Siyaset bilimci Mümtaz-er Türköne: “Çok uzun süren otokratik bir iktidar döneminin sonuna yaklaştık. Önümüzde iktidarın el değiştireceği, beraberinde birçok şeyin değişeceği bir geçiş dönemi bizi bekliyor. Özgür Özel’in müzakereci-yapıcı üslubu tek başına ülke için peşin bir kazanç niteliği taşıyor.”
AKP kan kaybediyor. MHP ile ittifak yolculuğunda giderek oy kaybetmeye başlayan AKP’de önce cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tur, peşinden de yerel seçimlerde ikinci parti konumuna düşme şoku yaşanıyor. Bundan sonra partinin nasıl bir akıbet yaşayacağı merak edilirken, siyaset bilimci-yazar Mümtaz’er Türköne, “Çok uzun süren otokratik bir iktidar döneminin sonuna yaklaştık. Önümüzde iktidarın el değiştireceği, beraberinde birçok şeyin değişeceği bir geçiş dönemi bizi bekliyor” yorumunu yaptı.
“En az sancı ve kayıpla bu dönemin geçilmesi konusunda ortak bir anlayışa ihtiyacımız var” diyen Türköne, CHP lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapacağı görüşmeye “Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir” çıkışında bulunan Kılıçdaroğlu’nun sözlerini hatırlattı.Ancak Türköne, Kılıçdaroğlu’yla hem fikir değil: “Kazananı olmayan bir savaşa, ‘müzakere edilmez, mücadele edilir’ diye gözü kapalı girmek akla ve sağduyuya aykırı. Taç giyen baş akıllanıyor. Özgür Özel’in müzakereci-yapıcı üslubu tek başına ülke için peşin bir kazanç niteliği taşıyor.”
‘OTOKRATİK İKTİDAR DÖNEMİNİN SONUNA YAKLAŞTIK’
Mümtaz’er Türköne’nin Turkish Post‘ta yayımlanan yazısının ilgili kısmı şöyle:
“Mücadele mi müzakere mi?” ikilemi “ya hep ya hiç” mantığına dayanıyor. Parlamenter sisteme geçişi savunan Altılı Masa’nın, geçen sene mayıs ayında sistem değişikliğine dair bir takvim açıklamaması demek ki bu mantığa dayanıyormuş: Sistemi mevcut otokratik yapısıyla devralıp ortalığı savaş alanına çevirmek. Halbuki Fransız İhtilali’nden ilham alan koskoca siyasî tarih bize “ya hep ya hiç” mantığının maliyetinin çok ağır olduğunu anlatıyor. Savaş, siyasetin şiddet araçlarıyla devamıdır, ancak siyaset savaş değildir. Salt savaştan, yani mücadeleden ibaret ve müzakereye yer vermeyen bir siyaset etrafa terör saçar: Kimsenin erdemi ve yapıcı yetenekleri devreye girip sorunları çözemez.
Çok uzun süren otokratik bir iktidar döneminin sonuna yaklaştık. Önümüzde iktidarın el değiştireceği, beraberinde birçok şeyin değişeceği bir geçiş dönemi bizi bekliyor. En az sancı ve kayıpla bu dönemin geçilmesi konusunda ortak bir anlayışa ihtiyacımız var. Kazananı olmayan bir savaşa, “müzakere edilmez, mücadele edilir” diye gözü kapalı girmek akla ve sağduyuya aykırı. Taç giyen baş akıllanıyor. Özgür Özel’in müzakereci-yapıcı üslubu tek başına ülke için peşin bir kazanç niteliği taşıyor.
Bir de iyi niyetle ve umutla yaklaşalım. İktidar kanadının dikkatleri ekonomik krizden maliyetsiz gündemlere kaydırmak adına piyasaya sürdüğü “Yeni Anayasa Gündemi”, mücadele yerine müzakerenin zeminine dönüşebilir. Baksanıza Saray’ın baş hukukçusu Mehmet Uçum daha özgürlükçü bir anayasadan bahsediyor: “Kişinin her türlü hak ve özgürlüklerinin eksiksiz yer aldığı, yeni kuşak hak ve özgürlük alanlarının tanımlandığı, hak ve özgürlüklerin esas, sınırlamaların istisna olduğu” özgürlükçü bir anayasayı müzakere ederken, Osman Kavala’nın, Can Atalay’ın mevcut anayasanın amir hükümlerine rağmen özgürlüğünden neden mahrum bırakıldığını “müzakere” etmek faydalı sonuçlar doğurabilir. Demem o ki, Özgür Özel’in tercih ettiği müzakere yöntemi, iktidarın el değiştireceği bu geçiş dönemini daha az sarsıntı ile atlatmamızı sağlayabilir.“Müzakere mi mücadele mi?” ikileminin tarihin bize öğrettiği çözümü basit: Müzakereyi tüketmeden, mücadeleye girişmemek. Öfkeyle ve intikam duygusu ile ayağa kalkan, yerine büyük zararla oturur.”