”Hala geceleri rüyalarımda Türkiye’de olduğumu görüyor olsam da artık sabahları kapımın zili çaldığında yüreğim yerinden hoplamıyor. Şu an kendimi iyi hissediyorum ve bu nedenle insan hakları mücadelesinde sizinle birlikteyim.”
SEVİNÇ ÖZARSLAN-KRONOSNEWS
Çok üzülerek bir kez daha söylüyorum ki, maalesef Türkiye’de işkence var. 15 Temmuz sonrası üniversite öğrencilerinden diplomatlara, öğretmenlere, kadınlara kadar çok sayıda insana işkence yapıldı.
İşkence edilen isimlerden biri de 1 Eylül 2016’da Zonguldak’ta 1 ay gözaltında kalan Hayati Uysal‘dı. Hayati ile dün KHK’lıları bir araya getiren 3. Strasbourg Adalet Buluşması‘nda tanıştık.Henüz çok genç, 28 yaşında. İşkence gördüğünde 20 yaşındaymış.İşkence sırasında aldığı darbeler yüzünden sağ gözü yüzde beş gördüğü için iki sene önce göz nakli olmuş. Sol gözündeki görme kaybı yüzde 25. Söylediğine göre 1 yıl içinde sol gözüne de nakil yapılacak.
Yani Hayati, işkence nedeniyle iki gözünü de kaybetmiş bir üniversite öğrencisi.Gözlerini korumak için sürekli güneş gözlüğü kullanıyor. Bazen çıkarıyor gözlüğünü ama doktor her zaman kullanması gerektiğini söylemiş.5 yıldan bu yana bir Avrupa ülkesinde yaşayan Hayati’nin psikolojik tedavileri de devam ediyor.Onunla dün hem birebir epeyce görüştüm, hem de programda yaptığı konuşmayı dinledim.Çok zeki, zehir gibi. Başına gelenleri kendi ifadeleriyle aynen aktarıyorum:
“ZONGULDAK’TAN GELEN POLİSLER BENİ BİR KAFESE KOYDULAR”
“Üniversite öğrencisi iken 15 Temmuz’dan yaklaşık 1,5 ay sonra 1 Eylül 2016’da Bursa’da gözaltına alındım. 5 gün gözaltında kaldıktan sonra Zonguldak’tan gelen polisler beni bir aracın arkasındaki kafese koydular.Zonguldak’a kadar hiç hareket etmeden bütün vücudum uyuşmuş şekilde yolculuk yapmaya mecbur bırakıldım. Yolculuk bittikten sonra Zonguldak’ta gözaltında kalmaya devam ettim. Gözaltındayken kendilerini sivil polis diye tanıtan bir iki kişi tarafından defalarca sorgu odasına alındım.
DARP, TEHDİT, PSİKOLOJİK BASKI
Burada işlemediğim suçları itiraf etmem için darp, tehdit ve psikolojik baskıya maruz kaldım. Hiç tanımadığım görmediğim insanlara iftira atmam istendi. Masaya silah koyup, öldürülmekle tehdit edildim. Yapılan psikolojik baskının yanında, maruz kaldığım fiziksel işkence sonucu kafama aldığım darbeler yüzünden gözlerimde görme bozukluğu oluştu ve göz nakli olmak durumunda kaldım.
“SOL GÖZÜME NAKİL YAPILDI, BİR YIL İÇİNDE DE SAĞ GÖZÜME DE YAPILACAK”
Sol ve sağ gözümde görme kaybı vardı. Sol gözüm yüzde 5-10 arasında görüyordu. Sağ gözümde ise yüzde 20-25 arasındaydı. Sağ gözüme özel bir lens verdiler. Gözüme baskı yapıyor ve görmemi sağlıyor ama sol gözümde hastalık çok fazla ilerlediği için lens olmuyordu, o yüzden göz nakli oldum.Nakilden 1 yıl sonra gözümden dikişler alındı ve lens denemeye başladım. Sol gözüm için 6-7 ay sonunda 27 Eylül’de sol gözüm için uygun lens aldım. Şu anda ise sağ gözümde hastalık çok ilerlediği için sanırım 1-2 yıl içinde sağ gözüme de nakil olma ihtimalim çok yüksek.
“ZAMAN MEVHUMUNU KAYBETMİŞTİM”
Gözaltındayken sayısını bilmediğim sorgularda ne avukat ne resmi kayıt ne de kamera mevcuttu. Gözaltı sürecim bir ay sürdü. Bu sürede gün aşırı sorguya alındım. Gözaltı sürecinde zaman mefhumunu kaybettim.Gözaltı süreci bitmeden yaklaşık iki gün önce polis merkezinde normal bir odaya çıktım. İlk başta gözaltı sürecimin bittiğini mahkemeye çıkacağımı düşündüm ama orada da tehdit edildim.İki gün sonra avukat eşliğinde ifademin alınacağını; orada ifademde şiddet görüp ve tehdit edildiğimi söylersem mahkemeye çıkamayacağımı ve gözaltı süremi uzatıp işkenceye devam edeceklerini söyleyerek tekrar nezarethaneye götürdüler.
