Jürili mahkemelerdeki yemin faslını filmlerde çokça görmüşsünüzdür. İngiliz mahkemelerinde tanıklar şöyle yemin eder: “I swear by Almighty God that the evidence I shall give shall be the truth, the whole truth, and nothing but the truth.”
Meali: “Gerçeği, gerçeğin tamamını ve yalnızca gerçeği anlatacağıma yemin ederim.”
Dikkat edilirse, ‘truth’ (gerçek) kelimesi üç kere geçer. “Neden acaba” diye düşündünüz mü hiç?
Şundan: Gerçeği anlatacak, hiçbir detayı saklamayacaksın. Kendi doğrunu değil bildiğin ya da tanık olduğun olayın tamamını anlatacaksın. Değilse (yalan söylemiş) adaleti yanıltmış olursun. “Gerçek dışı bir şey söylemedim!” diyemez, eksik anlatamazsın. Hükmü yargı verir, sen gördüğünü tastamam anlatmakla sorumlusun.
***
Gazetecilikte ‘5N1K’ ile kodlanan soruların cevabı (ne, nasıl, nerede, neden, ne zaman, kim) bizim mesleğin olmasa olmazıdır fakat “gerçeğin tamamı” değildir. Bilgileri teyit edeceksin, taraflardan görüş alacaksın. Arşive başvuracaksın. Cevap hakkını gözeteceksin ve yorumu kamuoyuna bırakacaksın. Dosyayı kapatmayacak, fikri takiple sürdüreceksin.
Bu bir ütopya değil, dünyada belli başlı medya organlarında titizlikle yapılıyor bu.
***
Şimdi alın bu anahtarı, Türkiye’de Türkçe yazılmış haberlere uygulayın. Birkaç dosya sonra pes edersiniz. Son, “jakuzili başkanlık katı” haberi böyle bir haberdir mesela.
Ekrem İmamoğlu’nun kampanya direktörü Necati Özkan, Medyascope yayınında AKP’den CHP’ye geçen Sancaktepe Belediyesi binasında gördüklerini şöyle anlattı: “Yeni başkanı kutlamak için belediyeye gittim. Başkanlık katı 6 bin metrekare, dinlenme odaları, jakuzi, yemek odası, 200 metrekare mutfak. Bu nasıl olabilir?”
32 dakikalık yayındaki bu cümleler, aynı jakuzi fotoğrafı ile pek çok mecrada yayımlandı.
Bunun üzerine önceki AKP’li başkan Şeyma Döğücü meydan okudu: “Necati Özkan, jakuzi olduğunu ispatlamazsan senden aşağı insan yok.”
Yeni seçilen başkan Alper Yeğin ise şu mesajı paylaştı: “Şeyma Döğücü döneminde başkanlık katında herhangi bir tadilat işlemi yapılmamış, (ondan) önceki başkan lüks bir banyo tasarlamıştır. Jakuzi meselesi (bunun yanında) çok değersiz kalır.”
Necati Özkan ise “bir kelime üstünde tepinmeyin” diyerek iddiasını sürdürdü: “Benim ‘jakuzi’ diye tarif ettiğim kocaman banyo teşkilatı.”
***
Öncelikle Necati Özkan’a teşekkür ederim. Anglo-Sakson hukukuna tabi mahkemelerdeki yemin metni ile basın etiği arasındaki paralelliklere dair nicedir düşündüğüm bu yazıyı kaleme almama vesile oldu. Anglo-Sakson hukukunda şahane bir usül vardır mesela; iddia makamı suçlamalarında ne kadar haklı olursa olsun, çürütülen tek delille dava düşer. (bkz. O.J. Simpson davası)
Onun için savcılar aylar süren bir hazırlıkla çıkar duruşmaya. Tüm kanıtların üstünden geçilir, zayıf olanlar elenir, vs.
***
Necati Özkan, başkanlık katındaki konforu anlatırken üç mühim hata yaptı:
-İddiasını destekleyecek belge/fotoğraf koymadı.
-Olmayan ‘jakuziyi’ ekledi.
-Tadilat, Şeyma Döğücü’den önceki başkan döneminde yapılmış. Bunu söylemedi.
***
Sadece onun anlatımına güvenip yürüyen medya da çuvalladı:
-Temsili jakuzi fotoğrafı ‘gerçekmiş’ gibi dolaşıma girdi.
-Bir muhabir yollayıp başkanlık katını gösterme gereği duyan olmadı.
-İddia, önceki yönetime sorulmadı.
***
CHP, 31 Mart’ta yerelde iktidara geldi. Ülkenin gayrı safi milli hasılasının büyük çoğunluğuna sahip kentleri yönetecek. Bu belediyeler, kamu ihalelerinde mühim pay sahibi. “Zafer sarhoşluğu” diyebileceğimiz bir anlatımla Sancaktepe’de bir çuval inciri berbat ettiler. Seçimden önce de “vergiden kaçınmak için” İstanbul il binası için ödenen kayıt dışı 15.5 milyon TL’yi açıklayamamışlardı.
***
Ne kandil kutlaması, ne kameralar önünde dua merasimi, ne masada yan yana duran “Kur’an ve Nutuk”, ne de tabelalara eklenen ‘TC’ ifadesi… Umarım ve dilerim, jakuzi ile gölgelenen belediyecilik, düzgün ve halk yararına işler.