınmaya çalışıyor. En çok da minik eller üşüyor. Çocuklar ıslanan çoraplarını kurutmaya çalışıyor, harlanan alevin üzerinde, çünkü belli ki gece zor geçecek. Kuru çoraplara ihtiyaç var!
Gece herkes için zor geçecek. Soğuk, deprem ve açlık… Her ne kadar tv’lerde herkese yardım yapıldığı söylense de Malatya’nın Sivas Caddesi’nde akşam belediyenin önünde dağıtılan çorbanın dışında bir yardım gözümüze çarpmadı.
Şu çıplak ve can yakan soru ise hâlâ bir karşılık bulmuş değil: Sahi, enkaz altındakiler geceyi nasıl geçirecek?
Kronos’un deprem bölgesinden izlenimleri devam edecek…