Amasya güzeldir, türlü türlü tekkeler, türlü türlü hanelerle Hakk’a, hakikate, dine, diyanete hizmet etmiştir…
Mesela yol ortasında kalmış, tek başına yatan Dersi Tamam Hazretleri’ni unutamam, bu isim çok hoşuma gider…
Çünkü hayat boyu onca uğraştım bir türlü dersimi tamamlayamadım…
Amasya’da kaldığım zamanlarda büromuz ise İğneci Baba türbesinin hemen karşısındaydı…
Türbe bir apartmanın altında kalmış, düz ayak, girişte bir odayı ayırmışlar, mescit yapmışlar, sanduka hemen girişte duruyor…
Ara ara orada vakit namazlarını kılardım…
Meşhur iğneci Baba kıssası şudur ki;
Halvet ehli olan çoban kardeş, şehirdeki Celvet ehli olan kunduracı İğneci Baba’yı ziyarete gelir…
Elinde koyunlardan sağdığı süt yahut dağdan getirdiği buz dolu mendili vardır…
Keramet bu ya uzun yol, sıcak havaya rağmen bir damla sıvı mendilden aşağı sızmamıştır.
Çoban kardeşi İğneci Baba’nın dükkanına girer duvara mendili asar, kerameti ortadadır.
O sırada bir kadın ayak ölçüsünü aldırmak üzere dükkana girer, ayağını uzatırken topukları, bilekleri görünür…
Çoban kardeşin nâhak nazarı karşısında mendilden süt ya da buz şıpır şıpır damlamaya başlar, kerametin esamesi kalmaz…
İğneci Baba kardeşine nazikçe “esas hizmet dağda halvetle değil insanlar içinde celvetle yapılabilir, keramet budur” der…
Evet sosyal hayatta hem nefis mucadelesi, hem hizmet gerçekten zordur…
Üstad Bediüzzaman da şahsi kemalâtına ağırlık vermek için Erek Dağı’na, bir nevi halvete çekilir fakat kader müsaade etmez ve sürgün ile celvete mecbur edilir…
Kendisine sürgün ile zorla celvet içerisinde halvet yaşatılır…
Elhamdülillah kader Üstad Bediüzzaman’ı istediği noktaya cebren getirmiştir…
Aslında bugünlerde celvet içerisinde halvet yaşayan bir diğer insan ise Hocaefendi’dir…
Hocaefendi insanlar içerisinde olma, hizmet gereğinden ötürü yalnızlığı, halveti, insanlardan uzak kalmayı esas alan Halvetilik yerine bizim yolumuzun Celvetilik olduğunu ifade eder…
İnsanlar içerisinde insanlardan bir insan olup, nefisle mücadeleye girişme ve insanlar içinde insanlığa hizmet etme, yolumuz budur…
Sevgili okurlar aslında Ramazan ayı boyunca yayınlanacak olan bir diziyi TRT’de gördüm ve hoşuma gitti, onun için bu makaleyi sizlerle paylaşma gereği duydum…
Dizinin adı Aziz Mahmud Hüdayi: Aşkın Yolculuğu, Bursa’da yaşamış olan Üftade Hazretleri ile talebesi Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri’nin hayatından kesitler sunuyor, izlemenizi tavsiye ederim…
Aziz Mahmut Hüdayi Celvetilik’in kurucusu sayılıyor…
Halvetilik ve Celvetilik yukarıdaki sebeplerden ötürü geçmişten beri ilgimi çekiyordu…
Biraz irdeledim ve okuduklarımın bir kısmını malumatınız olmalı düşüncesiyle sizlerle paylaşmak istiyorum;
Tasavvufta ilk dönemlerde bir meşrep ve makam adı olan halvet ve celvet, daha sonra birer tarikat adı olarak kullanılmaya başlanmış.
Halvetilik;
Cehri zikir adı verilen ve ilahi isimlerin yüksek sesle tekrar edilmesi anlamına gelen zikir yöntemini kullanan bir tarîkattır.
Tarikat 14. yüzyılda yaşamış olan Ömer el-Halvetî’ye nisbet edilir.
Pîr Ömer Halvetî’nin bir ağaç kovuğunda uzun süre “halvet” çıkarması ve ardından gelen müridlerin de tenhada kalmayı tercih etmeleri üzerine tarikat bu isimle anılmaya başlamış.
Halvet gönlünden Allah’tan gayrısını uzaklaştırmak ya da Allah’tan gayrısından uzaklaşarak Allah’a yaklaşmak üzere yalnız kalmak anlamında kullanılıyor.
