“Ailesi istemedi” gibi bir söylenti dolaşıyor ortalıkta… Bu doğru değil. Herkesten çok eşi Reyhan İnandı istiyor raporun açıklanmasını. Madem yayınlanmayacaktı, madem savcılığa suç duyurusu yapılmayacaktı baronun İnandı ve ailesiyle görüşmesinin amacı neydi?
Eğitimci Orhan İnandı‘yı hatırlarsınız. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’ten kaçırılarak Türkiye’ye getirildi. Ankara’da işkence gördü. Kolu kırılmış, eli şişmiş haldeki fotoğrafları marifetmiş gibi tüm dünyaya sergilendi. Korkunç bir olaydı.Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, o dönemde medyada çok gündeme gelen, bu ‘göstere göstere işkence’ olayından sonra harekete geçti ve halen Sincan’da tutuklu olan İnandı’ya yapılan işkenceyi raporlaştırmak için kendisiyle birkaç kez görüştü.
Ancak aradan neredeyse üç yıl geçmesine rağmen rapor yayınlanmadı. Hatta ortada bir rapor olup olmadığı ya da böyle bir raporun yazılıp yazılmadığı da belli değil. “Raporun açıklanmasını ailesi istemedi” gibi bir söylenti dolaşıyor ortalıkta… Ama bu doğru değil.
Orhan İnandı’nın eşi Reyhan İnandı ile yakından görüşüyorum. İşkence raporunun yayınlanmasını herkesten çok eşi istiyor. Barodan hiç kimseye “Rapor yayınlanmasın” diye bir talebi kesinlikle yok. Orhan İnandı’nın kendisinin ve avukatının da böyle bir talimatı ya da talebi de yok. Zaten İnandı mahkemede gördüğü işkenceyi anlattı. Resmi avukatı da belgelendirdi. “Raporu yönetim kurulu onaylamadı” diye bir gerekçe de sunulmadı aileye.Tüm bu olanlara rağmen rapor neden yayınlanmaz? Madem yayınlanmayacaktı, madem savcılığa suç duyurusu yapılmayacaktı hem kendisiyle hem ailesiyle görüşülmesinin amacı neydi?
İNSAN HAKLARI MERKEZİ NASIL PASİFLEŞTİ?
Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, Diyarbakır Barosu’ndan sonra insan hakları konusunda en iyi mücadele eden kurumdu. Ancak 1,5 yıldır etkisini kaybetti. Sesi soluğu çıkmıyor.Merkez ilk kurulduğunda (Ekim 2019) ekip çok güçlüydü. Rıza Türmen, Kerem Altıparmak gibi yılların deneyimli hukukçuları işin başındaydı. Ve bir yönerge hazırlamışlardı. İlk defa bir baronun bir merkezinin yönergesi vardı. ‘Anayasa’sı olan bir kuruldu, biraz daha kurumsaldı ve bağımsız bir tavrı da vardı. Açıkçası etkili bir iş yapıyorlardı. Ama kurulduktan kısa bir süre sonra merkez etkisini kaybetti ya da bir müdahale ile kaybettirildi.
Oysa baroların İnsan Hakları Merkezi’nin asli bir görevi var.Bir işkence iddiası olduğunda insanların ulaşabileceği aktif bir merkez olması önemli.Mağdurlar merkeze başvurduğunda gözaltı merkezlerinde, kollukta, cezaevinde, her nerede kötü muamele varsa bunun raporlanması, savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerek. Son aşama olarak işkence raporlarının yayınlanması da önemli. Bunların yapılmaması işkencecileri cesaretlendiriyor.
Peki Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi neden bu kadar pasifleşti?
Kuruluşunun üzerinden çok geçmeden nasıl bu kadar etkisizleştirildi?
Hatırlayanlar olacaktır, 17 Ocak 2022’de Gülen cemaati soruşturmaları kapsamında ikisi avukat, biri mühendis üç kişiye Ankara TEM’de işkence yapıldı. İşkence gören avukatlardan H.Y.’nin annesi R.Y. ve babası H.Y ile ben de görüşmüş, olayı kamuoyuna duyurmuştum. Aile baroya da başvurdu ve İnsan Hakları Merkezi’nden birkaç avukat işkence gören meslektaşlarıyla, mühendisle görüştüler ve bir rapor hazırladılar.
