Herkesin tahmini, siyasi bir kırılma ya da üstü örtülemez ekonomik bir kriz yaşanmadan yönetimde bir değişiklik yaşanması olası değil. O sebeple MHP-AKP geriliminin nereye doğru evrileceği, ülkenin kaderini belirleyecek.
Sandıkta rejim değişikliği ihtimali mayısta kaçırıldı. Yeni seçimden çıkılan ülkede kağıt üzerinde beş yılda daha Erdoğan iktidarda. Ancak Erdoğan’ın planlarında 50+1 tartışmasını açarak gösterdiği bir şey var ki, ülke vakti zamanı geldiğinde erken seçime gidecek, zaten gitmek zorunda.
Bu sebeple ülkenin hiçbir sorunu ciddi ciddi tartışılmadan yine seçim ve ittifaklar tartışması yaşıyoruz.
YSK, son seçimde bu dönemi Erdoğan’ın ikinci dönemi olarak teyit etti ve Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için Meclis’in seçim kararı alması gerekiyor. Meclis, seçim kararı aldığında cumhurbaşkanı dönemini tamamlamamış sayılıyor. Şimdi, “Ne yasası ne anayasası kim takıyor bunları!” diyebilirsiniz.
Pek öyle değil. Ya anayasayı değiştirecek ya da Meclis seçim kararı alacak.
Hadi seçime dendiğinde kimse ‘ben yokum’ demeyeceğine göre Meclis’te şu an dağılmadığını varsaydığımız Cumhur İttifakı’nın 360 oyu olmasa bile seçim kararının alınması kuvvetle muhtemel.
Eğer 5 yılın sonlanmasına az bir süre kala Meclis’in seçim kararı alması planlanırsa muhalefet, “27 yıldır yönetiyor, birkaç ay daha yönetsin. Seçimler zamanında yapılsın.” diyebilir. Bu nedenle bu işi son dakikaya bırakmamalı. Kaldı ki tekrar aday gösterilmeyeceğini hisseden vekillerin geçmiş yıllarda erken seçime takoz koydukları bilinen bir durum.
Erdoğan için bir diğer çözüm anayasa değişikliği ve oraya ekleteceği bir madde ile yeni sistemde ilk kez cumhurbaşkanı seçilecek hilesi.
Her durumda Meclis’te vekil, sandıkta oy ihtiyacı olan Erdoğan’ın MHP ile yolları ayırmada ciddi olması pek mevcut resme uymuyor. MHP’nin yerine düşünülen İYİ Parti’nin Erdoğan’a yaklaştıkça eriyeceğini açık. İYİ Parti seçmeni Erdoğan’a oy verecek olsa zaten gider MHP’ye verirdi.
Yapılan anketlerde İYİ Parti seçmenin 2. partisi CHP. MHP olmamasının nedeni seçmenin Erdoğan muhalifi olması. Parti yönetiminin, “CHP ile yakın oldukça sağda büyüyemiyoruz.” demelerinin gerçekçi bir yanı var ama bu mevcut seçmenlerinin her türlü ittifaka onay verecekleri anlamına gelmiyor. Hatta eğer aday çıkarırlarsa İstanbul’da ve Ankara’da İYİ Parti’nin alacağı oy bunun bir testi olacak.
Yani Erdoğan için İYİ Parti tutunulabilecek sağlam ve güçlü bir dal değil. MHP lideri Bahçeli’nin elinin altında blok oy kullanacak çok daha büyük bir kitle var. Yüzde 1 oy için bile ittifak yapıldığı, tabela partilerine vekil sözleri verildiği bir yerde yüzde 10’luk bir kitleyle yolları ayırmak büyük risk.
Erdoğan’ın HDP seçmeninin iknası için sözlerden ziyade çok ileri adımlar atması gerekir ki bunun hem sandıkta hem de bürokraside çıkaracağı sıkıntılar var.
Geçmişte Erdoğan gibi çok ‘tornistan’ yapan Bahçeli için yolları ayırmak çok kolay. Bir bahane bulup, “Erdoğan bizim için milli olma vasfını kaybetmiştir!” der ve ortaklık biter. Bir salı günü konuşmasına bakar! Ancak hiç terlemeden, iktidarda olmanın getirdiği nimetlerden yararlanan MHP’nin ittifakın bozulmasını isteyeceğini düşünmek de pek olası değil.
Erdoğan’ın elinde büyük bir koz olarak zikredilen ‘Sinan Ateş’ cinayetinin derinleşmesinin anlamını malum. Aynı şekilde, “Üç Hilal’ı yargılatmayacağız, bu işi torbacılarda bitirin.” diyen Bahçeli’nin de ne kastettiği.
Ben Erdoğan’ın Sinan Ateş cinayeti ile MHP’yi terbiye edebileceğini sanmıyorum. İddia edildiği gibi Bahçeli dahil üst yönetimine kadar uzayabilecek bir dosya ise MHP’nin “Yakarız bu gezegeni!” misali intifadası Erdoğan için çok daha maliyetli olabilir.
Erdoğan’ın MHP’ye olan ihtiyacı, bu kadar dağınık muhalefetin olduğu yerde azalmıyor aksine daha da artıyor. Seçimle Türkiye’de rejim değişikliği olmayacağı hem doğru hem yanlış. Yaşanması muhtemel krizlerin sebebi, ittifaklar içindeki kırılmalardan ve onların artçılarından dolayı yaşanacak.
Ve pek tabii Erdoğan’ın seçim sistemi talebinde sağlık durumu da önemli yer tutuyor. İşadamından Saray’daki hizmetçiye kadar herkesin kafasının bir yerindeki soruyu Erdoğan ölmeden cevaplamak zorunda. Aile üyelerinden Bilal ile (damat) Selçuk’u devamlı bir yerlerde birilerine konuşuyor ve ödül alırken görmemizin sebebi bu.
En çok oyu alan kişinin cumhurbaşkanı seçilmesi biraz bununla ilgili. Ancak salt bu değişiklik bile hanedan üyeleri için yeterli olmayabilir.
Erdoğan’ı canını sıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun gitmesi değil. Zaten Kılıçdaroğlu bir kez daha karşısında aday olamayacaktı. Ama İmamoğlu’nun varlığı ve artan etkisi rahatsızlık veriyor. İstanbul seçimlerinde büyükşehiri geri alıp, İmamoğlu’nun karizmasını çizmesi lazım. Olmadı yargı sopası halen masada…