Evet, tam da böyle.
Geçenlerde yaptığı bir YouTube videosuyla Hizmet Hareketi mensuplarına ahkam kesen Ruşen Çakır, tiranlığa soyunmuş.
Belki sizler de izlemişsinizdir.
Avukat Levent Mazılıgüney ile yaptığı programdan sonra yapmış bunu.
O lüzumsuz sözleri söylemeseydi, o zaman Mazılıgüney ile yaptığı programı gölgelememiş olurdu.
Aslında o programda konuşan Mazılıgüney, konusuna çok hakimdi.
Verdiği bilgiler gerçekten çok can yakıcıydı.
Türkiye darbeler tarihine bakıldığında böylesine bir hukuksuzluk görülmüş değildi.
Ancak Çakır, o programdan sonra yaptığı videoda hemen; ‘çevir gazı yanmasın’ dercesine yapılan sahte darbe girişimini Hizmet Hareketinin başındakilere yıktı.
Yani Mazılıgüney’in rakamlarla net ortaya koyduğu zulüm ve soykırımın faturasını hizmetin başındakilere kesti.
Ardından, hızını alamamış olmalı ki konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ancak, Türkiye daha çok kötüye gidiyor, daha çok demokrasiden ve hukuk devletinden uzaklaşıyor diye kimse sizi özlemiyor. (Hizmet Hareketi mensupları olarak) böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sizler, artık yok olmaya mahkumsunuz. Tekrar bir şekilde var kalacağınızı düşünüyorsunuz, tekrar geri dönüp, tekrar eskisi gibi olacağınızı düşünüyorsunuz yanılıyorsunuz.”
Üstad Bediüzzaman bu tür gevezelere; “Cevabü’l-ahmak es-sükût” kaidesince böylelere karşı cevap sükûttur.” diyor ve ardından da; “Fakat bazı ahmakların arkasında bedbaht gafiller de bulunduğundan deriz ki:” diyerek hem o günün hem de bu günün ahmaklarına gerekli cevabı veriyor.
Bende, bu çakar çakmaz beyefendiye bu çerçeveden cevap vermek istiyorum ki, onun kendisine ait olmayan bu ifadelerden şunu anlamak mümkün. Demek ki, Türkiye’de, bazı mahfiller ve kapalı kapılar ardında Erdoğan sonrası konuşuluyor. Dolayısıyla onun gidişi sonrası için bazı hesaplar yapılıyor. Bu yüzden olsa gerek, Hizmet Hareketinin yeniden Türkiye’de bir ivme kazanmasından birileri ciddi endişe ediyor.
Eskiler derlerdi ki, ‘bilmiyorsan sus bari de seni adam sansınlar.’
Bence Çakır, boyundan büyük laflar ediyor. Sizce Hizmet Hareketi mensupları onun dediği gibi Türkiye’ye dönemez mi?
Bal gibi de döner.
Onu ne Çakır, ne Levent Gültekin ve ne de onları bir boru gibi öttüren mahfiller engelleyemez. Bir kere bu böyle bilinmeli.
İkinci olarak; Hizmet Hareketi mensuplarının Türkiye’ye döneceğini kim söyledi ki?
Bizler hepimiz geldiğimiz bu ülkelerde -Allah’a hamdolsun- sıfırdan başlayıp tekrar kaldığımız yerden yola devam ediyoruz. Hani birisi diyordu ya; “Dünya beş büyüklerden ibaret değil”. Bizde diyoruz ki dünya Türkiye’den ibaret değil.
Üçüncü olarak; biz hepimiz, dünyaya bir şekilde dağılmamız gerektiğini ve bu maksatla ‘Yeryüzü mirasçıları’ olarak elimizden kaçırdığımız mirasımızı yeniden kazanmamız gerektiğini de biliyorduk. Bu yönüyle -zorla da olsa- bizleri Türkiye’nin dışına çıkmaya zorlayanlar ileride; “Keşke bunların dünya coğrafyasına dağılmalarına fırsat vermeseydik” diyecekler. Zira, sahabeler Mekke’den zorla çıkarılıp Habeşistan’a sürgün edildiği zaman İslam’ın en büyük düşmanlarından Utbe bin Rebia bunu söylemişti.
Dördüncü olarak; bizler, geldiğimiz bu coğrafyalara ‘Hicret diyarı, Hizmet diyarı’ olarak bakıyoruz. Hicret Kur’an’ın ifadesiyle tıpkı namaz gibi bir ibadettir. Yani biz, şimdi sürgün edildik diye namaz kılmaktan vaz mı geçeceğiz. Eğer bu mesele Türkiye’den böyle görünüyorsa sorun miyop bakışınızdan kaynaklanıyor demektir.
Zira, bizler, bu meseleyi kuvvetli fırtınalar eliyle dünyanın dört bir tarafına dağıtılan tohumlar gibi görüyor ve bu sert esen fırtınalar eliyle bizi buralara sevk eden Allah’ın muradı nedir şeklinde düşünmeye çalışıyoruz.
Şimdi tekrar Çakır’ın o sözlerine dönecek olursak…
Hizmet Hareketi mensuplarına diyor ki; “Sizler, artık yok olmaya mahkumsunuz.”
Yani Mazılıgüney’in rakamlarla ortaya koyduğu soykırım belgeleri karşısında, “Bu kadar da olmaz ki” demesi gerekirken hakları gasp edilen Hizmet Hareketi mensuplarına bu şekilde sesleniyor.
Aslında Çakar’ı bir figüran olarak kullananların bu ifadesini tersten şöyle anlamak mümkün. Yani diyor ki, “Kardeşim, biz sizi bitirmek için onca alavere dalavere çevirdik. Onca kuyruklu yalanlar söyleyerek sizi yeryüzünden silmeye çalıştık. Fakat sizler, gittiğiniz her yerde toprağa düştünüz, yeniden bittiniz, sıfırdan başlayıp tekrar karşımıza çıkıyorsunuz.”
Çakır’a söylettirilen bu manadaki sözler, bir manada komplo kurarak Hizmet Hareketi’ni bitirmeye çalışanların kendi kazdıkları çukura doğru gitmekte olduklarını gösteriyor.
Son olarak Çakır’a da birkaç sözüm olacak.
O da şöyle:
Sen kendini ne zannediyorsun?
Yani kimsin sen?
Zamanında Fethullah Gülen Hocaefendi ile röportaj yapabilmek için bir sürü adamı araya koydun. Şimdi de kalkmış, “Bırakın bu adamların yakasını” diyorsun. Mazılıgüney’in senin kendi programında rakamlarla ortaya koyduğu Hizmet Hareketi mensupları senin gibi- aklını peynir ekmekle yemiş değiller. Zorla onları kimse Hizmet Hareketi içine davet etmedi. Bu hizmetin içinde bulunan herkes yapılan işlerin makul olduğunu bilerek burada bulunuyor.
Son olarak;
“Sen gazeteciminsin, yoksa Tiran’mısın?
Sen hangi hakla beni sevk ve idare etmeye çalışıyorsun. Yani ahmaklığını tescillemek için bu kadar da haddini bilmezlik olmaz ki.