Devletin ayarının 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra bozulduğunu söyleyen eski ABD Büyükelçisi Namık Tan, “Hala yaptıklarının hesabını vermiş değiller. Ama hesap verebilecekleri kaygısı, onları her ne pahasına olursa olsun ayakta kalmak konusunda motive eden en önemli husus” dedi.
Emekli Büyükelçi, CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Namık Tan, T24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda dikkat çekici ifadeler kullandı.Özgür Özel’in genel başkanlık adaylığını değerli bulduğunu söyleyen Tan, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TSK’ya ilişkin özleri sonrası soruşturmaya ve link kampanyasının hedefi olmasına da tepki gösterdi.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son “Avrupa Birliği ile ipleri koparabiliriz” açıklamasına da değinen Tan, bunun gerçeği yansıtmadığını, bu çıkışın ülkedeki milliyetçi ve ulusalcı kesimin alkışını almak için yapıldığını söyledi. Tan, “Erdoğan AB masasından kalkamaz, Avrupalılar o sözleri ciddiye almaz” dedi.
‘AVRUPALILAR ERDOĞAN’IN MASADAN KALKMA SÖZLERİNİ CİDDİYE ALMAZ’
Namık Tan’ın röportajından öne çıkan bazı bölümler şöyle:
(Erdoğan’ın “Gerekirse AB ile yolları ayırırız” açıklaması) “Ben bu ifadeleri ciddiye almıyorum. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları öncesinde, New York’ta görüşeceği liderlere, “Beni dışlamayın, beni dikkate alın” mesajı vermek istiyor. Daha önce de benzer ifadelerde bulunmuştu. Bu sözlerin diğer bir hedefinin de iç siyasette milliyetçi ve ulusalcı kitlenin gönlünü okşamak olduğunu düşünüyorum.Onlar da ciddiye almayacaklar. Avrupalıların böylesine duygusal tepkiler vereceklerine de inanmıyorum.Erdoğan’ın AB ile mevcut kapsamlı ticari ve ekonomik ilişkileri göz ardı ederek, masadan kalkabileceğini hiç sanmıyorum. Avrupa ile Türkiye’nin ilişkilerinin koparılması ne gereklidir ne mümkündür.”
‘DÜNYA ERDOĞAN’IN MESELELERE TİCARET OLARAK BAKTIĞINI OKUDU ARTIK’
“Şu anda batıdan Türkiye’ye bakışta tek bir kriter var; ‘Al-ver yöntemiyle nasıl faydalanırız?’ Alman Şansölyesi hangi beklenti çerçevesinde Erdoğan ile aynı kareye girdi? Ya da AB Komisyonu’nun Genişleme Komiseri Türkiye’ye neden geldi? Üyelik müzakerelerini askıya almış olan AB Türkiye’ye neden 700 milyon dolar verdi? Çünkü herkes Türkiye’yi okudu artık…Herkes bu iktidarın tüm meselelere bir ticaret ve pazarlık perspektifinden baktığını biliyor. Her şey gün gibi ortada.
Erdoğan’ın bugün batılı liderlerle buluşmaları hep uluslararası toplantılar vesilesiyle oluyor. Hiç kimse, ‘Buyurun gelin sizinle oturalım, meselelerimizi enine boyuna görüşelim’ diyor mu? İlişkileri mesafeli tutmak için bir takım koruma kalkanları geliştirdiler. ‘Bize yararı olduğu kadar ve sadece o çerçevede ilişki sürdürelim’ şeklinde genel bir yaklaşım var. Bu yaklaşım devam ettiği sürece Türkiye sadece kendine açılan alan kadar varlık gösterebilir.”
‘MALUM ZAT VE AİLESİ İÇİN ARAÇSALLIĞINIZ BİTTİĞİ ZAMAN SİZ DE BİTİYORSUNUZ’
“Ben üç ayrı partiden üç ayrı bakana özel kalem müdürlüğü yaptım. İki cumhurbaşkanına özel kalem müdürlüğü yaptım. Bir meclis başkanına özel kalem müdürlüğü yaptım. Mesleki kariyerimin önemli bir bölümünde siyasetçilerle son derece yakın çalıştım. Bunları yaşadım, asla böyle bir şey olmadı. Dışişleri Bakanlığının mensubu bir meslek memuru olarak, sorulan her soruya kendi aklımızla fikrimizle yanıt verir, zaman zaman inisiyatif alırdık. Bugün bırakın inisiyatif almayı, o dönemlerde yanında çalıştığım siyasetçilere sunduğum telkinleri dahi yapabilecek kimse kalmadı. Zaten, buna müsaade edilmediği gibi, bazı riskleri göze alabilecek bürokrat da kalmadı. Bürokrasinin en önemli unsuru olan liyakat ortadan kalktı. Bütün sistem sadakat üzerine kurulu. Sadakatiniz biterse her şey bitiyor. Ya da malum zat ve ailesi açısından araçsallığınız bittiği zaman siz de bitiyorsunuz.”
