Lokman Hekim’e sormuşlar “Edebi kimden öğrendin?
Edebi edepsizlerden öğrendim” demiş…
Bu söz geçmişte bana çok tesir etmiş ve etrafımda olumlu ya da olumsuz gördüğüm davranışları küçük bir deftere kaydederek kendime ders almaya çalışmıştım.
Sonra o defterciğim emanet ettiğim kişilerce Türkiye zalimlerine yakalanmak korkusu ile yakıldı, yok edildi…
Hala bir kısım şeyleri kendime, kendimce ders olsun diye not alıyorum, bugün birkaçını elimden geldiği kadar, uygun bir kompozisyon içerisinde sizlerle paylaşmak istiyorum…
Becerebildin mi bilmiyorum ama “Fazilet mi, Adalet mi?” ikileminde fazilet yoluna uymaya gayret ettim…
Gel gör ki kul katında iki şeyden çok kaybettim ; Vicdan ve
merhamet fakat, Allah katında her ikisinin de bana faydası olacağına eminim…
Bu hususta biraz yaralı fazlaca dertliyim…
Müsaade ederseniz buradan devam edelim.
Ah merhamet ;
Rabbimiz merhameti kendisine farz kıldığını ifade buyuruyor. Evet, merhamet herkese lazım…
Ve fakat muhatabına karşı yok yere kin, gayz, nefret ve vefasızlık ile hareket edenler hakkında artık biraz farklı düşünüyorum.
Merhametsiz muhtaç olduğu gün aynı muhataptan kendine merhamet dilenmesin.
Mazlum için merhamet görmediği yere merhamet etmek âli cenaplık, dilerse merhamet etmemek anasının ak sütü gibi hak ve helaldir…
Merhametsizler aynı zamanda vefasızdır…
Ah vefasızlar;
Bir vefasız için kendi kendime sormuştum “Vefâdan bîhaber yâr! Vefâ var mı sende, zerre kadar ?”
Diğer taraftan Mısrî “Bir devâsız derde düştüm ahhh ki Lokman bîhaber” der…
Ben de kendimce çevirdim ; Bir vefâsız yâre düştüm ahhh ki âlem bîhaber…
Sevgili arkadaşlar;
Vefâsında noksanlık olduğunu tespit ettiğinize çok bağlanmayın şimdiden “kalben” yavaş yavaş terk edin…
Vefâsızdan ne yâr ne yâran ne cân ne cânân olur…
Vefâsız yüktür sinede!
Merhamet, vefa, vefasızlık her şey insan için bu dünyada…
İnsan ise; İrsal-i Resul, inzal, irşat ve tebliğin muhatabıdır.
Ne olduğumuzun ve ne ile uğraştığımızın farkında olmalıyız!
İnsan; Bir taraftan ahsen’i takvim, bir taraftan esfel-i safilin…
Görebildiğim kadarıyla son asırda insanoğlunun başının belası yine insan, maalesef megolaman insanlardır.
Megaloman zalimler;
Söz, saz ve tavırlarıyla insanlığa çok şey kazandırdığını zanneden megalomanların kendi nefislerini tatminden başka bir kârı ve düşündüklerinin aksine insanlığa verdikleri hiçbir şey yoktur…
Bazen kafa yormaya, muhatap olmaya bile değmezler…
Onlar “ıslah ediyorum” derken ifsat eden zalimlerdir…
Adaleti yerle bir eder, kendi kardeşlerini katlederler.
Oysa “Adaletin olmadığı yerde ne mülk kalır ne melik!”
O halde bir karar vermek lazım ya zalimlerin ya Hakk’a kul masumların yanında yer alacaksınız…
“Nerede olmalıyım?” derseniz;
Bataklığa girerseniz sülüklerle, gül bahçesine girerseniz bülbüllerle muhatap olursunuz, bulunduğunuz yeri iyi seçmelisiniz…
Kararsızlar mı; Kararsızlar kilitler. Sadece kendisini değil etrafını da kilitler hele hele idare etme konumundaysa herşeyi kilitler.
Kararsızlar her şeyi karartırlar…
Karar vermeliyiz!
Acizane bana göre; Günümüz dünyasında en büyük günah, en büyük yanlış güzeller güzeli İslamiyet’in yanlış anlaşılmasına bilerek yahut ahmakça sebebiyet vermektir…
Talihim yaver gitti “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme Allah’ım” diyerek iki devrimci ruha teslim oldum…
Biiznillah! Tarihin akışını değiştirenler gidişata teslim olanlar değil, direnip kazananlardır…
Devrimci ruhlar teslim olmaz, direnir ve kazanırlar!
O iki devrimci ruh Üstad ve Hocamızdır!
Son iki yüz yılın Hakk’a adanmış en güzel en barışçıl en aydın hizmetine vesile oldular…
“Yolları yolumuzdur!” deyip peşlerine düştüm, elhamdülillah!
Sevgili okuyucu Edille-i Erba’nın yanında temel donelerimiz, Üstadımız, Hocamız, Nurlar ve Pırlantalar’dır…
İnceleyip, bakınız…
Sorgulamak güzeldir, insana yepyeni ufuklar açar, emeli oldurmaktır…
Devamlı şikayet etmek ve suçlamak ise, insanın ufkunu karartır muhtemel emeli ise soldurmaktır…
Evet, biz onlara temel donelerimize bakar, inceler ve söylenenler hem uygun hem doğru ise tasdik eder, uygularız, değilse yüz çeviririz…
Sevgili arkadaşlar; Çar naçar öğrendim, ki Hizmet iş değil, hizmet aşktır…
Dolayısıyla Hizmet dünya maişeti için değil sadece ve sadece Allah için yapılır…
Hizmet’i aşk değil, iş görenler solup yok olmaya mahkumdur…
Bu aşk, şefkatle derinleşir, katresi umman olur…
Ah merhamet, ah şefkat!
Hizmeti hayatın gayesi bilmeliyiz!
İnsanlığa iyilik yapanlar hüsn-ü şahadet, insanlığa kötülük yapanlar ise lanet ile anılırlar…
Ardımızda bizi hayır ile anmaya sebep olacak evlat, ilim, eser ve dostlar bırakmak da lazım!
‘Sadaka-i cariye tamam, ya dostlar, ne ehemmiyeti var?” demeyin!
Efendimiz (asv) hakkında hüsn-ü şehadet eden “40” mü’min bulunan bir kişi için “Cennet Vacip Olur” demektedir…
Cennet size vacip olsun!
Kendimce, kendime ders olan notlarımı sizlerle paylaştım…
Muhabbetlerimle…
@MansurTurgut