Ülkemiz, Cumhuriyeti’in ilk yüzyılı sonrasında çok önemli bir seçim yaşıyor, şu an geldiği durum itibariyle buna tam bir referandum da diyebilirsiniz ;
– Ya bir türlü kuramadığı demokratik hayata geçecek, demokratikleşmenin önündeki tek adamı, ceberrut anlayışı değiştirip sandığa gömecek…
– Ya da yıllarca bitmeyecek, çok derin bir karanlığa gömülecek…
Türkiye gibi ülkelerde böyle bir değişim “suhulet” ile yaşanabilir mi ? Deneyip göreceğiz…
Bir taraftan bunlarla uğraşırken, diğer taraftan da kendi içerimizde bence yersiz bir tartışma yaşıyoruz…
Siyasileşiyor muyuz ? Siyasileştik mi ?
Hizmetin geleneksel siyasi anlayışı ;
Maalesef Siyaset’e çok dar bir çerçeveden bakıyoruz, bakışımız Üstadımız’ın “euzu billahi mineşşeytani vessiyase” sözü ile kayıtlı durumda…
“Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” vurgusu ile kuşatılmış durumdayız.
Üstad bu sözü talihsiz bir alimin “tarafgirlik yaptığı, meleknümun bir insanı kendi siyasi fikrine karşıt diye, şeytan gibi gördüğü” çıplak gerçeği ile karşılaşınca, kendine düstur edinmiştir…
Bizler bu pencereden bakıp, Aziz Üstad’ın siyaseti tümüyle reddettiğini düşünüyor, kendimizi dar kalıplara mahkum ediyoruz…
Maalesef Hizmet’in geleneksel siyasi anlayışı da buraya hapsedilmiş halde…
Siyaseti tümüyle red…
Üstad’ın siyasete yaklaşımı ;
Halbuki Üstad Bediüzzaman asla siyaseti tümüyle reddetmemiş, tarihsellik ve konjektörel gerçeklik karşısında yer yer siyaseti yönlendirme adına müdahalede bulunmuş, yer yer siyasete dokunmuş, dahil olmuştur…
Bilhassa Eski Said ve 3.Said dönemlerinde, Yeni Said döneminin aksine bu farklılığı, değişkenliği izleyebiliriz…
O, bir bütün olarak siyasette bulunmayı, bir siyasi kimlik yahut partiye angaje olmayı, siyasi bir figür olmayı, bütün cehd ve gayreti o yolda sarf etmeyi reddediyor.
Özellikle Yeni Said dönemi (1917-22 den 1950’ye kadar) siyasetle hizmet edilemeyeceğini düşünüp, o tarafa dönüp bakmamıştır.
O, hususen bu aralıkta “ya Nur, ya da topuz” diyerek Nurani Hizmet’te siyasetin lüzumsuz meşgale, zaman israfı olduğunu salık vermektedir, nitekim ülkenin içinde olduğu hal bellidir ve haklıdır…
Evet, Eski Said ve 3.Said döneminde ise Üstad’ın siyaseti izlediğini, yer yer “ilkeler üzerinden” doğru yöne sevk için müdahale ettiğini ve eserlerinde de bu durumu zikrettiğini görüyoruz…
Hocaefendi’nin siyasete bakışı ve uygulaması ;
Bu hususta Büyüğümüz de Nur Üstad’ın yolunda yürümektedir.
Hocaefendi’nin siyasilerle görüşmesi, zamanı geldiğinde farklı siyasi partileri işaret etmesi, siyasetin ne olduğunu izaha çalışması, bir vatandaş olarak kamuoyuna görüşünü açıklamasının gayet tabii, sevenlerini yönlendirmesinin ise gayet fıtri olduğunu söylemesi tamamen bu durumu göstermektedir…
Elbette Hocaefendi bizzatihi hizmetle iştigal edip, Hizmet’i temsil eden talebelerinin, siyasi bir figür olarak, siyasetle, siyasileşerek iştigal etmelerini istememektedir…
O halde ortaya çıkan hakikat şudur ;
1.. Temel değerleri, doneleri, metodolojisi, duruşu ve uygulamaları, geçmiş planı açısından bakarsanız Hizmet, siyasi bir hareket değildir, siyasileşmez, siyasileşmiyor…
2.. Şahıslar açısından bakarsanız, durum farklılık arz eder.
