Yazıya başlık yaptığım bu ifade, Üstad Bediüzzaman’ın, “Küfrün bel kemiği kırılmıştır” ifadesinden mülhemdir. Bilenler hatırlayacaktır, bu ifade Tarihçe-i Hayat, adlı eserinde geçmektedir.
Peki, Üstadımız bu sözü ne zaman söylemiştir?
Tarihler,1960 yılını gösterirken aynen bu gün olduğu gibi Üstad Bediüzzaman ve talebeleri aleyhine çok ciddi menfi propaganda yapılmaktadır.
Bunun üzerine Risale-i Nur talebeleri kendi aralarında, “Çok hadiseler oluyor, mebuslara gidelim, Risale-i Nur’u anlatalım” derler. Bu niyetle 10 Ocak 1960 tarihinde Ankara’da buluşurlar. Üstadımızda aynı tarihte Ankara’ya gelir. Fakat, onu Gölbaşı’ndan geri çevirirler. Bunun üzerine talebeler, Üstadımızın mecburi ikamet ettiği Emirdağ’a giderler. İşte o gün, (11 Ocak) Üstadımız onlara; “Kardeşlerim korkmayınız. Küfrün bel kemiği kırılmıştır. Müspet hareket ediniz, çalısınız, hiç korkmayın” der.
Peki ben, “Zulmün bel kemiği kırılmıştır…” ifadesiyle neyi kastettim.
Malumunuz AİHM, Yüksel Yalçınkaya’nın 17 Mart 2020’de yaptığı başvuruyu karara bağladı. Verdiği bu kararla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “kanunsuz ceza olamayacağını” öngören 7’ci, örgütlenme ve toplanma hakkıyla ilgili 11’ci ve adil yargılanma hakkıyla ilgili 6’cı maddelerin ihlal edildiğine hükmetti.
Bu kararı başta öğrenciliğinde Cemaat’in evinde kalan, ekmeğini yiyen emeğinden tepe tepe istifade eden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç olmak üzere bir çok kimse, “AİHM’nin delil değerlendirme yetkisi bulunmadığı halde delil değerlendirerek yetki aşımı yaptı” diyerek, tepki gösterdi.
Ama, AİHM’in verdiği bu tarihi öneme sahip Yüksel Yalçınkaya kararı aslında Türkiye için tam bir turnusol kâğıdı işlevi gördü.
Dolayısıyla buz dağının altına gizlenmiş demokrat görünümlü faşistler ve aydın görünümlü karaktersiz tiplerin hepsi kabak gibi ortaya çıktı.
AİHM’in Büyük Dairesi, Yalçınkaya kararında “ByLock” kullanmanın, “Bank Asya”ya para yatırmanın ve “bir derneğe üye” olmanın suç olmadığını, 184 sayfalık karar metniyle ‘Bilal’e anlatır gibi’ açıkladı.
Fakat, faşist rejimin yalakları kafayı Cemaatle bozduğu için AİHM kararıyla panik yaşıyorlar.
Yüzbinlerce kişiyi ilgilendiren bu karar, birçok yönüyle tarihi niteliktedir. Çünkü “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi en temel hukuk kuralı olup mahkemenin 1959 ile 2022 arasında verdiği 25 bin 674 ihlal kararından sadece 59’u 7. madde kapsamındadır. Bu kararla bu rakam 60 oldu.
Evet, sadece bu istatistikler bile AİHM kararının ne kadar önemli ve tarihi olduğunu göstermeye yeter.
Halbuki, milyonlarca insanı yakından ilgilendiren bu tarihi karar neticesinde muhalefet, yeri göğü inletmesi gerekirken adeta hepsi ‘körler sağırlar, birbirini ağırlar’ şeklinde hareket etti/ediyor.
Oysaki bu mahkeme kararı sonrası en çok gürültü çıkarması gereken onlardı. Bunu fırsat bilerek hem iktidara hesap sorması hem de mağduriyetlerin giderilmesi için baskı yapabilirlerdi.
Ama hepsi sus pus. İş böyle olunca acaba “Tavşan kaç, tazıyı tut” misali, Erdoğan rejimiyle beraber mi yol yürüyorlar? diye düşünmeden edemiyor insan.
Tabii muhalefet böyle davranınca medya geri durur mu? İlk iki gün süren sessizliğin arkasından sanırım Saray’dan aldıkları talimatla havuz medyası borazan gibi ötmeye başladı ve AİHM’in siyasi bir kurum olduğunu, tarafsız karar vermediğini nakarat halinde tekrar etmeye başladılar.
Hadi onlar, Saray’ın ekmeğini yedikleri için kılıcını sallıyorlar. Ancak, sözde bağımsız muhalif gazetecilere ne oluyor ki?
Hani, Fatih Altaylı, Fatih Portakal ve Murat Yetkin’ler nerede?
Kardeşim, ‘AİHM kapı gibi bozma kararı vermiştir. Bu işin ‘lamı cimi yok’ demeli değiller mi?
Onlardan en masum gibi görünen Ahmet Taşgetiren, Karar Gazetesinde, “AİHM’i ne yapacağız?” başlıklı bir yazı kaleme aldi. Yazdığı o yazıda; yıllardır yazıları ve TV programlarıyla destek verdiği iktidarı kıyısından köşesinden eleştirmeye çalışmış.
Ve sonra da yazıyı şöyle bitirmiş: “Bunlar, uzun hukuk mücadelesini göze almış sayılı insan grubunun ulaştığı sonuç, bir de o yolları deneyemeden yıllarını cezaevinde geçiren yurdum insanı var. Onlar hesaplarını dünyadaki “Büyük Daire”ye değil, başka bir “Büyük Daire”ye havale ediyorlar. Anlayan için onun anlamı daha derin.”
Efendi hazretleri, iyi de o, “Büyük Daire”ye havale edilenler arasında kendinizi masum mu görüyorsunuz?
15 Temmuz sabahından başlayarak her platformda rejimin diskurunu tekrar ederek ona payanda olan siz değil misiniz?
Bir de her akşam ekranlarda boy gösteren sözde hukukçular var.
Bunlardan biri, eski Yargıtay savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu. AİHM kararı onları o kadar rahatsız etmiş olmalı ki adeta feveran edercesine, “Ey Saray rejimin uşakları, ceza verdiğiniz dosyaları bomboş gönderiyorsunuz. Yaptığınız işi elinize yüzünüze bulaştırıyorsunuz. Adam gibi yapın şu dosyaları” diyor.
Bu örnekleri uzatmak mümkün.
Fakat görünen o ki AİHM’in tarihi Yalçınkaya kararı gerçekten bir turnusol işlevi gördü ve kimin demokrat, kimin faşist, kimin rejim yalakası ve kimin gerçekten hukuk insanı olduğunu açıkça ortaya koydu. Verdikleri vaveylaya bakılırsa bu karar onları çok korkutmuş durumda.
O zaman biz de Üstadımızın dediği o cümlenin bir kelimesini değiştirerek şöyle diyebiliriz. “Ey bu garib davanın müntesipleri! AİHM’in verdiği bu kararla artık zulmün bel kemiği kırılmıştır. Sizler, müspet hareket ederek çalımlarınıza kaldığınız yerden devam ediniz ve hiç korkmayınız.”