Geçen hafta yayınlanan ilk yazımın altına yazılan yorumları okudum. O yorumları yazan, okuyan, katkı sağlayan herkese teşekkür ederim.
Şöyle düşündüm; bu yazımı da yayınlayayım belki 3-4 yazı olarak olarak devam edeceğini söylediğim seriye bir hafta ara verir, yorumlar hakkındaki düşüncelerimi bir yazı yazarak arz ederim. Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum.
En son şunu yazmıştım: Kötülük problemini çözme adına gerek felsefi gerekse dini/kelami düzlemde getirilen izahları dört ayrı kategoride değerlendirmek mümkün.
Şöyle ki:
- Tanrı ile varlık arasında ilişkiyi kesmek.
- Tanrının yokluğuna delil olarak kullanmak.
- Tanrının yetkinlik sıfatıyla uyum içinde çözmek.
- Tanrının sıfatlarının izahına farklı yaklaşımlar getirmek.
Tek tek ve kısaca ele alacak olursak:
1- Tanrı ile varlık arasında ilişkiyi kesmek
Antik dönem Yunan filozoflarından ve milattan önce 341-270 yılları arasında yaşamış olan Epikürüs/Epikür ve onun önderliğini yaptığı bir grup filozofa göre bu alemi Tanrı yaratmamıştır, ihtiyacı da yoktur. Dolayısıyla kötülüklerin Tanrı ile ilişkisi hakkında konuşmanın da bir anlamı yoktur.
2- Tanrının yokluğuna delil olarak kullanmak
7 Mayıs 1711-25 Ağustos 1776 arasında yaşamış İskoçyalı filozof David Hume’a göre, Tanrı, mutlak iyi ve mutlak kudretlidir. Şu halde kötülüğün olmaması gerekir. Ama hakim öğreti ve yaşadığımız gerçekler Tanrı iyi olsa da kötülüklerin varlığı inkar kabul etmez bir gerçektir. Bu ise Tanrı’nın kötülüğü kaldırmaya gücü yetmediğini gösterir. Eğer ‘Tanrı, mutlak kudret sahibidir’ diyor ve kötülüğün de varlığını inkar edemiyorsanız Tanrı’nın kötülüğü isteyen mutlak iyi bir varlık olmadığını söylemek zorundasınız.
3- Tanrının yetkinlik sıfatıyla uyum içinde çözmek
Platon, St. Augustine ve İslam filozoflarından da İbni Sina ve İmam Gazzali gibi insanların seslendirdiği düşüncelere göre mutlak anlamda kötülük yoktur. En iyi olanın fiilleri de iyidir. O dış görüşünü itibariyle kötü görünen şeylerden hayırlar murat etmiştir. Çünkü kötülüğün varlığı iyiliğin yokluğu anlamına gelmez.
Tanrı kötülüğü istemediğini kutsal kitaplarında açıkça bildirir. Bu kötülüğün amaç olmadığını gösterir. Ayrıca bu, “Daha iyisini yapabilirdi!” demek de değildir. En iyisi budur. Kötülüğün varlığında bizim bilmediğimiz hikmetler de gizlidir. Ateş’in varlığını düşünün. Ateşi sobada ısınmak için de kullanabiliriz, kötü amaçlı yangın çıkartmak için de. Kötü amaçla evi yakılan ya da dikkatsizlik sonucu evi yanan bir insan burada “Ateş kötüdür!” diyemez. Ateş zatında iyidir, onu kötü yapan kullanan kişinin amacıdır.
Burada “Allah neden o kötü amaçla ateşi kullanan insana müdahale etmiyor?” sorusu sorulabilir. O zaman özgür iradenin, bu dünyanın imtihan meydanı olmasının, cennet ve cehennemin varlığının bir anlamı kalmazdı. Bu açıdan şunu demek yanlış olmaz; insanın gerçekten özgür olabilmesi için kötülüğün varlığı şarttır. Yoksa insan robot olur, melekler misali kendisine yüklenen programa göre sadece iyilikler yapan birey olurdu.
4- Tanrının sıfatlarının izahına farklı yaklaşımlar getirmek
David Hume’dan hareketle izaha çalıştığımız ikinci maddedeki bilgi, güç, irade ve şefkat/iyi sıfatlarına farklı yaklaşarak izah getiren bir teoridir bu. Buna göre Tanrı mutlak güç ve irade sahibidir ama O, gücünü insanların özgürlüğü lehine sınırlandırmıştır. O özgürlüğe halel verecek ölçüde insanları bir şeyler yapmaya zorlamamaktadır. Zaten söz konusu bu zorlamama insanlara vermiş olduğu özgürlüğün temel dayanağıdır.
Bu dördüncü başlık altında düşünceler üreten genelde kelamcılardır. İslam kelamcıları bu meseleye insanın özgürlüğü ve fiili/eylemi açısından bakmışlar ve bütün izahlarını bu ana eksen üzerine kurmuşlardır ama kendi içlerinde ayrılmışlardır.