a ) Temsil selahiyeti olanlar, yukarıda söylenenler dahilinde “şahsen” siyasetten uzak dururlar…
b ) Geniş dairedeki Hizmet Gönüllüleri Hizmet’ten başka bir sevdaya kapılmadan, siyaseti takip edip, hizmet ve siyaset dengesini kurarak gayretlerini hizmete hasrederler, oy verme, fikrini beyan etme gibi vatandaşlık haklarını kullanıp, yollarına devam ederler…
c ) Bir de işi akademisyenlik, gazetecilik ve medya ile benzerleri olan arkadaşlarımız var ki onlar siyaseti, olayları, gelişim, değişim ve başkalaşmaları takip edip, analizlerini yapar, fikirlerini söyler ve toplumda “doğru olan” ne ise onun yerli yerine oturması için yönlendirmede bulunabilirler…
Lütfen unutmayalım bütün bu gruplar, siyasi figür olmadan, şahsen siyasileşmeden, hiçbir yere angaje olmadan, fikirlerini söyleyebilir, yönlendirmede bulunabilir, tavsiyelerini tabii ki dile getirebilirler…
Neticede politikada sosyal hayatın bir parçası…
El-hak önemine binaen tekraren söyleyeyim, Risale-i Nur Şakirdleri, Hizmet Gönüllüleri bütün vakitlerini siyasete ve aktualiteye ayırmamalı…
Peki, eleştirirken haklı mıyız ?
Bugünlerde akademisyen, gazeteci yahut evvelen Hizmet’te aktif vazife almış, şimdi yazan, çizen, fikrini açıklayan arkadaşlarımızı “siyasileşiyorsunuz” ithamı ile çok eleştiriyoruz…
Sevgili arkadaşlar biliyorsunuz, bu kadar yoğun uğraşın sebebi “Kemal sevgisinden değil, Recep’in zulmüne ‘dur’ deme düşüncesinden”
Yazan, çizen arkadaşların backgroundu, hayat hikayeleri sizden farklı değil, Hizmet’i ve temel güdülerini enaz sizler kadar iyi biliyorlar…
Lütfen arkadaşlar, bir gazetede yazan, bir programa çıkıp orada siyasi analizler yapan arkadaşlarımız tabii ki politikaya, siyasilere bakacak, tabii ki takip edecek, tabii ki duyduğunu, gördüğünü, düşündüğünü sizlerle, bizlerle paylaşacak…
Çünkü, vazifesi tam da budur…
Üstelik ; 15 Temmuz’dan sonra en erken silkinen, en çok ve doğru üreten “sürgün” gazeteci arkadaşlarımız oldu, şimdi de kimseyi mobilize etmiyorlar, işlerini yapıyorlar ve doğru şekilde yaptıklarına inanıyorum…
Sevgili okuyucular yol ikidir ;
– Ya ümitle çalışıp, gayret, edip kazanacağız
– Ya da ümitsizlikle teslim-i silah edip “adam kazandı” diyip, bedbahtça yerimize oturacağız…
Öyle ya da böyle bu zattan kurtulmalıyız, ne yapmalarını istiyorsunuz seslerini çıkarmasınlar, oturup, beklesinler, öyle mi ?
Sevgili arkadaşlar, Cenab-ı Hakk sebeplerle iş görüyor, sebepler olmadan diyar-ı hikmetinde kudret kalemini kullanmıyor…
Ben acizane, o güzel insanlar gibi fıtraten mücadele fikrini kenara bırakamam, mücadele etmeden duramam, sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyım, size de tavsiye ederim…
Hasıl-ı kelam ; Hizmet siyasileşiyor mu ? Hayır !
Zulüm edip, soykırım yapanlar, bütün bir devlet gücünü kullanarak, siyasetle üzerimize geldiğinden, mukabil yapılan mücadele bu algıya kurban oluyor…
Rahat olunuz, 17-25 Aralık sürecini, 15 Temmuz deprem ve felaketini yaşamış bu Cemaat, gönüllüleri “şimdilik” siyasileşmiyor, siyasileşemez ve fakat fertler sadece vazifelerini yapıyorlar…
Kimseyi kazandırmak gibi bir derdimiz, düşüncemiz yok, olamazda, önce zalimi göndereceğiz, bu çok büyük bir adım sonra demokratik mücadelemize kaldığı yerden devam edeceğiz…
Şu an bizlere düşen sandığa gitmek, sandığın güvenliğini sağlamak ve elimizden geldiğince seçim tarihine kadar zalimi, zulmünü haykırıp, O’nu sandığa gömmeye çalışmak…
Bugün olmazsa yarın olacak inşaallah…
Not ; Bera-i malumat,
YSK, Erdoğan karşıtı, muhaliflere ‘en yüksek’ oyun çıktığı Avustralyamız’da, 2.tur oy verme gün sayısını 5’ten 2’ye indirerek, süreci kısıtlamak, seçime çok önemli katkı sağlayan YURTDIŞI seçmenin sandığa ilgisini azaltmak istedi.
Durumun fark edilmesi ve Sosyal Medya’da yoğun şekilde konuşulması ile YSK bu kararından vazgeçmek zorunda kaldı.
Oy hakkı gasp edilmek istenen seçmen ise şuan çok daha yüksek oranda sandığa giderek tepki gösteriyor.
Avustralya’da ilk gün, yani dün, (Cumartesi) günü seçime rekor katılım oldu.Buna göre; Sydney’de 2 bin 935, Melbourne’de ise 2 bin 730 kişi oy kullandı.
Tebrikler …
@MansurTurgut