’40 SENEDEN FAZLA HİZMET ETTİĞİM DEVLETİN NELERE KADİR OLDUĞUNU BİLİYORUM’
“Çünkü seçim sürecini bilfiil yaşadık, her aşamasını gördük. Kimse beni bunun adil ve açık bir seçim olduğuna inandıramaz. ‘Somut kanıtınız var mı?’ diye sorarsanız, cevabım “hayır” olur. Ancak, yaşanmışlık üzerinden hissiyatımın bu yönde olduğunu söyleyebilirim.Söylediğim gibi, somut kanıtlar yok elimde. Ama ben devletin içinden görece yakın zamanda ayrılmış birisi olarak izlenimlerime ve tecrübelerime istinaden bu değerlendirmeyi yapıyorum. Devlete 40 seneye yakın hizmet ettim. Dolayısıyla, devletin nelere kadir olduğunu biliyorum. Buna dayanarak hissiyatımın bu yönde olduğunu söylüyorum. Bir başka konu daha var, tabii. Hangi devlet? Bir benim biraz önce artık kalmadı dediğim devlet var, bir de şimdiki iktidarın yarattığı kural tanımaz devlet var.
Aslında, derin devlet her ülkede var, Amerika Birleşik Devletleri’nde de var, İngiltere’de de var, Fransa’da da var… Ancak, derin devletin de kendi içinde bazı kuralları olduğu biliniyor. Somut bir örnek verecek olursak, ABD’deki federal devletin savunma harcamalarına bakın. Normalde, Amerikan yönetiminin Kongre’den onay almadan tek bir kuruş harcaması mümkün değildir. Bunun yöneticiler üzerinde çok büyük vebali vardır. Bizim ülkedeki gibi bütçe disiplinine uymadan, keyfi harcama ve ödeme yapılamaz. Ama iş ulusal güvenliğe geldi mi, Amerika’da akan sular durur; gereken harcama her halükârda yapılır. Bunu herkes bilir. Bizim için de aynı şey geçerliydi.Ama bugün artık Türkiye’de milli iradeye keyfi gerekçelerle hesap vermekten kaçan, milli iradenin onayı ile konulmuş kuralları alenen hiçe sayan, keyfi davranmaktan kaçınmayan iktidarın yarattığı bir devlet var. Bizatihi devleti elinde tutan insanlar yazılı kuralları dinlemediklerini söyleyebiliyor. Ülkenin kayıtsız şartsız uyulması ve saygı duyulması gereken yazılı kuralı olan anayasayı ‘tanımıyorum’ denebiliyor. Tek adam; ‘Ben anayasaya saygı duymuyorum’ diyebiliyor, bu ülkede…”
’17-25 ARALIK’TAN SONRA DEVLETİN AYARI BOZULDU’
(Devlette bürokrasinin karar mekanizmalarının dışın ne zaman itildiği sorusu üzerine)
“Aşağı yukarı 2013’te bence. O tarihte bir kırılma yaşandı. Malum 2013’te bu 17-25 Aralık hadiseleri oldu. Sonra devletin ayarı bozuldu. Ondan sonra bizim bildiğimiz devletten, her bakımdan uzaklaşılmaya başlandı. Tabii buna sebebiyet veren de yine bizatihi tek adamın kendisidir.Aslında her şeyi beraber yaptılar, sonra da aralarında kavga etmeye başlayınca maliyetini herkese ödettiler. Şunu söylemiyorum; devletin yapısı o tarihe kadar mükemmeldi demiyorum. Eskiden de bizim bir sürü boşluklarımız, yanlışlarımız vardı ama hiç değilse kurumlar ayaktaydı. Devletin yapısı bir bütün olarak korunuyordu. Benim gördüğüm onlar kavgaya tutuşunca o bütünlüklü yapı yara aldı. Ve öyle ki, o süreçte bütün sorumluların rolü ayyuka çıktı. Hepsini gördük. Şimdi devletin ortadan kalkmasında sorumluluğu olanlar o suçlulukla yaşıyorlar. Ancak, hala yaptıklarının hesabını vermiş değiller.
‘HESAP VERME KAYGISI NEDENİYLE ERDOĞAN’IN AYAKTA KALMAS SAVAŞINA DESTEK VERİYORLAR’
Artık yok… Ama verebilecekleri kaygısı var. Yani hesap verebilecekleri kaygısı, onları her ne pahasına olursa olsun ayakta kalmak konusunda motive eden en önemli husus. Devlet denilen yapının çökertilmesine sebep olan herkes yarın bundan sorumlu tutulacağını biliyor. O kaygıyla hareket ediyorlar ve tek adamın ayakta kalma savaşına o yüzden çok büyük destek veriyorlar. Bu çok kalabalık bir çevre, yani bu suça ortak olan çok kimse var.”