Yargı, yüzde 100 AKP kontrolünde olsa, kararlar tek elden çıkardı. Haliyle kriz, çatışmaya dönmüş durumda; silahlar patlıyor. Anayasa Mahkemesi’nin TİP milletvekili Can Atalay hakkında “hak ihlali” kararı vermesinin ardından kopan fırtınadan bahsediyorum.
Dün mühim bir şey oldu: Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’ne “haddini” bildirmekle kalmadı, üyeler hakkında suç duyurusunda bulundu.
Anlamak için başa dönelim: Gezi’den tutuklu Can Atalay, “seçilebilecek yerden” milletvekilliğine aday gösterildi.
20 Nisan’da adaylığı kesinleşti, 5 gün sonra… Gezi davasının görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza, Atalay’ı 18 yıl hapse mahkum etti. Karar kesinleşmediği için Atalay seçime girdi ve Hatay’dan milletvekili seçildi. Yargı sürecinin derhal durdurulması ve tahliye edilmesi gerekiyordu, öyle olmadı.
Avukatları konuyu iki kere Yargıtay’a götürdüler, sırasıyla 3’üncü ve 4’üncü daireler tahliye taleplerini reddetti. Son çare olarak, 20 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullandılar.
TBMM’nin açılışına birkaç gün kala, 28 Eylül’de Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, Gezi mahkumiyetlerini onadı ve karar kesinleşti. Kararın, TBMM genel kurulunda okunmasıyla Can Atalay’ın üyeliği düşecekti. Gözler Anayasa Mahkemesi’ne çevrildi.
AYM, bu defa hızlı hareket etti ve 25 Ekim’de Can Atalay’ın “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetti.
***
İlk derece mahkemesi yani İstanbul 13. Ağır Ceza, AYM iki kere “gereğini yap” diye yazmasına rağmen bocaladı, topu “kararı onayan” Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne attı. Halbuki AYM kararlarına uymak Anayasal zorunluluk (madde 153), derhal cezaevine tahliye yazısı geçmesi icap ederdi; yapmadı, yapamadı.
Tuhaf biçimde gözler Yargıtay 3’üncü Daire’ye çevrildi, ne yapacak diye. “Karara uymuyorum” dese mevcut Türkiye normlarına göre şaşılacak bir tutum olmayacaktı. Öyle yapmadığı gibi, AYM’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini, yetkisini aştığını iddia etti ve AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
***
Bu arada, “Anayasa ihlallerine AYM bakar. AYM üyelerini Yüce Divan yani AYM yargılar.” gibi yerleşik kaideyi hatırlatmaya hacet yok, konu epeydir raydan çıkmış durumda zaten.
Ayrıca görülmemiş bir kavga yaşanıyor: Yargıtay 3. Ceza Dairesi, temyiz incelemesi sırasında AYM’nin dilekçelerle kendilerini sürekli tehdit ettiğini savunmakla kalmadı, “Aramızda astlık-üstlük ilişkisi olmadığı halde vesayet makamı gibi davranıyor” dedi. Hatta daha da ileri giderek, “Anayasa 154’e göre ilk derece mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme mercii benim.” ifadelerini kullandı.
***
Bunun adına ister “büyük anayasal kriz”, ister “anayasaya darbe” deyin.. Ankara’da bir eşik daha aşıldı. Anayasa Mahkemesi tam anlamıyla bitirildiği gibi, üyelerine parmak sallandı. Pek sanmıyorum fakat minnacık onur kırıntısı olan orada bir dakika bile durmaz, cübbesini asardı. Elbette böyle olmayacak.
***
Konu tek başına AKP veya Erdoğan meselesi değil. Öyle olsa Yargıtay ve AYM farklı tellerden çalmazdı. Nitekim, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, derhal bir mesaj yayımlayarak, “Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Birbirini çelmeleyemez.” dedi. Yazıcı, AKP’nin Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı, Erdoğan’ın uzun yıllar avukatlığını yapmış bir isim. Konuların içinde yani.
***
Mesele hak-hukuk değil.
Öyle olsa, 16 Temmuz 2016’da AYM’nin iki üyesi kelepçelenip tutuklanırken ses vermek icap ederdi. O tren kaçtı.
Konu “anayasaya darbe” filan değil. Devlet içinde büyük bir kavga ve çatışma var. Şu güne kadar masa altından birbirini tekmeleyen taraflar, şimdi silahlarını ateşlemeye başladı.
Kelimeleri böyle seçmemin nedeni “ölümcül” bir mücadele yaşanıyor olması. Saray’daki hastalık zamanla her yeri sarıyor.
Ankara’da işler nicedir kontrolden çıktı, yeni yeni anlaşılıyor.