Yazıya başlık olarak aldığım bu cümle, özellikle 1968-69 yıllarında, üniversitelerdeki öğrenci ve akademisyenleri gruplara ayırıp sonra da birbirine kırdıran derin devlet için söylenmiştir.
Bu sözün sahibi ise Fethi Gemuhluoğlu’dur. Aydın Bolak beyefendi, 1969’da eşi Selma Hanımefendi ile Türk Petrol Vakfını kurar ve o günlerde yakın dostu Fethi beyle bir araya gelir. Söz sözü açar ve ülkedeki terör olaylardan bahsederler. Sözün geldiği bir noktada Fethi bey: “Bu memleket, pis bir kedi gibi, kendi yavrularını yiyor!” der. Taşı gediğine koyma üstadı olan Bolak bey, tarihe geçecek şu sözü söyler: “Biz de yedirtmeyiz ağacığım!” Ardından, onu Türkpetrol Vakfı’nın başına geçirir. O da, bu vazifeyi 1969 yılından, vefat ettiği 1977 yılına kadar devam ettirir.
Bu girişten sonra ne demek istiyorum. Elbette arife tarif gerekmez. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri Fethi beyin bu sözüne, drobuyla-numarasıyla uymaktadır. Mesela, ilk örnek Şeyh Said olayıdır. 1923’te yeni kurulan Cumhuriyet idaresi önce padişahlığı, ardından da hilafeti kaldırır. Peş peşe devam ettirilen bu radikal devrimler için yeni bahane aranmaktadır.
İşte, o günlerde Diyarbakır’ın Piran (Dicle) ilçesine bağlı bir köyde jandarmalar ile birkaç köylü arasında çıkan bir kavga biraz büyür. O günün Cumhur reisi, Başbakan Ali Fethi (Okyar) arayarak bir rapor ister. Başbakan, olayın basit bir kavga olduğunu söylese de Cumhur reis, onun istifasını ister ve ardından üç ay önce azlettiği İ. İnönü’yü görevlendirir.
Bundan sonra sırf bu olayları hükme bağlamak için Şark İstiklal mahkemesi kurulur. Bu mahkeme eliyle yüzlerce din âlimi ve kanaat önderi idam edilir. İdam edemediklerini de batıya sürgün ederler. Bu sürgün sırasında yüzlercesi de vefat eder. Üstad Bediüzzaman da sürgüne edilenlerden biridir. M. Akif, Şeyhü’l-İslam Sabri Efendi gibi yurt dışına gidenlerin sayısı ise epey kabarıktır.
Maalesef, adına ister derin devlet deyin, isterse pis bir kedi. Ne derseniz deyin ama bu yapı daha baştan ‘pis bir kedi gibi, kendi yavrularını yeme’ üzerine kurulmuş ve hayatiyetini de hep bu şekilde devam ettirmiştir.Bir başka örnek ise tarihte, “Dersim İsyanı” olarak bilinen hadisedir. 1937-1938 yıllarında merkezdeki “Kedi” ile bazı Dersim aşiretleri arasında çıkan bu olay sebebiyle o gün yüzlerce insan, hayatından olmuştur. Aradan yirmi yıl geçmeden bu sefer, 6-7 Eylül olayları olur. İstanbul
merkezli çıkan bu olaylar, gene ‘Pis Kedi’nin’ işidir. Olayların gerçekleştiği sırada Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan ve daha sonra generalliğe yükseltilen Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül olayları hakkında “6-7 Eylül, bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi ve amacına ulaştı” demesi de bu tespiti doğrulamaktadır.
Daha sonra, 1960’ta yapılan darbenin bahanesi de İsmet İnönü’nün Uşak gezisi olur. Bu gezi sırasında büyük bir kalabalık İnönü’yü ve yanındakileri protesto eder. Emniyet gerekli önlemleri almamakla suçlanır. Dolayısıyla Adnan Menderes ve arkadaşları bu yüzden idam edilir.
Evet, her on yılda bir gerçekleşen “darbe, post modern darbe veya muhtıra” adını ne derseniz deyin, bu olayların hepsi, Pis bir Kedi’nin kendi yavrularını acımasızca yemesi hadisesidir. En son tiyatro darbe olarak bilinen 15 Temmuz hadisesi de “Pis Kedi”nin işidir. Bugünkü Meclis Başkanı AKP’li Numan Kurtulmuş, 15 Temmuz’u izah ederken şöyle diyor: “Şayet Hukuk uygulansaydı 2030’a kadar bu insanları biz atamazdık!”
Gördüğünüz gibi, 15 Temmuz sonrası delil olmadan KHK’larla attıkları binlerce insanı, yani pis bir kedi gibi kendi yavrularını yiyen devlet refleksini böyle savunmuş. Evet, daha çok yakın zamanda bu pis kedi, işadamı Koray Vural’ı Tacikistan’dan kaçırdı. Bu şahıs, 29 yıldır Tacikistan’da yaşıyormuş. Tiyatro darbe girişimi yapıldığında oradaymış.
Suçu ise ülkesinin dilini öğretmek için açılan Türk kolejlerinde vazife yapmakmış. Şu an akıbeti hakkında endişe duyulan Vural ortada yok. İnsan Hakları savunucusu, Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Günlerdir ortada olmayan Koray Vural nerede?’’ diye Adalet Bakanlığı’na sormuş. Bu soru ‘Pis bir kediye’ sorulacak bir soru olmasa da o, hala “yememiş olabilir mi” acaba diye bir insan olarak sormuş. İnşallah yemeyip geri veririler.
Evet, Hacı Kemaller ve Aydın Bolaklar gibi daha niceleri bu dünyadan göçüp gittiler. Bu dünyadan göçemeyenler ise başka ülkelere göçtüler. Toprak ağalarının yerini, şimdilerde menfaat ağaları aldı ve Pis Kedi’nin doyması için kendi yavrularını da önüne koydular. Heyhat! Her gün değişik ayak oyunlarıyla yavrusunu yemeye çalışan pis kedinin karşısına dikilerek: “Biz de yedirtmeyiz ağacığım!” diyecek yiğit bir sese ne kadar da ihtiyacımız var.