“NE AVUKAT, NE İFADEYİ YAZAN MEMUR SÖYLEDİKLERİMİ KAYIT ALTINA ALMADI”
Resmi ifade günü geldiğinde onları dinlemeyerek avukat huzurunda resmi ifademi verirken bana yapılan her şeyi anlattım. Ama ne avukat ne de ifadeyi yazan memur hiçbirini kayıt altına almadılar. Maalesef orada da tehdit edildim.Sonrasında mahkemeye çıktım ve savunma yapamadan tutuklanıp cezaevine gönderildim. Beş kişilik cezaevi koğuşuna on altıncı mahkûm olarak girdim. Koğuşun kapısı açılıp ortamı gördüğümde ilk cümlem ben burada en fazla 2 gün yaşarım oldu.
“KOĞUŞUN EN KÜÇÜĞÜYDÜM”
Günler ilerledikçe koğuşumuzun nüfusu 21 oldu. Yeterli ranza olmadığı için mahkumların bir kısmı yerde bir kısmı ise bir ranzada iki kişi yatmaya başladı. Koğuşun en küçüğüydüm.Tahliye olmam ise artık şans mı dersiniz nasip mi dersiniz ne demek isterseniz deyin. Aylık gelen tutukluluk kararlarına hiç itiraz etmemiştim çünkü cevap hep aynıydı. O yüzden yazmıyordum ama aynı koğuşta kaldığımız bir abi benim bilgilerimi alıp benim yerime aylık karara itiraz etmiş ve ona ithafen serbest kaldım.
“TAHLİYE OLDUKTAN SONRA EVİMİ BASTILAR”
Cezaevinden çıktıktan sonra daha sıkıntılı günler başladı. Ailemle aram açıldı. Çalışmaya başladım ve bu sürede bazı günler eve gitmemek için çalıştığım yerde kalıyordum. Bir süre sonra orada durumum öğrenildiği için ayrılmak zorunda kalıp yeni bir iş buldum.Aynı zamanda ailemin baskısı da artıyor, polise şikâyet etmekle tehdit ediyorlardı. Yeni iş yerime başladıktan yaklaşık dokuz ay sonra evimi bu sefer jandarma bastı. Evde olmadığım için Allah’ın lütfuyla kurtulmuştum.
Tüm bu yaşananlardan sonra yurt dışına çıkma kararı aldım ve Meriç üzerinden kaçak olarak yurtdışına çıktım.Aslında yurt dışına çıktıktan sonra da zorlu bir süreç vardı benim için. Hala psikolojik sıkıntılar yaşıyordum. Uyku problemleri panik ataklar ve bunun sonucunda yaklaşık 4 yıl her hafta psikolojik destek almak zorunda kaldım.Hala geceleri rüyalarımda Türkiye’de olduğumu görüyor olsam da artık sabahları kapımın zili çaldığında yüreğim yerinden hoplamıyor. Şu anda kendimi gayet iyi hissediyorum ve bu sebepten dolayı insan hakları mücadelesi için sizinle bir aradayım ve çok mutluyum.”
Hayatı bunları 8 sene önce yaşadı.
Bugün ne mi oluyor?
Türkiye’de öğrenciler, liseli gençler gözaltına alınıyor ve kötü muameleye maruz kalıyor. Yapılanlara inanmayanların sayısı fazla. Daha bu sabah Mersin, Elazığ ve Adana’da 13 öğrenci gözaltına alındı.İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 23-27 Eylül tarihleri arasında görülen Kız Çocukları Davası’nı Türkiye’de izleyen tek bir gazeteci çıkmadı. 1990 yıllarda bile bu tür davaları izleyen, gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler vardı.
Karar yazarı gazeteci Elif Çakır ‘yanlışlıkla’ gözaltına alındı, biliyorsunuz. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, sıraya girdiler polisin tutumunu kınamak için. Sanki Türkiye ilk kez yaşıyormuş gibi…CHP’nin suskunluğuna, sessiz kalarak yapılanlara verdiği gizli onaya hiç girmiyorum.Hayati Uysal gibi yüzlerce belki binlerce genç var işkence ve kötü muameleye maruz kalan.İnsan hakları mücadelesi verdiği söyleyenler bunu ne zaman görecek, meçhul…Ülke tamamen karanlığa gömülmüş durumda ve sorumlusu sadece bu iktidar, bu rejim değil.
Muhalefet de sorumlu.