Gerçekten korkunç şeyler yaşanmıştı. H.Y.’ye “buzla cinsel işkence” yapıldığını biliyorum. Bizzat olayı annesi R.Y.’den dinledim. Bu raporu Ankara Barosu yayınlamadı ve kriz çıktı. 5 avukat barodan istifa etti. O zaman Ankara Barosu’nun başkanı olan Kemal Koranel, raporda yazan “cop, çırılçıplak soyma, şişe işkencesi” gibi ifadeleri değiştirmek istediği ve avukatlar kabul etmediği için kriz çıktığı iddia edilmişti.Bir de Ankara Barosu o ara seçim arifesindeydi. Raporun yayınlanıp yayınlanmaması meselesi, başkan adayları arasındaki seçim kavgası olarak yansıtıldı ve nihayetinde merkez pasifize edildi.
Daha sonra Kemal Koranel “Hata yaptım” diyerek istifa etti. Baro seçimlerinde ‘bundan sonra işkence raporları yayınlanacak’ diye karar alındı. Yeni başkan Mustafa Köroğlu, Koraner döneminde yayınlanmayan, krize sebep olan raporla birlikte toplam 9 raporu geçen yıl ocak ayında yayınladı.
Ancak aralarında Orhan İnandı işkence raporu yoktu.
Çünkü büyük ihtimalle böyle bir rapor hiç yazılmadı.
Eğer yazıldıysa kriz çıktığı dönemde bu işkence raporunun da yayınlanmaması neden gündeme getirilmedi? Yoksa birileri ‘aman şimdi bir de bu rapor konuşulmasın’ diye üzerini mi kapattı?
Raporun hazırlanması için Orhan İnandı ile görüşmeye o dönemde baronun İnsan Hakları Merkezi’nde görev yapan ve daha sonra istifa eden avukatlardan birinin tek başına gittiği biliniyor. Baro normalde mağdurla görüşmesi için 2 avukat görevlendiriyor. Amaç, böyle önemli işkence iddiası olan, basına yansıyan dosyalarda kolluğun görüştürme yaptırmamasını, herhangi bir zorluk çıkarmasını engellemek. Ayrıca sadece bir avukatın tuttuğu tutanak sağlıklı olmayabiliyor, zayıf kalıyor. İki avukatın olaya şahit olması isteniyor. Ama Orhan İnandı olayında nedense sadece bir avukat görevlendirildi.Başka dosyada “rapor yayınlanmıyor” diye ortalığı ayağa kaldırıp barodan istifa edenlerin Orhan İnandı’nın işkence raporunda da aynı şeyi yapması gerekmez miydi? Ama rapor yok ortada. Peki amaç ne?
İki iddia var;
Birincisi, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin işlevini yitirmesini sağlamak, pasifize etmek. Hatta bu ‘görev’ için paraların alındığı iddia ediliyor.
İkincisi ise kollukla işbirliği yapıldığı.
Geçen hafta yapılan son divan kurulu toplantısında Orhan İnandı raporunun akıbeti tekrar gündeme getirildi. Rapor ne zaman yayınlanır belirsiz.
Umarım Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi bir işkencenin gizlemesinde suç ortağı olmaktan vazgeçer. İşkence gören ve sesini çıkaramayan daha birçok insan varken…
Son olarak KHK’lılara küçük bir uyarıda bulunayım;
Sosyal medyada insan hakları savunucusu gibi görünüp KHK’lı müvekkil toplamaya çalışan, ‘F.TÖ borsası’nın içinde olan, askeri öğrencileri ‘itirafçılığa’ yönlendiren avukatlar var.
Ankesör’den gözaltılar yapıldığında “Yaşasın bana şimdi bir sürü iş gelecek” diye sevinenler, “Benim emniyettekilerle aram iyi, 100-150 bin verirsen seni hemen çıkarırım.” diye para alanlar… Aman dikkat.SEVİNÇ ÖZARSLAN/KRONOS