Kayyım irade gaspıdır,
Kayyım adaletsizliktir, hukuksuzluktur, ahlaksızlıktır.
Seçilmiş Belediye başkanını tutukluyor, Belediye’yi de güpegündüz işgal ediyor, Saray rejimi!
Diplomasız bir herif, yanında beyin özürlüsü bir ırkçı ve Mao hayranı ortağıyla, üç ayaklı rejim icat etti, zulmüne devam ediyor.
Van’da gasp girişiminde bulundular olmadı, şimdi Hakkari’deki halkın iradesine el uzattı, hırsız ve arsızlar.
Aslında, topyekûn ülke kayyım gaspında.
Milletin iradesi ipotek altında.
Bu öfke ve nefret nedendir?
Memlekette empati, şefkat, sevgi, saygı kültürünü bitirdiler.
Öfke hariç bütün hisleri alınmış bu ilkesizlerin ve ülküsüzlerin.
Dün ‘helalleşme’ samimiyetsizliği, bugün ‘yumuşama’ münafıklığı.
Avrupalıların çiftçileri kadar, halkın oyuyla seçilmiş Milletvekilleri ve Belediye Başkanları irade gaspına karşı, protesto hakları yok.
Fransız ve İspanyol çiftçi traktör şoförleri, Bask bölgesinden Katalonya’ya kadar uzanan iki ülke arasındaki yolları kapatıyor, eylemiyle trafiği felç ediyor, kimsenin gıkı çıkmıyor.
Milli irade gaspına karşı anayasal hakkını savunan milletin seçilmiş vekilleri, polisin saldırısına maruz kalıyor.
Adalet Saray’ları, polis ablukası altında.
Yargıç hırkasına bürünenler ve üniformalılar canavarlaşmış adeta…
Sadece seçilmişlere değil bu zulüm. Taraftarı olmayan herkese…
Yaşlılar, anneler, yavrular, masumlar; bırakın adaleti, koca koca sırtlanların hedefinde…
Genç kızlar, iffetli analar ve hanımlar, ahlaksız ve haysiyetsizlerin postalları ve paletleri altında. Geçen gün bir anne feryat ederek, gözaltına alınan kızının “çıplak arama”ya maruz kaldığını söylüyor.
Aslına bakılırsa, sadece ‘Hukuk Siyasete köpek’ olmamış, ‘Pavyon fedaisi’ Saray beslemeli yargıçları, polisler adeta rejimin sırtlanları gibi.
Kendi Adalet, adalet diyerek gelenler, çanına ot tıkadılar adalete dair ne varsa, mumla aranır oldu hukuk…
Adalet saraylarında adaletin kırıntısı yok.
Emniyet merkezlerinde emniyetin izi yok.
Bırak emniyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bile terör estiriyor, Saray’ın şakşakçıları. Milletin iradesinin tecelli ettiği Meclis’te bile, muktedirler sırtlanlar gibi saldırıyor. Aynı sıraları paylaştıkları bayan Milletvekiline ağza alınmayacak sözler sarf ediyor, saldırıyorlar iktidarın kire, pasa, hırsızlığa ve arsızlığa gırtlağına kadar batmış dünün sözde mağdurları…
Polisler, soykırım operasyonlarıyla kadınların başını ve boynunu eğdirerek, ülkeye korku mesajını pompalamaya çalışıyor arsız rejimin paralı çeteleri.
Hiç şüphesiz, safderun kitleleri avlamak için dillere dolanan anlatımlardı, Dicle kenarı anlatımları…Maalesef Dicle kenarında kuzu postuna bürünmüş kurtlar, çakallar ve sırtlanlar, insanlara rahat vermiyor, her gün bir cinayet işliyor. Üstüne de diş kirasını istiyor.