Halvetilik’nin en yaygın kolu Şâbânîlik koludur ki, Kastamonu Taşköprü doğumlu Şeyh Şâban-ı Veli hazretleri Halvetî-Şâbânî yolunun pîridir…
Cerrahiyye, Uşşakiye, Mısriyye Halvetilik menşelidir…
Halvetiyye’de seyrüsülûk yedi isimle (lâ ilâhe illallah, Allah, hû, hakk, hay, kayyûm, kahhâr) yapılır.
Tarikatın esasını kelime-i tevhid zikri, açık ve gizli yedi isimle meşgul olma, vekayi ilmiyle kalbi tasfiye ve tabirle te’vil şeklinde özetlerler…
Tarikatta müridin her gün tek başına okuduğu zikirler, dualar ve virdler vardır.
Halvetiyye bilhassa Osmanlının sonra İslâm dünyasının en yaygın tarikatı olmuş ve kendinden yüzlerce kol ortaya çıkmıştır.
Celvetilik;
Bayramiyye’nin yan kollarından birisi olarak Hacı Bayram-ı Veli’nin müridlerinden “Akbıyık Sultan” tarafından Bursa’da Celvetîyye-î Bayramîyye Tarikâtı adı altında kurulmuştur.
Bu tarikât, daha sonraları ise Üftâde talebesi Aziz Mahmud Hüdayi tarafından Celvetîyye Tarikâtı adı altında yeniden yapılandırılmıştır.
Bazı müellifler Celvetiyye’nin İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin devrinde “hilâl”, Üftâde zamanında “ay”, Hüdâyî döneminde “dolunay” durumunda bulunduğunu ifade ederler…
Celvet; Kelime olarak halka karışmak, halkla birlikte olmak anlamına gelmektedir.
Celvetîler halkla beraber olmanın çok daha hayırlı olduğunu düşünürler.
Celvet ruhun olgunluğuna kanıttır.
Halvet, celvetin bütünleyicisidir. “Celvet” “beka” mertebesinin bir ifadesi olurken “Halvet” de “fena” mertebesinin bir ifadesidir.
Celvetîye’de ilk ve en mühim zikir Kelime-i Tevhid’tir. Yani; “Lâ ilahe illallah”
Celvetîye’de de ikinci zikir Esma-i Seb’a’dır Allah’ın yedi ismini sırayla söylemektir. Sıra şöyledir; Lailaheilaallah, Allah, Hû, Hakk, Hayy, Kayyum, Kahhar.
Halveti ve Celvetilerin zikir sıralaması aynıdır…
Bu yedi isim nefsin yedi mertebesine karşılıktır.
Aziz Mahmut Hüdayi’nin sistem ve öğretisi zikri ilahi ile nefis mertebelerine tesir, oradan sürekli mücahede ve riyazatla kalp, ruh ve sırrın inkişafı, neticede marifet ve en son hakikate ulaşmayı hedefler…
Salik neticede vacib-ül vücudu tanır ve ona ulaşır…
Evet Üstad Bediüzzaman’a göre maalesef sonradan değişip başkalaşan bozulan tarikatlar devrin ihtiyacına karşılık vermeyebilir, O’na göre zaman tarikat değil hakikat zamanıdır…
Evet maalesef zamanla bozulan ve ehlinin elinden çıkan tarikatlar bir kısım vartalarla karşı karşıya kalmıştır…
Düşünsenize günümüz Türkiye’sinde güya tarikat ehli olmak üzerinden akçe devşiren bir sürü maskara var…
Oysa Tarikatler en basitinden Halvetilik ve Celvetilik’in gelişimine, sistematiğine, geliştirdiği eğitim sistemine, toplumdaki karşılığına, tekkelerine, tarihçelerine bakıldığında birilerinin dediği gibi “boş” değildir, tam olarak sistemli manada insan-ı kamil olma yolunda ilerlemeyi temin eden gelişmiş mekteplerdir…
Tarikatlarda her şeyin bir usul ve adabı vardır…
Bugün ulu orta laf edip tarikat ve cemaatlere durmadan saydıranlar, Tarikatlerin ortaya koyduğu sistem ve sistematiğin yüzde birini insanlık için ortaya koyamazlar…
Tabii ki makaledeki konum bunları irdelemek değil…
Belki başka bir zaman sizlerle bu mesele üzerinde yoğunlaşabiliriz…
Şimdi gelin biz şahsi hayatımızda “Halvet” yolunu seçerek derinlerden derine inelim, sosyal hayatımızda ise “Celvet” yolunu seçerek yetmiş iki millet içerisinde gezip, insanlığa hizmet edelim…
Rabbimiz bize hem şeriat, hem tarikat, hem marifet, hem hakikat yolunda ilerlemeyi nasip etsin…
Bu vesileyle Ramazan ayınızı tebrik ediyor ve rahmet ile mağfiretini cümlemiz için Rabbimden diliyor ve dileniyorum…
@mansurturgut