KHK’lı ihraç müfettiş: “Omuzlarımdan aşağı basıyorlardı, komanda dansı dedikleri şeyi yaptırıyorlardı. Boğazımı nefessiz kalana kadar sıkıyorlardı. Kaburgalarıma şiddetle vuruyorlardı. Bayılınca su döküp, uyandırıp nezarete götürüyorlardı.”
SEVİNÇ ÖZARSLAN-KRONOSNEWS
Birkaç gün önce bir kurumda müfettiş olarak görev yaparken ihraç edilen bir KHK’lıdan mesaj aldım. 2017’de tutuklandığını, geçen yıl hapisten çıktığını, babasıyla birlikte boya-badana işleri yaptıklarını, kızkardeşinin halen tutuklu olduğunu söylüyordu. Mesajının sonunda da “Yardım edin, ayakta kalalım, hayata tutunalım” diyerek kendilerine destek olmamızı istiyordu.
Adının yazılmasını ve fotoğrafının kullanılmasını istemedi. “Neden? Sizin gibi birçok KHK’lı var.” diye sorunca Şanlıurfa Terörle Mücadele Şubesi’nde 14 gün boyunca işkence gördüğünü ve korktuğunu söyledi. Dosyasını okudum. Gerçekten yapılanlar çok korkunç.Urfa TEM’de birçok insana işkence yapıldığını biliyorum. Daha önce de bazı KHK’lılarla görüşmüş, yapılan insanlık dışı uygulamaları yazmıştım.
EMNİYETLERDE YAPILAN İŞKENCE TÜRLERİ
Aklınıza gelebilecek her şey var. Siyasilerden ve OHAL’den alınan güçle korkunç şeyler yaptılar.
‘Elektrik verme, filistin askısı, kaba dayak, çırılçıplak soyup soğukta bekletme, cinsel taciz, cop-şişe sokma tehditi, üzerlerine işime, tecavüz etme tehditleri ve çamaşırlarını çıkarttırıp tecavüze yeltenme, yalancı infazlar… Her biri zaman aşımı olmayan korkunç suçlar.
Yalancı infaz yöntemi tüyler ürpertici. Gözaltında bulunan kişiler, doktor raporu almak bahanesiyle emniyetten dışarı çıkarılıyor. Boş bir araziye götürülen insanlara burada ‘Seni burada öldüreceğiz, gömeceğiz’ deniyor. Yere yatırıp boş araziye ateş ediliyor ve kişi silah sesinden belli bir süre sağır hale geliyor, vurulduğunu zannediyor. Bazen de kendisine silah veriliyor ve hadi kafana sık deniliyor. İşkencelerden yorulmuş ve her şeyden bıkmış şahıs tetiğe basıyor ama silah boş. Amaçları korkutmak. Sonra adama ‘Seni öldürmedik belki konuşursun diyerek sana bir şans daha veriyoruz’ diye emniyete geri götürülüyor.
IŞİD tarafından canlı canlı yakılan 2 askerin infaz öncesi sakinliğini de bu yalancı infazla açıklamıştı bazı uzmanlar. ‘Daha önce de yakacakmış gibi yapıp öldürmedikleri için yine öyle sanıyor olabilirler’ demişlerdi. IŞİD yöntemi bildiğiniz…
BİR İŞKENCE YÖNTEMİ OLARAK KOMANDO DANSI
KHK’lı müfettiş de benzer şeylere maruz kalmıştı. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı İnsan Hakları İhlallerini İnceleme Bürosu, TBMM İnsan Hakları Komisyonu, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı ve Şanlıurfa 6. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe yazarak yapılan insanlık dışı muameleleri anlatmış.
“Komando dansı” adı verilen işkence türünü ilk defa müfettişin dosyasında okudum.
Haziran 2017’de İstanbul’da cami çıkışında gözaltına alınan müfettiş, TMMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na yazdığı mektupta diyor ki, “Omuzlarımdan aşağı basıyorlardı, komanda dansı (çömelme pozisyonunda atlama şeklinde bir hareket) dedikleri şeyi yaptırıyorlardı. Boğazımı nefessiz kalana kadar sıkıyorlardı. Kaburgalarıma şiddetle vuruyorlardı. Bayılınca su döküp, uyandırıp nezarete götürüyorlardı. 13 gün boyunca bu tarz işkenceler maruz kaldım. Avukatım gelince ‘eğer bir şey söylersen buradan çıkamazsın’ diyerek tehdit ettiler ve korktum, avukatıma bir şey diyemedim. Avukatımla 15 dakika görüştürdüler ve yanımızda durdular, yalnız bırakmadılar. 12 gün önüme kağıt koyup ifaden imzala dediler. Okutturmadan imzalamamı istediler. Korktum ve okumadan imzaladım. Avukatımı çağırıp ona da imzalattılar. 14. gün savcılığa çıkarılıp tutuklandım.”
“SENİ PAKET YAPARIZ, EMNİYET FAİLİ MEÇHULLERLE DOLU”
KHK’lı müfettişe yapılanlar bu kadar değil, ilk andan beri çok zorlu bir süreç geçiriyor:
“Gözaltı kararı gösterilmeden sözlü tehditler altında 1 saat arabada bekletildi. Gözaltı kararı 1 saat sonra çıkartılarak Whatsapp üzerinden görevlilerin telefonuna geldi. bu karardan sonra ev aramasına giderken ‘Eğer adam olup da konuşursan sıkıntı yok. Ama konuşmazsan seni çocuklarının ve eşinin yanında yaka paça kelepçeleyip rezil ederiz’ dediler. Evden çıkarken o dönemde hamile olan eşime ‘Eğer eşin adam olup konuşursa geri döner, aksi takdirde geri dönemez’ diyerek tehdit ettiler.
