Lise yıllarında okuduğum ve en çok etkisinde kaldığım kitap “Senin için ağlayacağım” isimli Recep Şükrü Apuhan kitabıdır…
Yazar, kitapta kardeşinin ölümü ve sonrasında yaşadığı değişik duygular ile üzüntüyü anlatır…
Evet ölüm ; Efendimiz’in (asv) ifadesi ile “ibret alınırsa” en büyük nasihattir…
“Ölümü de hayatı da Allah yaratmıştır” ikisi birbirinden ayrılmayan, beraber yaratılmış en önemli hakikatlerdir…
Eğer düşünebilirseniz, ne zaman geleceği asla belli olmayan ölüm gerçekten ibretliktir…
Dünya ve masivadan bağınızı koparıp, sizi ahirete bağlar.
Müsaade buyurursanız birkaç hatıram ile sizi bu vadide gezdirmek istiyorum ;
Anadolu’da bir ilde çalışıyorum, okulumuz küçük, bir cemaatin boş bir binası var ve gayet büyük.
Onlarla anlaştık, binayı bir şekilde uzun soluklu kiraladık fakat bu sefer bahçe sorunu karşımıza çıktı.
Hemen yanımızda boş bir arsa var, arsayı kiralamak istedik, sahibini bulduk.
80’li yaşlarda iyi bir ihtiyar ; Anlaşmayı yaptık, arsayı bahçeye katmak üzere kiraladık ve bahçeye katım işlemlerine başladık…
Bir, iki gün sonra oğlu ve damadı haber gönderdiler “gidelim, görüşelim” dedik…
Bir nalburiye dükkanı, oturuyorlar, oğul, damat ve yaşlı baba var, dediler ki “yukarıda konuşalım”
İki katlı bir dükkan, neredeyse minare merdiveni gibi dik, dar bir merdivenden yukarıya çıkılıyor…
Oğul ve damat önden yukarıya çıktılar, babalarının da yukarıya çıkması gerekiyor fakat yardımcı dahi olmadılar…
Zavallı adam “emekleye, emekleye” iki büklüm, of-puf ile o daracık merdivenlerden yukarıya çıkmaya çalıştı ve ancak bizim yardımımızla çıkabildi…
Yukarıda oğlu dedi ki “babam yaşlı, ya yarın ölürse ne olacak ?” o kadar ağrıma gitti ki…
Hem yaşlı babanın yüzüne bakmayacaksın hem yukarı çıkarken yardım dahi etmeyeceksin hem de yukarıda ‘babam yaşlı, yarın ölürse ne olacak ?” diyeceksin…
Hem de baban yanında otururken…
Gözünün içine baka baka adama “beyefendi” dedim “ölüm burada herkese eşit yakınlık ve eşit uzaklıkta, ya yarın siz ölürseniz ne olacak ?”
Ve abilere dönüp “kalkalım konuşmaya lüzum yok” dedim, çıktık…
Aradan 5 ya da 6 ay geçti bir haber geldi…
Arsa sahibinin oğlu akciğer kanserinden vefat etmiş !! Yaşlı babanın iki gözü iki çeşme…
Çok üzüldüm ama kader…
Evet, ölüm herkese eşit uzaklık ve eşit yakınlıkta, terbiyesizce babanın ölümünü beklerken, sen çeker gidersin…
Dünyadan edeple, salih amel ve imanla, insan olarak gitmek lazım…
Allah sonumuzu hayır etsin !
Ölüm karşısında yaşlı da bir, gençte…
Ölüm sonrası ise bir giden, bir de kalan taraf var.
Gidenlerin durumunu Allah bilir ama kalanların durumunu ara ara müşahede edebiliyoruz ;
Geride kalanlara ya isyan ya teslim düşüyor…
Savcı, çok sevdiğim, şimdi hapiste olan bir fakülte arkadaşım hasta olduğunu, Balçova Devlet Hastanesi’ne gitmek istediğini söyledi, beraber gittik…
Acile doğru yürüyoruz ortalığı bir vaveyladır götürüyor.
Kadıncağız kaldırıma çökmüş, yıkılmış, ortalığı yıkarcasına bağırıyor ;
(Haşa) Sen ne biçim Allah’sın ? Benim çocuğumdan başka alacak çocuk bulamadın mı ? Sen ne biçim Allah’sın !?
Ben o gün orada Allah’a isyanın ne demek olduğunu gördüm, aylarca o isyanın tesirinden kurtulamadım, Rabbimiz hepimizi muhafaza buyursun…
Olay şu ; Kadının çocuğu otobüse biniyor, bir kız meselesi yüzünden tartışma çıkıyor ve sonrasında 17 yaşındaki delikanlı bıçaklanarak öldürülüyor, gerisini zaten biliyorsunuz…
Evet, ölüm büyük sınanma ve geride kalanlar için dengede kalmak çok ama çok zor…
Bu imtihan sadece inanç, iman ve yakîn ile aşılabilir…
İzmir Şirinyer’de kalıyoruz…
Ağabeylerden biri iyi bir Nur Talebesi’nin 4 yaşındaki oğlunun balkondan düştüğünü ve vefat ettiğini söyledi…
Cenazeye katılma kararı aldık, orada bulunan esnaf ağabeylerle beraber cenazeye/define gittik…
Minicik yavru tabutundan çıkarıldı, mezara konuldu…
Zannediyorum onun iki yaş kadar büyüğü olan diğer yavrusuyla beraber baba mezarın başında, metanetle dua ediyor…
Küçük yavru babaya sordu “Baba ne oldu şimdi ?”
Baba yine çok metin, yüzünde acı tebessüm ama “Yavrum şu an kardeşini Cennet bahçelerinden bir bahçeye koyduk, inşallah o şu an cennette” diye miniği teskin ediyor…
Hem de devamla ve yine metanetle ona Risale-i Nurlar’daki haşir hakikatlerini anlayacağı tarzda anlatıyordu…
“Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.” (Mektubat)
Elhamdülillah ! O gün gerçek bir Nur Talebesi’nin haşre “yakîn” imanına şahit oldum !!
Gerçek bir Nur Talebesi gördüm, hüznümü “sevinçle” içime gömdüm…
Allah kimseye evlat acısı göstermesin “evlat acısı gibi yok” derler…
Bir babanın evladının vefatı karşısında bu kadar dik durabileceğini hiç düşünmemiş, görmemiştim…
O gün bugündür aklımdan gitmez…
“Allah korusun” Ben kendimi hep yıkılır kalırım diye tahayyül ediyorum…
O gücü kendimde göremiyorum…
Allah acılarını göstermesin, imtihan etmesin (amiiin) fakat emaneti Allah veriyor, Allah alıyor…
Sahibimiz O !!
O’na (cc) bütün boyutlarıyla teslim olmak lazım…
Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve peygamber olarak Efendiler Efendisin’den (asm) razıyız !
Rabbimiz hepimize, hepimizin evlatlarına sağlık, sıhhat, afiyet, uzun ömür, insanlığa hizmette daim, fani, faal ve dahil olmayı nasip etsin amin !
Lezzetleri kesip, acılaştıran ölümü çokça anarak ibret alalım, ibret alınız !