Kürt siyasal hareketi ve unsurları, onca kanlı tecrübeden sonra artık yoğurdu üfleyerek yiyor. Şu son hafta gündeme gelen ‘yeni çözüm süreci’ tartışmalarından bahsediyorum. Kaldı ki, ortada ne süreç ne de bir çözüm planı var; sadece üç gelişme mevcut:
BİR: İktidar ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, TBMM’nin açıldığı gün (1 Ekim) DEM Partililerin olduğu sıralara giderek parti eş başkanları ve milletvekilleri ile tokalaştı. Hemen arkasında 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatı’nın mimarlarından AKP’li Efkan Ala vardı. Kendisi o dönem İçişleri Bakanı olarak görev yapıyordu.
İKİ: Gazeteci Amberin Zaman, Al Monitor’de İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan’la Ankara arasında tekrar köprü kurulduğunu ve Öcalan’ın Kandil’deki PKK yönetimine, “Silahları bırakıp müzakere etmenin zamanı geldi.” dediği kulisini aktardı.
ÜÇ: Devlet Bahçeli, Salı günkü MHP TBMM Grubu’nda bunu adeta doğrulayan açıklamalara imza atarak, ilk defa Öcalan’a çağrıda bulundu ve “PKK’nın tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin!” dedi.
Burada ‘tek taraflı ilan’ meselesi dikkat çekici. Çünkü Amberin Zaman’ın haberinde, Kandil’deki PKK Liderliği telefonda Öcalan’a ‘kendi geleceklerini nasıl tayin edeceklerini’ soruyor ve Öcalan sinirlenerek telefonu kapatıyor. Yani buna göre Öcalan’la Kandil arasında mutlak bir itaat ilişkisi yok. Bahçeli bu sebeple Öcalan’ın ‘tek taraflı olarak PKK’yı lağvetmesini’ istemiş olabilir.
***
DEM Parti Diyarbakır milletvekili Cengiz Çandar’ın tabiriyle bir şeylerin pişirildiği açık fakat henüz bilmiyoruz. Bu, 2015’te rafa kalkan çözüm sürecinin tekrar gündeme gelmesi midir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiriyle siyasette yumuşama söylemi gereği bir hamle midir; değilse DEM Parti’ye “bir Türkiye Partisi olması” için verilen “son şans” mıdır?
Sorular havada uçuşurken Efkan Ala “AKP Genel Başkanvekili” sıfatıyla “çözüm süreci” mi değil mi, konuya açıklık getirdi: “Masamızda şu an böyle bir şey yok o daha önce yapıldı bitti. Sorunlar farklı, bulunacak çareler farklı. Her seferinde aynı şey yapılacak değil. Dönüp dolaşıp aynı şeyleri konuşmanın faydası yok. Gerçekten çok fazla tüketildi o tartışmalar başa dönersek uzun zaman alır.”
***
DEM Parti ve Kürt siyasal hareketi şimdi bir yol arıyor. Erken bir tutum almaktansa konuyu anlamaya çalışıyor. “Devletin uzatılan elinin” çerçevesi çözüm süreci değil, şimdilik bilinen bu. Gelgelelim, yalan veya sahte de olsa buna kayıtsız kalmayacak, temkin ve ihtiyatı elden bırakmayacaklar. Öcalan’la iletişim 43 aydır kapalı, İmralı’da tecritte. Selahattin Demirtaş’la konuşacaklar. Demirtaş’ın önceki cezaevi görüşlerinde partililere, Erdoğan ve Bahçeli ile görüşülmesine karşı olmadığını söylediği biliniyor. Belli ki iktidarla dialog kanalları açık tutulacak.
Öte yandan Kürt mahallesinde manzara pek iç açıcı değil. Yüzlerce Kürt politikacı ve gazeteci hapis. Binlerce vatandaş ‘terörden’ içeride. Hemen her gün ev baskınlarıyla sabahın köründe toplanıyorlar. Bu konuda hiçbir ‘ılımlı’ tavır gözlenmiyor. İnfazı tamamlanmış hükümlüleri dahi salmıyorlar. Kayda değer tek şey, 31 Mart yerel seçimlerinden bu tarafa, Hakkari dışında Kürt belediyelerine kayyım atanmamış olması. Bunun ileride olmayacağının da garantisi yok.
***
İktidara güvenilecek hal kalmadı. Erdoğan ve Bahçeli’nin, Kürt sorununun çözümüne ilişkin geçmişte yaptıklarından ve söylediklerinden pişmanlık duyarak bu defa gerçekten samimi bir adım attıklarına inanan tek Allah’ın kulu yok; AKP’liler dahil! Bunu, iktidarlarının bekası için yaptıklarına kuşku da bulunmuyor.
Hem nasıl güven olsun ki? Artık vatandaş da güvenmiyor.
Şu son hafta, ‘Köfteci Yusuf’ olayı ve kredi kartlarına 750 TL “Savunma Fonu Aidatı” konuları gösterdi ki, toplumla son güven bağlantıları da koptu. Tüm inandırıcılığı sıfırlanan iktidar geri adım atmak zorunda kaldı.
***
Erdoğan rejimi, ekonomik, sosyal ve siyasal olarak fena halde sıkıştı. Denize düştü, tutunduğu her dal onu daha da aşağı çekiyor.
Bu defa çıkışı bulabilecek mi ya da ‘hayat öpücüğünü’ kim verecek? Soru budur.
Cevabı bilmiyorum. Fakat şunu biliyorum, Türkiye’deki muhalefet partilerinin bu konuda berbat bir sicili var ve toplumun bir hayal kırıklığına daha tahammülü kalmadı.