Son süreçte ülkesinden göç etmek zorunda kalanların sıkı takip ettiği ‘Tutunanlar’da Ahmet Daştan’ın bu haftaki konuğu işadamı Kadir Demirlenk’ti.
Son süreçte tıpkı diğer mağdurlar gibi Türkiye’den göç etmek zorunda kaldığını anlatan Delirlenk, Leicester’da yeni bir hayat kurduğunu söyledi. Kadir Demirlenk, 2017’de geldiği İngiltere’de taşeron bir ‘delivery’ şirketi kurmuş ve şu anda kendisi gibi göç etmek zorunda kalan onlarca arkadaşıyla birlikte ‘kargo’ taşımacılığı yapıyor.
Kadir Demirlenk’in bir davranışı ise İngilizleri çok şaşırtmış. Kendisinden dinleyelim: “Etrafımda İngilizlerden yardım alan çok fazla insan görmüyorum, onlar çalışıyorlar. Yardım almak onlar arasında bir utanç olarak görülüyor. Eşim ilk geldiğimizde gördü. Dışarıda insanlar çalışıyor ve taş döşüyor. Bu adam gidip yardım alabilirdi. Ama almıyor. Bu adam güneşin altında, sıcakta çalışıyor, ter döküyor ve aldığı maaştan vergisini ödüyor. O yaz sıcağında onun çalıştığını görünce hanım, “Bu insanların alın teriyle kazanıp da ödedikleri vergilerden ben asla yardım almamalıyım. Madem biz ahirete inanıyoruz, bunların hesabını veremeyiz’ dedi ve asla yardıma başvurmadık. Covid döneminde, birçok kişi gibi ben de yardım başvurusunda bulundum ve 2-3 ay yardım aldım. Daha sonra işlerim düzelince ve işlerim müsait olunca İş Merkezi’ne gittim. Onlara, artık yardım istemediğimi söyledim. “Lütfen bunu iptal edelim ve mümkünse şu ana kadar aldığım yardımı taksit taksit iade etmek istiyorum.” dedim. Çok şaşırdılar. ‘Bu senin hakkındı’ dediler.”
Kendi ağından Kadir Demirlenk’in hikayesi şöyle:
- 1968 yılında Manisa’da doğdum. Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. 1978 yılında ilkokulu bitirdim. Ortaokulu İzmir’de okumaya geldim. İzmir’de yatılı okulda okudum. Daha sonra yatılı olarak İstanbul’da liseye gittim. Liseyi bitirdikten sonra Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’ne İzmir’e geri döndüm. Üniversiteden mezun olduktan sonra 1993-94 eğitim yılında Dağıstan’a gittim. 3-4 yıl Dağıstan’da öğretmenlik yaptım.
1997-2000 yılları arasında Azerbaycan’da çalıştım. Daha sonra İstanbul’a geldim. - İstanbul’a geldikten sonra 2006 yılına kadar yurtdışı eğitim danışmanlığı yaptım. Ben çoğunlukla yurtdışına öğrenci gönderiyordum. Daha sonra yurtdışından Türkiye’ye turist getirmeye başladım. 2016 sonuna kadar bu şekilde çalıştık. Sonra ailecek İngiltere’ye geldik.
- Türkiye’deki o durumlar bizim için bitmeyecekti. En büyük oğlumu ve kızımı da İngiltere’ye gönderdik. Kızımızı dil kursuna gönderdik. Oğlumu buraya gelmeden 2 yıl önce staj için gönderdik. Buraları biliyorlardı. Buraya gelmek istiyorlardı. Sonra 2016’daki olaylardan sonra beraber gidelim dedik. Önce çocuklar geldi, sonra bir şekilde biz geldik. 2017’de…
- Önce tabii ki seansı bekledik, biraz zaman aldı, 1.5 yıl. O sırada ben de hazırlıklarımı yapıyordum. Buradaki acentelerle görüştüm, turizm işini burada nasıl devam ettirebilirim diye ve onlarla birlikte Türkiye’ye gruplar göndermeye başladık. Ama sonra Covid başladı ve işimiz sekteye uğradı.
- Sonra 2021 yazında bir kurye işi, dağıtım işi vardı, bunu burada bir arkadaştan gördüm. Ben de gidip denedim. Ondan sonra tanıdıklarıma ve arkadaşlarıma anlattım. Onlarla yavaş yavaş başladık. Yaklaşık bir ay boyunca bireysel olarak devam etti. Daha sonra şirketin bize düşük ücret verdiğini gördük. Peki bu nasıl oluyor dedik. Eğer acente olursanız ve bize her gün en azından belli sayıda şoför sağlarsanız, o zaman size daha yüksek ücret veririz dediler.
- O an oradan ayrılmadan, zaten bir şirketim vardı, bir turizm şirketi, bu yüzden onlarla bir sözleşme yaptım. Hemen ertesi gün, ben ve birkaç arkadaşım bu şekilde çalışmaya başladık. Bu sefer şirket adı altında acente olarak başladık. Herkes birbirine tavsiye etmeye başladı. 2021’in sonunda sayımız 20’ye ulaştı.
