Hz. Peygamber’in (sas) bütün Müslümanlara örnek ve model bir şahsiyet olduğunda hiç şüphe yok. Kur’an bunu Ahzab suresi 21. ayetinde şöyle ifade eder: “Andolsun; sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı ümit edenler için ve Allah’ı çok zikreden insanlar için Allah’ın Resülünde çok güzel örnek vardır.”
Ayetin nüzul sebebini nazara alındığında şöyle bir mana çok daha doğru olur: “Ey Müminler! Andolsun ki (en zor zamanlarda bile Allah’a sarsılmaz bir güven duyan) Allah’ın elçisi (bu iman ve güveniyle) sizin için, yani ölüm sonrası Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı arzulayanlar için ve O’nu (Allah’ı) çokça zikredenler için son derece güzel bir örnektir.”
Aynı ayete verdiğimiz bu iki meali isterseniz bir daha okuyun. Arasında bir kaç tane fark göreceksiniz.
Neden?
Nedenini yukarıda söyledim, ikincisinde nüzul sebebini nazara alarak orijinal ve özgün manaya vurgu yaptık, ilkinde ise lafzın taşımış olduğu manayı verdik. O zaman soralım, ayetin en zor zamanlar dediği zaman ne zaman? Güven ve itimattan kasıt ne?
Hemen cevap vereyim: Hendek savaşı. Güven ve itimat ise Efendimiz’in (sas) o savaşta göstermiş olduğu metanet ve dirayet.
Malum Hendek savaşı Mekkelilerin çeşitli kabilelerin ittifakı ile oluşturmuş olduğu ordu, Medine’de de onlara destek veren Yahudilerle gerçekleşen bir savaştır. Bir aya yakın bir zaman kuşatma altında yaşamıştır Müslümanlar. Hem de iki ateş arasında. Medine anlaşmasına muhalefet eden Yahudiler içeriden, ittifak ordusu halinde 500 km öteden gelen Mekkeliler dışarıdan. Soğuk hava bir taraftan, Efendimiz’in (sas) bile karnına iki taş bağladığı açlık diğer taraftan.
O’nun (sas) hayatını aynıyla yaşamak mümkün mü?
Ve bu süreç içinde Efendimiz (sas), Allah’a olan güven ve itimadını, metanet ve dirayetini hiç bozmadan mücadele etmiştir her iki düşmanla. İşte ayet bu şartlarda böylesine bir davranış sergileyen Efendimiz’in (sas) Müslümanlara örnek ve model bir insan olduğunu ifade ediyor.
Ama bu demek değildir ki sadece böylesi şartlar altında…. Hayır, hayatın bütününde. Nitekim bunu ifade eden daha onlarca ayet ve onlarca kendi beyanı da vardır Allah Resulü’nün (sas). .
Konumuzla alakalı olması açısından kısaca izaha çalıştığım bu hususu aklınızda tutmanız kaydıyla devam edeyim; Hz. Peygamber’in (sas) örnekliğini nerede arayacağız? Onun tarihin belli bir diliminde, coğrafyanın belli bir mekanında yaşamış olduğu hayatı aynen, milimi milimine yaşamakla mı yoksa?
Bunu bitireyim “yoksa” diye yarım bıraktığım ikinci fasla devam edeceğim. Düşünün, eğer onun hayatını aynen, milimi milimine yaşamak düşüncesini kabulleniyorsanız, sünnet budur diyor ve ona ittiba etmeyi böyle anlıyorsanız bugünkü hayat şartlarında bu nasıl mümkün olacak?
Ben şöyle düşünüyorum, bu öncelikle 610-632 Mekke-Medine’sini inşa etmek, öyle şehirler kurmak, o dönemin kültürünü benimsemek, ekonomik hayat şartlarına o güne uyarlamak, giyim-kuşamımızı ona göre belirlemek vs vs.
Devam edebilirim ama anlaşıldığı kanaatindayım. Aklıma başka bir alternatif gelmiyor. Geliyorsa buyurun lütfen siz söyleyin.
Sünneti, hayatımıza hakim kılmak nasıl olmalı?
Bu soruya cevap verirken şunu da unutmayın; dünyanın dört bir yanına dağılmış Müslümanları ne yapacağız? Amerika’da 10 milyon Müslümanı inşa ettiğimiz bu şehirlerde mi yaşatacağız? ‘Yok, herkes kendi ülkesinde böyle şehirler inşa etsin’ derseniz kış ikliminin hakim olduğu Norveç, İsveç, Danimarka ve Finlandiya’daki Müslümanlar Mekke-Medine şehirlerini nasıl inşa edecek?
Ettiler diyelim Mekke-Medine’de giyilen elbiselerle kışı nasıl geçirecekler? Öyle ya Allah Resülü’nün (sas) yaşadığı hayatı milimi milimine yaşayacaksak, onun giydiğini giyecek, yediğini yiyecek isek, sünnete ittiba bu ise bu sorulara da cevap bulmak zorundayız.
Gelelim yukarıda yarım bıraktığım ‘yoksa’ya.
Yoksa bu örneklikten kasıt, Efendimiz’in (sas) yaşadığı ve zeminde karşılaşmış olduğu olaylarla alakalı almış olduğu tavrı, söylemiş olduğu beyanları merkeze koyup acaba biz buradaki ana maksadı günümüze nasıl taşıyabiliriz, nasıl hayatımıza hakim kılabiliriz midir?
Yazı muhtevası itibariyle dolgun ama anlatım dili açısından biraz Bilal’e anlatır gibi oldu ama ‘sakalsız-çarşafsız Müslümanlık olmaz’ diyen bir zihniyete böyle hitap etmeyi uygun gördüm.
Devam edeceğim….