HZ. ÖMER’İN NUŞİREVAN’A MESAJI
‘Dicle Nehri’nin kenarında, bir kurt kuzuyu kaparsa, Allah’ın adaleti gelir, onu Ömer’den sorar” diyen koca halifenin hassasiyetini anlatan bilinen bir hadiseyle yazımı tamamlayayım:
Halife Hz. Ömer döneminde, Şam Valisi Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.
Caminin etrafındaki arsaları kamulaştırır.
Herkes arsasının bedelini alır, ancak Şamlı Yahudi, camiye bitişik arsasını satmak istemez.
Değerin üstünde fiyat verilse de rıza göstermez.
Bunun üzerine vali, bedelini ödeyerek, arsaya el koyar.
Yahudi, komşusu olan Müslüman’a derdini anlatarak; ‘Bana zulmedildi’ der.
Müslümansa, Medine’ye gitmesini ve derdini halifeye anlatmasını tavsiye eder.
Arsa sahibi, Medine’nin yolunu tutar.
Yorucu yolculuktan sonra nihayet Medine’ye ulaşır.
Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir ağacın gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler.
Yahudi, Hz. Ömer’in yanına gider.
Selam verip, derdini anlatır.
Halife, adamı dinler, sonra da bir deri parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.”
Kısa ve öz bir cümle. Ama muhteva derin…
Anlamı, kitaplara sığacak kadar zengin…
Yahudi yazıyı alıp ayrılır.
Ama yolda; “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşamı, ihtişam ve debdebesi nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde…Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı?” diye söylenir kendi kendine.
Sonuç alınamayacağını düşünerek, valiye gitmek de istemez.
Ama sonunda gitmeye karar verir. Valinin huzuruna çıkar ve yazıyı uzatır. Vali, bu kısa cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir.
Uzun süre başını kaldıramaz. Sonra telaşla, ‘Arsanız size geri verilmiştir’ der. Yahudi, hayret eder. Şaşırır. Adeta derdini unutur… Merak içinde, neden bu kadar sararıp, telaşlandığını sorar.
Şam Valisi Hz. Sad, ‘Bak der, sana işin sırrını anlatayım’: İslam’dan önce Hz. Ömer’le, İran’a ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla develerimize el koydu. Kalabalık bir çeteydi, bir şey yapamadık.
Üzgün bir şekilde, konakladığımız yere döndük. Hanın sahibine sıkıntımızı anlattık. Hancı iyi ve yardımsever biriydi. ‘Gidip krala durumunuzu anlatın, o adil biri, mutlaka size yardım eder’ tavsiyesinde bulundu. Bunun üzerine, huzura çıkıp, şikâyetimizi bir mütercimle Kral’a ilettik. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra, her birimize birer kese altın verdi, olayı inceleteceğini söyledi.
Doğrusu biz de hancı da sonuçtan memnun olmamıştık.
Hancı ‘burada bir hata’ var, gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım’ dedi. Huzura yeniden çıktık. Durumu yeniden detaylı şekilde anlattı hancı. Bu defa Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi. Bir gün önceki mütercimi çağırttı, azarladı. Akşama kadar develerimizin de geri geleceğini söyledi. Ancak şehri terk ederken biriniz doğu, diğeriniz ise batı kapısından çıkın talimatı verdi.
Akşam 200 devemiz kapıya geldi. İşin sırrını tecrübeli hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı: Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir.
Bunlar bir çete kurarak, garibanların mallarına el koyuyorlar.
İlk gittiğinizde, mütercim kralın oğlu ve veziri korumak adına, Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Ben gerçek durumu anlatınca Nuşirevan oyunu anladı. Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım.
Çıkışta iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.
Halk toplanmış seyrediyordu. Kim bunlar? Suçları ne, diye sordum. Dediler ki, biri Nuşirevan’ın oğlu diğeri ise veziridir.
Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Kral da ceza olarak, ikisini de ipe götürdü.
Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişi ipteydi.
İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bu adaleti hatırlatıyor.
Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor.
Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?Nice gaddar geldi geçti bu handan, seni de öğütür bu değirmen, bila şüphe vesselam…
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au