- Bulunduğumuz Leicester şehrinin dışına çıkmaya başladık. Sonra farklı bölgelere gitmeye başladık. Her bölgede belli sayıda depo var. İkinci senemizde yani 2022’de 15-20 depoyla çalışmaya başladık. 2023’e geldiğimizde 30-35 depoyla çalışmaya başladık. Çalışan sayımız 65’e ulaştı. Biraz daha büyüdük. Şu anda yaklaşık 55 depoyla çalışıyoruz.
- Next, Nike, JD, Asos, Temu, Shein gibi çok yaygın olan büyük İngiliz şirketlerinin ürünlerini taşıyoruz. Tabii ki bunlar bizimle ilgili değil, ana şirketin onlarla yaptığı anlaşmayla ilgili.
- Yaklaşık 10 tane kadrolu çalışanımız var. Diğer arkadaşlar bazen haftada 2 gün, bazen 4 gün, haftada 5 gün çalışıyorlar. Onlar da bize dışarıdan hizmet veriyorlar, biz de onlardan hizmet satın alıyoruz.
- İlk başladığında 70-80 pounddan başlıyor ve günlük 150-200-250 pounda kadar kazanabiliyor. Bizim gibi bir ajansla yeni bir arkadaş çalıştığında normal çalışanlardan en az 1,5 kat, duruma göre 2 kat fazla kazanıyor. Biz tedarikçi olduğumuz için şirket acil durumlarda bizden hizmet aldığı için bize daha fazla ödeme yapıyor. Özellikle Temmuz, Ağustos ve Aralık ayındaki Noel’de, birçok arkadaşım haftada 1250-1500 pound arasında kazanıyor.
- Benzin burada 1.7 Pound civarında. Arkadaşınız her gün çalışıyorsa, haftada 100 poundun üzerinde yakıta harcıyor, yani yaklaşık 120 pound. 100-120 poundluk yakıta gitmek onu çok etkilemiyor ve bununla çok rahat geçinebiliyor. Satın alma gücü yüksek, et kilo başına 14-15 pound, öyle düşünün. Yumurta 2.50 pound, sebzeler ucuz, bu yüzden burada. Etkilemiyor. Buradaki en büyük masraf kira. Ev kirası 1000 ile 1250 pound arasında değişiyor. Arkadaşınız tek başına çalışıyorsa, ev kirasını 10 günde ödeyebilir.
- Şu anda çalışan arkadaşlarımdan bazıları ev satın almaya başladı bile. İpotek başvurusunda bulunup ev satın alan ve şu anda kendi evlerinde yaşayan arkadaşlarım var. Yani şimdi arkadaşlarım bu işi gerçekten seviyor. Hem gelirleri hem de çocukları iyi yerlerde okuyor.
Eğer Türkiye’de olsalardı, çocuklarını bu fırsatlarla okutamazlardı. Öyle bir şey var ve kazançları artık burada sabit. Ayrıca evlerini satın alıyorlar. “Daha ne isteyebilirim ki?” diyorlar. Türkiye’de olsam bunlara sahip olamayacağımı söylüyorlar ve geri dönmek istemiyoruz diyorlar. - ‘Bana eski işimi veya daha yüksek bir pozisyonu tekrar verseler, artık gitmek.” diyorlar.
Yani, ülkenin kapıları açılsa veya gitme fırsatımız olsa bile gitmeyiz diyorlar. - Şu anda 5 kadın arkadaşımız bizimle çalışıyor. Belirli bir yaşın üstünde, 16 yaş üstü ve 18 yaş civarında çocuklar ve bunu birlikte yapan kadınlar var. Hatta zihinsel engelli bir çocuğu olan bir arkadaşımız var, o da annesiyle yapıyor ve şimdi haftada 3 gün aynı yere gidiyorlar. Bu çocuğumuz artık gittikleri yerleri ezberledi. Artık biraz İngilizce de konuşuyor. Artık oradaki müşterilerle arkadaş oldular, onlarla sohbet ediyorlar.
“İngiliz vatandaşlarının da bu işi yaptığını söylediniz. Örneğin, bu insanlar maddi zorluk çektiklerinde burada sosyal yardıma başvuruyorlar mı?” sorusu üzerine Kadir Demirlenk, şunları söylüyor:
- Etrafımda İngilizlerden yardım alan çok fazla insan görmüyorum, onlar çalışıyorlar.
İngilizlerin burada böyle bir anlayışı yok. Yardım almak onlar arasında bir utanç olarak görülüyor. Aslında geçen yıl medyada bir haber vardı, bir kadının kocasından ayrıldığını okuduk, çünkü kocası devlet yardımı veya yardımı alıyordu. - Eşim ilk geldiğimizde gördü. Dışarıda insanlar çalışıyor ve taş döşüyor. Bu adam gidip yardım alabilirdi. Ama adam yardım almıyor. Bu adam çalışıyor, güneşin altında, sıcakta çalışıyor, ter döküyor ve aldığı maaştan vergisini ödüyor.
