15 Temmuz’dan sonra tutuklandıktan sonra yazdığı köşe yazılarından dolayı 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan ve 4 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen kapatılan Zaman Gazetesi yazarı Prof. Mümtaz’er Türköne’nin oğluna AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan doğum günü pastası gönderdi.
14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem milletvekilliği seçimleri yaklaşırken Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan ilk defa oy kullanacak milyonlarca gencin gönlünü almak için harekete geçti. Erdoğan’ın seçim kampanyası kapsamında doğum günü yaklaşan gençlere lüks doğum günü pastası gönderdiği ortaya çıktı.
Akademisyen Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, freeturkishpress.com için kaleme aldığı ‘Cumhurbaşkanı’ndan doğum günü pastası’ başlıklı yazısında 20 yaşına basan oğlu Oğuzhan Türköne için Erdoğan’ın eve doğum günü pastası gönderdiğini belirtti. Oğlunun doğum günü pastasını büyük bir iştahla yediğini aktaran Türköne, ‘‘Oğlum doğum günü pastasını kırıntı bırakmadan gömdü; ama sandıkta kullanacağı oy konusunda küçük bir tereddüt bile yaşamadığını söyledi.’’ İfadelerini kullandı.Mümtaz’er Türköne’nin yazısı şöyle:
”Görüp, şahit olmasaydım inanmazdım.
Çalan zil üzerine kapıyı açtığımda tanımadığım iki sevimli yüzle karşılaştım. Biri kirli sakallı, takım elbiseli, güler yüzlü bir delikanlı; diğeri son derece modern giyimli, sarı, uzun saçlı yine gencecik bir hanım.Genç hanımın elinde kutusu açılmış bir pasta ve üzerinde yanmakta olan bir mum. 4 Nisan Salı günü, 20 yaşına basan oğlumun kapının önünde doğum günü kutlanıyor.Oğlumun adı ve soyadı geçen açıklama şöyle:
“Bizi Cumhurbaşkanımız gönderdi. Oğuzhan’ın doğum gününü kutlamak için.”
Davranışları, konuşmaları ve duruşları ile gelenlerin iktidar partisinin gençlik teşkilatından değil, bir halkla ilişkiler şirketinin profesyonel elemanları oldukları aşikardı. Ellerindeki pasta, Hacı Bekir markalı, kolay bulunmayacak cinsten okkalı bir pastaydı. Beyaz çikolata kaplı, bir deve hörgücüne benzeyen pastanın kalite kontrolü için daha sonra tadına da baktım. Bol meyveli, kek parçaları uyumlu, lezzetli ve tazeydi.
Orijinal, yaratıcı ve pahalı bir seçim kampanyasının somut örneği.
Bu seçimlerde, benim oğlum gibi 6 milyon genç ilk defa oy kullanacak. İki aylık kampanya dönemine, altıda biri tesadüf ettiğine göre, 1 milyon civarında yeni seçmene Cumhurbaşkanı tarafından pasta gönderildiğini ve çok özel ve çok sıcak bir jestle doğum günlerinin kutlandığını gözünüzde canlandırın.
Çok ince, çok zarif, çok özel bir jest; ama çok pahalı. Özellikle çok pahalı. Kapıya kadar gelenlerin servis ücretleri dahil pasta başına 200 Türk Lirası bedel ödendiğini varsayarsanız, bir milyon pasta yaklaşık olarak 200 milyon TL tutuyor. Hedef kitlesi sadece bir milyon seçmen olan bir kampanya kaleminin maliyeti.
İlave ve daha ciddi bir sorun var: Bu genç seçmenlerin doğum günü ve adres bilgileri kampanya organizatörlerinin eline nasıl geçiyor? Bunlar kişisel veriler ve nasıl ele geçirildikleri ve kullanıldıkların savcıların soruşturma konusu yapmalarını gerektirecek kadar ciddi bir temel hak ihlali oluşturuyor.
Siyaset paradır.
Parası olan siyasi rekabette öne geçer. Arabaların tekerlekleri parayla döner, motorları parayla çalışır, basılan, asılan outdor malzemeler için, dağıtılan eşantiyonlar için para gerekir. Otobüsler parayla kiralanır, mekanlar parayla tutulur. Gazeteler, televizyonlara siyasi reklamları oldukça yüklü faturalarla yayımlar. Kampanya stratejileri için büyük meblağlara anketler yaptırılır.Paranız çoksa seçmen satın alırsınız. Ziyafet çeker, ceplerine para koyar, hatır-gönül adına parayla temin edilecek işlerini görürsünüz. Hatta bu seçimde görüldüğü üzere elinizde para destesi önünüze gelene dağıtırsınız.
Seçimlerde bu kadar çok paranın, böyle hesapsız harcanmasının mantığa uygun açıklaması basittir: Muhalefet seçimi kazanırsa finansörler harcadıkları paranın birkaç mislini önlerine serilecek devlet imkânları ile karşılar. İhaleler, lisanslar, ruhsatlar, vergi muafiyetleri, istisnalar bunun içindir. İktidar tarafında seçim zamanı adrese teslim ihalelerin artması, aynı şekilde artan kampanya masrafları içindir.
Gözünü karartıp risk alan sermaye sahibi, desteklediği aday veya partiye yatırım yaparak iktidar hayalleri kurar. Yatırımını misliyle karşılar. Devlet iktidarı karşısında kendine emniyetli bir yer edinir, dokunulmazlık kazanır.
Büyük sermaye transferlerinin siyasi iktidar eliyle gerçekleştiği bizim gibi ülkelerde, seçim kampanyalarına bigâne kalan patronların ellerindekini koruma şansı bile kalmaz.Devlet iktidarının kontrol ettiği araçların bürokrasideki kadrolardan, zenginlik araçlarına kadar kazananlar tarafından paylaşıldığı sisteme “yağma sistemi” (Spoil System) adı veriliyor. Serbest seçimlerle birlikte yerleşen demokrasilerin omurgasını kanser gibi kemiren bu illet çok uzun, kapsamlı ve sistemli mücadelelere konu edilmiştir.Bulunan kesin çözümlerden biri şudur: Seçim harcamalarını denetlerseniz, iktidarların bu harcamalar karşılığı giriştiği yolsuzlukları, kayırmacılığı da peşinen engellersiniz.
Avrupa Birliği normları arasında baş köşede duran “Yolsuzlukla Mücadele” kurallarının temel unsurlarından biri budur. Her partinin ve adayın seçim harcamaları, yeminli mali müşavirler aracılığıyla tanınan sınırlara uyup uymadığının denetlenmesi bulunan yöntemlerden biridir.
Türkiye yıllardan beri bu normlara uymayı ısrarla reddediyor.
Siyaset para demek. Seçim zamanı harcanan paranın karşılığı Beytü’lmal’dedir. Madem kural yok. O zaman bize düşen çetele tutmak olmalı.Oğluma gelince:
Oğlum doğum günü pastasını kırıntı bırakmadan gömdü; ama sandıkta kullanacağı oy konusunda küçük bir tereddüt bile yaşamadığını söyledi.”