İstanbul’dan Urfa’ya doğru yola çıkınca yol boyunca tehdit, hakaret ve şantaja devam ettiler. Çocuğunu, eşini göremezsin, evine dönemezsin, bu devlet hepinizi fişledi, şimdi elini ayağını kelepçeler, seni paket yaparız, zaten OHAL var, cezaevleri, emniyet faili meçhullerle dolu gibi tehditler yağdırıyorlardı.
Temmuz 2017’de Urfa Tem Şube nezarethanesine konuldum. Bodrum katta tek kişilik hücrede tutuldum. Akşama doğru nezarethaneden alınıp TEM Şube ikinci katta bulunan, içinde dosya ve klasörlerin olduğu uzun koridoru olan iç içe odalardan geçerek sağda köşede bulunan en son odaya götürdüler ve kapıyı kilitlediler. Bir kolluk görevlisi ‘Biz her şeyi biliyoruz, eğer anlatmazsan ve bizim söylediklerimizi kabul etmezsen senin hakkında MİT raporu var, seni MİT teslim ederiz, canlı çıkamazsın OHAL var, kimse seni kurtarmaz diyerek tehditte bulundu. Daha sonra tekrar nezarete götürüldüm.
“BAŞIMA ÇUVAL GEÇİRİP BODRUMA İNDİRDİLER”
Zannediyorum olaydan iki gün sonra nezarethaneden alınıp yüzümü duvara çevirmemi istediler. Daha sonra birisi beni ensemden yakalayarak elimi arkadan kelepçeledi. Nezarethanenin bulunduğu yerden aşağı indirirlerken aniden kafama çuval geçirdiler. Aşağı indirdikten sonra ellerimi çözüp elbiselerin tümünü zorla çıkardılar. Küfür ederek ellerimi tekrar kelepçelediler. Bir anda tekme ve yumruklarla saldırmaya başladılar. Üç kişilerdi. Birisi konuşuyor, bağırıyor, çağırıyor, küfür ediyordu, diğerleri ise kollarımı tutuyordu. Yine düştüm ve yerde karnıma, sırtıma, ense ve baldırlarıma vuruyorlardı ve çaresizce ağlıyordum. Küfür ve hakaretlerle bir saat böyle devam ettiler.
Beni tekrar nezarete gönderirken konuşan şahıs belki aklı başına gelir diyerek baskı ve tehditlerde bulundu. Ortalama 5 saat sonra tekrar TEM ikinci kattaki odaya götürüldüm. İlk görüşteki şahıs odada vardı. ‘Konuş, MİT gelip seni alacak’ vs. gibi şeyler söyleyip duruyordu. Ben bilmiyorum dedikçe benden günah gitti deyip tekrar nezarete indirildim. Akşam tekrar ellerimi kelepçeli ve başımda çuvalla bodrum kata indirilip üzerimi soyup daha şiddetli bir şekilde saldırdılar. Gözlerim kapalı şekilde her taraftan tekme ve yumruklarla vuruyorlardı. sırt üstü yere yatırılıp dizlerime oturup ellerim ters kelepçeli şekilde altında kalıyordu ve hayalarımı sıkıp bırakıyorlardı…”
URFA’DAKİ İŞKENCELERDE ADI GEÇEN İKİ İSİM
Bu işkencelerin sorumluları kim? Konuştuğum kaynaklar iki isimden bahsediyor.
Dönemin Şanlıurfa İstihbarat Müdürü Rüştü Yılmaz ve Şanlıurfa İl Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı.
Özellikle Rüştü Yılmaz’ın 6 kişilik işkence timi kurduğu, hatta bazı sorgulara bizzat katıldığı ve işkence yaptırdığı iddia ediliyor.
İddiaya göre Urfa’ya tayin edilmeden önce Mersin’de İstihbarat’ta görev yapan Yılmaz, ‘rüşvet, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma’ olaylarına adı karıştığı için bir ilçeye pasif bir göreve atandı. Toroslar şubesinde müdür oldu. 17-25 Aralık sürecinden sonra ise tekrar aktif göreve getirildi.
15 Temmuz sürecine giderken de Mersin’deki fişlemeleri bizzat yaptı. Burada dikkat çekici olan, şu an Ankara Emniyet Müdürü olan Engin Dinç tarafından Urfa İstihbarat Müdürlüğü gibi IŞİD’le de mücadelede önemli bir şehir olan Şanlıurfa’ya atanması. Çünkü bu bölgelerde özellikle suça bulaşmış, kuyruk acısı olan kullanışlı insanlara ihtiyaç vardı. Pınarbaşı da Yılmaz da rüşvet ve yolsuzluklardan yargılanmış, davaları olan emniyet mensuplarıydı.
Sadece onlar değil, bu dönemde işkencelere dair yapılan şikayetler savcılar tarafından ustaca üzeri kapatıldı. Doktorlar çeşitli sebeplerden insanlara darp raporu vermedi.
Ve ne acıdır ki, şu anda İçişleri Bakanlığı’nda hukuk müşaviri olarak gören yapan Rüştü Yılmaz, 8-26 Temmuz 2024 tarihlerinde Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 80. oturumuna ‘Türkiye’de işkence olmadığını’ savunmak için gönderilen ekibin arasındaydı.