- O yaz sıcağında onun çalıştığını görünce, hanım, “Bu insanların alın teriyle kazanıp da ödedikleri vergilerden ben asla yardım almamalıyım. Madem biz ahirete inanıyoruz, bunların hesabını veremeyiz’ dedi ve asla yardıma başvurmadık.
- Eşim, kesinlikle bu ülkede çalışacağım ve entegre olacağım. Entegre olacağım, asimile olmayacağım. Orada kendi değerlerini iyi temsil edeceğine, insanların onu sevmesini sağlayacağına ve bizim gibi yabancılar hakkında yanlış düşünceleri ortadan kaldırmaya çalışacağına söz verdi. 4 yıldır sosyal hizmetlerde çalışıyor.
- Bu Covid döneminde, birçok kişi gibi ben de yardım başvurusunda bulundum ve
2-3 ay yardım aldım. Daha sonra işlerim düzelince ve işlerim müsait olunca İş Merkezi’ne gittim. Onlara, artık yardım istemediğimi söyledim. “Lütfen bunu iptal edelim ve mümkünse şu ana kadar aldığım yardımı taksit taksit iade etmek istiyorum.” dedim. - Çok şaşırdılar. ‘Bu senin hakkındı’ dediler.
- Burada her şey çok düzenli. Şöyle ki, şehirden bir iki adım atıyorsun, dışarı çıkıyorsun, koyunlar ve inekler her yerde otluyor. Burada sosyal hayat bir kurallar bütünüdür. Buradaki kurallar Müslümanlar için zorunlu yükümlülükler gibidir. Müslümanlar her yükümlülüğe uymazlar ama kurallara çok iyi uyarlar.
- Bir markete gittiğinizde, doğrudan “Nasılsınız?” diye sorarsınız. ” selamlanır. Herkes birbirini gülümseyerek selamlar. Genellikle böyledir. Sosyal hayat açısından dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar vardır.
- Her şeyde özgürdür. “Neden o dili konuşuyorsun? Neden bizim dilimizi konuşmuyorsun?” Kimse böyle bir şey söyleyemez. “Neden örtünüyorsun? Neden böyle açıksın?” Neden böyle giyiniyorsun? Kimse birbirine yan gözle bakmıyor. Birbirlerine karşı çok hoşgörülüler. Özellikle İngilizler yabancılara karşı çok hoşgörülü. Burada ırkçılık diye bir şey yok. Ayrımcılık kokan bir bakış bile burada suç.
- Bizim burada en çok düşündüğümüz elbette oradaki arkadaşlarımız, geldiğimiz yer.
En büyük derdimiz onlara elimizden geldiğince nasıl yardım edebileceğimiz, neler yapabileceğimiz. Umarım onlar için de daha iyi günler gelir.Zamanla onlar için birçok şey daha iyi olacak. Onun için dua ediyoruz, onun için de çalışıyoruz.
“Geri dönmek istemiyor musunuz?” sorusuna ise “Hayır, asla!” cevabını veren Kadir Demirlenk, “Burada sizin için en zor şey neydi?” sorusuna ise şöyle cevap veriyor:
- Habeşistan’a ilk göç yapıldığında ilk başlarda çok zorluk yaşandı, hatta kayıplar yaşandı. İlk geldiğimizde biz de onlara benziyorduk sanki.Tek başına kalıp kendini tehlikeye atanlar oldu. Yani aile çok fazla tek başına dışarı çıkmıyormuş diye duyduk. Bizim ilk günlerimiz o Habeş göçü gibiydi. Sonra seanslarımızı aldıktan sonra Mart 2018’den itibaren seanslar gelmeye başladı. O zamanlar Medine’de Hicret günleri gibiydi.”
“Herkesin görebileceği bir şey yazsaydın ne yazardın?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor:
- “Yani her şeyi gören bir Allah var. Her şeyi bilen bir Allah var. Allah sonumuzu güzel eylesin.”
“Hayatınızda motto haline getirdiğiniz güzel bir söz, güzel bir anı, güzel bir olay var mı?”
- Öyleyse bir iyilik yapın, denize atın. Balık bilmiyorsa Halik bilir. Herkese elimden geldiğince nasıl iyilik yapabilirim diye düşünmek lazım. Yaptığımız iyilikler öbür dünyada beklediğimiz şeyler değildir. İyilik yapmışsak insanlardan değil, her şeyi Yüce Allah’tan bekleriz.
- Yurt dışına gitmiş dostlar mutlaka orada hayata tutunsunlar. Bir yerden başlasınlar. Bir işi yaparken başka bir işe kapı açılabilir. Bu günler geçecek. Şu an çocuklarımızın geleceği için daha çok çalışıyoruz. Hiçbir dost kendi ortamında umutsuzluğa kapılıp evine kapanmasın. Kendi çocuklarının geleceği için bir şeyler yapsınlar.