Onu anlatan bir enstantane seçmeniz istense tercihiniz ne olurdu? Ben, Halk TV canlı yayınını basan zorbalardan kaçışı, eli cebinde arbedeyi seyredişi ve tekrar yayına dönüldüğünde takındığı ‘Kuru gürültüye pabuç bırakmadık’ efeliğini birinci sıraya yazardım. Aslında o kadar çok alternatifim var ki seçmekte zorlanıyorum. Kim oldukları, neyle saldırdıkları bilinmeyen güruhtan kaçışı çok normal ve içgüdüsel bir tepki; işin orasında değilim. Arkadaşları belki de ölümün kıyısında çarpışırken sergilediği duyarsız seyirci tavrına takıldım. Hele sonrasında gelen ucuz kahramanlığı görünce ‘İşte İsmail Saymaz bu’ dedim.
İsmail, şimdilerde tekrar gündemde. Ergenekon Davası yargıçlarından Hasan Hüseyin Özese 7 yıllık tutukluluktan sonra tahliye olmuş. Bombanın fitilini yine o ateşledi. “Ergenekon Kumpasının FETÖ’cü hakimine 7 yıl sonra tahliye” yazısı, hukuksuzluğa payandalık tarihine geçecek nitelikte. Özese hakkında söyleyebildiği tek delil, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarından sonra sürgün yemiş olması. Yazının altına hemen Kuddusi Okkır çarpıtmaları da eklenince dörtbaşı mamur linç kampanyası başladı. Oysa Adem Yavuz Arslan; tahliye edenin içerde, tutuklayanın dışarıda ve görev başında olduğunu belgeleriyle yazmıştı.
Her şey bir yana, birileri Ergenekon Davalarına kumpas diyecekse bu kesinlikle İsmail olamaz. Adamın hakkında sanıkların açtığı sekiz dava vardı. Radikal’deki çok sayıda manşet haberiyle sürece destek veren gazetecilerin başında geliyordu. En meşhurları ‘Ergenekon’un tetiği’ ve ‘Ergenekon’da aşk oyunu’ manşetleriydi. Şamil Tayyar’ın daha az tüccar olanıydı.
Halk TV’den Sözcü’ye transfer olurken de işporta malı kahramanlık kisvesini giymeye kalkmıştı. “Bugün itibariyle Halk TV ile yollarımız ayrıldı. Yaklaşık 20 aydır omuz omuza çalıştığım Halk TV emekçilerine ve sevgili izleyicilerimize çok teşekkür ederim.” Bu paylaşım ‘CHP’li kanal Saymaz’a yol verdi’ şeklinde yorumlandı. Ayrılmadan önceki gün yaptığı CHP eleştirileri de aynı algıyı oluşturmak için miydi? Yoksa kendini kovdurmaya mı çalışıyordu? Oysa kanal, ağustos ayına kadar sözleşmesi olduğunu hatırlatıp hiç olmazsa seçim bitene kadar gitmemesini istemiş. Yazılı açıklamayı da “Bu tutumu hiç profesyonelce ve etik bulmadığımızı ifade etmek isteriz” diye bitirmiş, yeni bir çakma kahramanlık hikayesini kursağında bırakmışlardı.
İsmail Saymaz denince zihnimde beliren şeylerden biri de çakma füzeci imajı. Ahmet Davutoğlu, Yaşar Güler ve Hakan Fidan’ın toplantısından sızan, “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderir, Türkiye’ye 8 füze attırırım” cümlesindeki füzeciler gibi. Erdoğan Rejimine hep onun işine yarayan füzeler gönderip duruyor ama iş gerçek gazeteciliğe gelince araziye uyuyor. Misal Mavi Otobüs Belgeseli. Darbecilikten yargılanan bir grup Hava Harbiyeli’nin çektiği ve toplumda ses getiren yayın hakkında en ağır eleştirileri sosyal medyada yaptı. Gençlerin, ‘abi bu soruları gel bize sor, cevabını verelim’ cesaretiyle karşılaşınca önce kabul edip sonra kaçtı. Böylece ayağına gelen bir gazetecilik fırsatını daha tepti. İddialarına güvenen gerçek gazeteci balıklama atlardı söz konusu teklife.
Gazetecilik fırsatını tepmek demişken eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla canlı yayını da unutmayalım. Sedat Peker’in suçlamalarını cevaplamak üzere Habertürk’e çıkmayı kabul eden Soylu’nun özel isteği ile programa dahil edildi. Röportajdan çok, aklanma ayinine dönüşen yayından sonra en fazla eleştiri alan isimlerdendi. Soylu’nun top çevirmesine, zaman çalmasına ve minder dışına kaçmasına göz yumdular.
Yapımcılığını Veysi Ateş’in üstlendiği bir tiyatroda yardımcı erkek oyuncu olarak göz doldurdu ancak gazetecilikten sınıfta kaldı. Bilahare Ateş’i de aklamaya çalıştı; Sedat Peker’in müdahalesi ve Sezgin Baran Korkmaz’ın yayına bağlanmasıyla, o cinayeti teşebbüs aşamasında kaldı. Korkmaz’ın ‘ses kaydını sana da dinletmedim mi?’ çıkışı bir çuval inciri berbat etti.
Kendini savunma imkanına sahip olmayanlara hodri meydan çekmekte, onları kalabalıkla birlikte linç etmekte çok mahirdir İsmail. Bunlar meslektaşları olsa bile… 31 Mart 2017 tarihinde, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu yargılanan 26 gazeteciden 21’i tahliye edilince elinde benzin bidonuyla koşanlardandı. Nitekim emellerine nail oldular ve o gazeteciler uyduruk bir gerekçeyle sanki başka soruşturma varmış gibi yapılarak tekrar tutuklandı. Cezaevinden çıkamadan geri döndüler. Mahkeme heyeti sürüldü ve bir daha kimse tahliye vermeye cesaret edemedi.
Saymaz kavgayı yandan seyreden, kazananın yanında hizalanıp kaybedeni tekmeleyen bir sahte kahraman. Tıpkı Nedim Şener gibi. Şener de Ergenekon’u “demokrasiyi zehirleyen vesayetçi zihniyetlerin bir arada olduğu yapı” şeklinde niteliyordu. Kendini kurtarmak için şunları söylüyordu: “Dink cinayetinin, Ergenekon’la arasındaki bağlantıyı kitabında yazacak kadar da cesaretli bir insanım. Çünkü Ergenekoncular beni tehdit etti.” Fırtına dindikten sonra avcılar kahvesinde üfürenleri aratmayacak şekilde hikayeler anlatıyor Nedim. İtirafçı olmasını engellemeye çalışan cezaevi arkadaşları da çorap söküğü etkisinden korkarak sesini çıkarmıyor. Nedim’le İsmail aynı familyadan; tek farkları Saymaz’a sınırın ötesinden füze atma görevi verilmiş olması.