4,5 sene önce ülkenin ana muhalefet lideri, Çubuk’ta katıldığı bir şehit cenazesinin ardından yumruklandı. Birileri tutmasa adeta linç ediliyordu. Bunu seyreden, kılını bile kıpırdatmayan toplum, esasen o gün eleştiri hakkını yitirdi.
Tarihler 21 Nisan 2019’u gösteriyordu. Olayın failleri doğru dürüst yargılanmadığı gibi evleri tebrike gelenlerle doldu taştı.
***
Son olay: Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının hakemi Halil Umut Meler, bitiş düdüğünün ardından Ankaragücü başkanı Faruk Koca ve adamlarının yumruklu-tekmeli saldırısına uğradı.
Çok misal vermeyeceğim, rakip takımın başkanını hatırlatayım yeterli. Rizespor başkanı Hasan Kartal, 11 Mayıs 2019’da yani Kılıçdaroğlu’nun yumruklanmasından 20 gün sonra Erman Toroğlu’nun, “Tribünde ‘evden silahımı getirin ben bu hakemi vuracağım’ gibi bir söz sarf ettiniz mi?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“Ya, silahım olsa vururdum, samimi söylüyorum. Kendime nasıl hakim olayım, iyi ki yoktu.”
***
Peki Federasyon Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin son yumruk olayından sonra dediğine bakar mısınız: “Hakemlik müessesine yapılacak hiçbir saldırı ya da orantısız baskıya hiçbir zaman izin vermeyeceğiz.”
Orantılı baskı serbest yani!
***
Doktoru döven hakemi de döver.
Yakında hakim savcılar da bundan nasibini alır, bir onlar kaldı.
***
Bu konuda yani sadece futbol söz konusuysa bir çırpıda geriye doğru onlarca misal verebilirim, lüzum yok.
Yargının, bürokrasinin, parlamentonun, akademinin, medyanın; kısaca “hesap verilebilirliğin” bitirildiği bir toplumda olan ve olacak hiçbir şey şaşırtıcı değildir.
Sporu kendi haline bırakmazlar.
Azgın ve bir o kadar arsız bir güruhla karşı karşıyayız.
“Tanıdığım Faruk Koca böyle biri değildi.”
Kendini kaybetmeyen kaç kişi kaldı ki etrafında, bir bak istersen.
***
Saadet Partili Hasan Bitmez, hastanede ölüm-kalım savaşı veriyor.
Meclis kürsüsünde AKP’lilerin İsrail’le ticaretini eleştirince sözlü hışma uğradı.
“Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız!” deyip bitirirken tansiyonu öyle yükseldi ki fenalaşarak düştü, başını basamağa çarptı.
O düşerken, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, “Yürü! Siz öyle olacaksınız!” diyordu. Düşünce de AKP sıralarından “Allah’ın gazabı böyle olur işte!” sesleri yükseldi.
Bitmedi.
İsrailli kimi hesaplar da Saadet Partili milletvekili düşünce “Tanrı konuştu!”, “Allah İsrail’den yana!” gibi mesajlar paylaştılar.
Özlem Zengin ve tayfası tıpkı ticarette olduğu gibi küfürde de zalim dostlarıyla buluştu.
***
Bakın, İsrail’den Türkiye’ye…
Dünya, kötülük yapanın yanına kâr kaldığı bir döneme evrildi.
Arap Baharı, 13 yıl önce Tunus’ta başladı.
Olaylar, Kasım 2010’da meyve sebze sattığı seyyar arabasına el konulan işsiz bir üniversite mezununun kendini ateşe vermesiyle başlamıştı.
Halk, Ocak 2011’de 20 yılı aşkın süredir ülkeyi yöneten ‘Bin Ali’ idaresine son verdi.
***
Salı günü, Tokat Erbaa’da 47 yaşındaki seyyar satıcı Hakan Yıldırım, mısır ve kestane sattığı tezgahını zabıta kaldırmak isteyince üzerine benzin dökerek kendini ateşe verdi.
İki olayı karşılaştırıp bir anlam çıkarmaya çalışmıyorum.
Toplum şişti ve patlamak üzere.
Neyin tetikleyeceğini bilemezsiniz.
Size göre çok basit gelebilir. Bütün dünyası ve gelir kapısı o tezgah olan kişi, elinden alınınca kendini yakıyorsa; kaybedecek bir şeyi kalmamış demektir.
Kaybedecek şeyi kalmayanların sayısı artıyor.
İşler o noktaya geldiğinde yangının gideceği yeri kimse kestiremez.
Bunu da aklı başında hiçbir idare istemez.
Türkiye müstesna…