Bugünlerde meşhur slogan yine kulaklarımızı tırmalıyor “Türkiye laiktir laik kalacak!”
Acaba öyle mi?
Hayır değil…
Türkiye’de laik olduğunu zanneden insanların laik olmadığını hatta laikliğin doğru tarif ve hele hele doğru uygulamasını da bilmediklerini düşünüyorum.
Laiklik en kestirme tarifi ile; Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinin devleti, devletin de dini organize etmemesi ama insanların rahatça inançlarını yaşaması manasına gelir…
Hristiyanlık üzerine yaşanan problemler, Fransız Devrimi ve benzerlerinden sonra Fransızlar laik anlayışı benimsemişler ve dünyanın değişik yerlerine laikliği ihraç etmişlerdir…
Türkiye’de ise Mustafa Kemal geçmişten tevarüs ettiği ittihatçı, jön kafa ile kendi döneminde sağdan soldan bir kısım anlayışları ithal ederken Fransa’dan da laikliği kopyalamıştır.
Ama Kemalist zihniyetin uyguladığı laiklik Fransızların zaten sert olan laikliğinin birkaç kat fazla katı tarzı olarak arz-ı endam etmiş ve o kötü laikliğin dahi çok kötü bir taklidi olmuştur.
Bugün laikliği benimsemiş medeni ülkelerin hiçbirinde devlet dini organize etmeye kalkmamakta, insanların inançlarına dokunmamaktadır.
Mustafa Kemal ve Kemalizm ise zorbalıkla insanların inançları üzerine gitmiş, kurulan Diyanet İşleri Teşkilatı ile dini organize ve kontrol etmeye yeltenmiş, başka mezhep ve meşrepleri asla nazara almamış, devletten din adamlarına maaş bağlamış ve din adamlarını devletin emelleri doğrultusunda söyletmiş, kullanmış, istihdam etmiştir.
Laik bir devlet ya da sistemde olmaması gereken bu olguların hepsini Türkiye insanlara dayatmış, uygulamış ve uygulamaya devam etmektedir…
Kemalist-militarist laiklik bununla da kalmamış halkın kendilerinden olmayan tabakasını bilhassa dindar ve muhafazakarları ezmiş, yok etmeye yeltenmiş, tekke-zaviyeleri kapatmış, ezanı değiştirmiş, Türkçeleştirmiş, Kur’an’ı ortadan kaldırmaya meyletmiştir…
Yani dinlere mesafeli, saygılı bir laiklik değil de dinden nefret eden, düşmanca bir laiklik uygulamışlardır…
Laik(çi)ler Müslüman-muhafazakar halkın evlatlarının okullarda rahat eğitim almasını engellemiş, vatandaşlarının eğitim öğretim hakkına dahi müdahale etmişlerdir.
90’lı yıllarda başörtülülerin üniversite kapılarında neler çektiğini, neler yaşadığını bizzat müşahede etmişsinizdir.
İkna odaları kurdular, ağlata ağlata kızlarımızın başlarını açtılar, Müslüman erkek talebelere tepki gösterdiler, askeri okullara, emniyete, adliyeye, mülkiyeye almamak için azm-ü cezmü kasteylediler ve almadılar.
Kazara girenlere “sızma” dediler ve bir süre sonra onları da zulüm ile dışarı attılar…
Evet insanlara yaşattıkları bu travmalardan sonra insanların nefretini daha da artırdılar…
Anadolu halkları dışarıdan aparılan, kopyalanan Kemalist ilkeler ve devrimlerle hiçbir zaman sosyolojik olarak barışmadı…
Çünkü Kemalistler asla halkı yanlarına almadılar hep karşılarına alıp dövdüler, sövdüler, küçük gördüler daima örselediler…
Hani birileri diyor ya “halka rağmen halk için yaptılar” hayır! Bugün Erdoğanistler de kalksa deseler ki halka rağmen halk için (inanmadıkları) şeriatı getiriyoruz” ne yapacaksınız, ne yapacaklar?
Her ikisi de aynı şey değil mi ?
Zorbalık ve baskılar neticesinde “bir kısım insanların beyni yıkandı” insanlara Kemalizm zerk edildi ve onlar da bu “toplama” fikri dünyanın gelmiş geçmiş en çağdaş ideolojisi zannettiler…
Sineği kartal gördüler, gösterdiler…
Halbuki Kemalizm ve Kemalistlerin dünya üzerinde alıcısı yoktu çünkü zorbaydılar çünkü otokrat hatta diktatördüler…
Kemalistler laik değil laik-çi, aynı Erdoğanistlerin dindar değil din-ci olduğu gibi yani her iki güruh her iki olguyu (din ve laiklik) sadece ve sadece halkı sömürmek ve suistimal etmek için kullanıyorlar.
Bugün geldiğimiz noktada Kemalizm terstepmiş Erdoğanizm’i doğurmuş ve halk hala Mustafa Kemal ve Kemalizm’den nefret etmektedir (Beyni yıkanmışlar müstesna)
Erdoğanizm, Kemalizm’in nesebi gayri sahih çocuğudur…
Laikliği militarist, milliyetçiliği gaddar, devletçilik ve cumhuriyetçiliği tek adamla uygulayıp halka asla demokrasi vermeyen Kemalist kafa bugün aynı davayı gütmekte ve insanlara hükmedebileceğini zannetmektedir…
Halbuki Bor’un pazarı geçmiş ve Niğde’ye yola çıkılması gerekmektedir.
Kemalist ilke ve devrimlerin hiçbir geçerliliği ve gerekliliği kalmamıştır.
Muhteşem !? Kemalizm 100 yılı dolduramamıştır…
Kemalistler Erdoğanistler’le el birlik kendi güç iktidar ve rantları için bizzat kendi inançlarını yerle yeksan etmişlerdir…
Kemalist “yobaz tarikat” çökmüştür…
Şu an küllerinden dirilmeye gayret etse de hiçbir zaman eskisi gibi olamayacaktır, olamaz.
Devleti Erdoğanistlere teslim etmişler, kendi elleriyle kendi sonlarını bizzati hazırlamışlar ve şu an çırpınmaktadırlar.
Anlayacağınız Türkiye’de laiklik hiç yaşanmadı, Türkiye hiç laik olmadı ve Türkiye laik kalmayacak…
Hakiki İslam ise bütün yönleri ile, kendini mükemmel zanneden Kemalistlerden çok daha çağdaş, çok daha laik, çok daha anlayışlı, daha ileri görüşlü ve insanlar için muhakkak surette bütün yönleriyle çok daha kuşatıcıdır.
Erdoğanistler ise İslam’ın kâbına dahi erişemez…
Evet, Erdoğanizim Kemalistlerin rağmına olarak, güç iktidar ve rant için “onların dini, dindarları dövmesine karşılık” kendilerince dini kullanmaya, sağdan yaklaşan şeytanlar gibi sinsilikle dinin içini boşaltmaya gayret etmektedir…
Aslında her iki izm, din karşısında, dine verdikleri zararla aynı saftadırlar…
Ne Kemalistlerin ne de Erdoğanistlerin bu ülkeye verecek hiçbir şeyi yoktur…
Bu ülke en kısa zamanda her iki güruhtan da kurtulmalı, gerçek manada demokrasi, gerçek manada laiklik, gerçek manada hak, hukuk, adalet ve sosyal hayatı düzenlemelidir…