Dr. SÜleyman Sertkaya
Yıllarca Hocaefendi’nin vaazlarını, hutbelerini defaatle ve dikkatle dinledim, kitaplarını teemmulle okudum; siyer ve sahabeyi anlatışını hayranlıkla seyrettim. Bu zengin içeriği kavramaya çalışırken, üzerine doktora tezimi yazdım, araştırmalar yaptım.
İnsanların onun vaazlarında hissettikleri o derin atmosferi hep merak etmişimdir. Coşkulu vaazların, hem hatibin hem de cemaatin halet-i ruhiyesini, metafizik gerilimlerini, gözyaşı seline dönen anların içyüzünü anlamak isterdim.
ŞADIRVAN, HİSAN, SÜLEYMANİYE, ÜSKÜDAR, VALİDE SULTAN…
Şadırvan vaazlarından Hisar vaazlarına, Süleymaniye’deki hitabından Üsküdar Valide Sultan camiindeki bülbülün gül nağmelerine dair dinlediğim, okuduğum ve duyduğum şahitlikler, insanların ruh halleriyle yoğrulan o anları, hep özlem ve hayal etmekle yetindim.
Camiye saatler öncesinden gidip yer bulma yarışına giren, geceden hazırlıklara başlayan insanları dinlerken hep içimde bir arzu uyanırdı. Bu atmosferi yaşamanın “Tatmayan bilmez” fehvasınca mümkün olamayacağını sanırdım; ancak Rabbimin bana böyle bir tecrübeyi nasip edeceği, aklımın ucundan bile geçmezdi.
Hocaefendi’nin Rabbine dönmek üzere davete icabet ettiğini öğrendiğimde, gönülden bağlı her hizmet eri gibi ben de tarifsiz bir acı hissettim. Saatlerce gözyaşlarımı, hislerimi kontrol etmekte zorlandım.
O’NUN FİRAKI RUHUMDA EKSİKLİĞE DÖNÜŞTÜ
O anda fiziksel olarak benden uzak bir yerde olsa bile oracıkta duruvermesiyle teselli olduğum zatin firak-ı ruhumda bir eksikliğe dönüştü.
Sanki üzerimden koruyan bir elin çekildiğini hissettim; bir boşluğa mı düşmüştüm, bilmiyordum. Akıl dönüp dolaşıp ona varıyor, evin içindeki her sohbet ve hatıra varıp ona dayanıyor, yaşadıklarım her an duygularımı daha da kabartıyordu.
Hocaefendi’nin cenaze merasimi için değil, çok daha önceden planlanmış başka bir program dâhilinde, Çarşamba günü bulunduğu yere 5-6 saatlik mesafedeki Boston şehrine uçak biletim vardı. Ancak vefat haberinden sonra defin merasiminin de Çarşamba günü olacağını öğrenince, bir gün öncesine biletimi alabilir miyim diye uğraştım, ama netice alamadım. Biletim öylece kalmış, içimde de bir ukde oluşmuştu. Ertesi gün defin merasiminin Perşembe’ye ertelendiği haberini aldım. İçimde derinlerden bir ses, oraya gitmem gerektiğini söylüyordu. Bu çağrı kulaklarımda çınlıyordu.
Boston’dan bir arkadaşla irtibata geçtim ve gece yarısı 2-3 gibi birkaç kişinin yola çıkacaklarını öğrendim. Beni de alabileceklerini söylediler. “Olur, lütfen beni de alın,” diye rica ettim. Uzun bir yolculuktan sonra nihayet oraya varmış ve yola koyulmuştuk. Yol arkadaşlarımın her biri hayranlık uyandıran hayatlara sahipti: Biri Kazakistan’a giden ilk öğrencilerden, diğeri Türkmenistan’daki Türk okullarından mezun, bir diğeri ise yıllarca Rusya’da bulunmuş pırlanta insanlardı. Bu güzel insanların heyecanı bana yeniden bir umut aşılıyordu.
SON YOLCULUK VE TARİHİ AN…
Uzun bir yolculuktan sonra merasimin yapılacağı yere ulaştık.
Güvenlik nedeniyle geç öğrendiğimiz adrese vardığımızda, insanların çoktan toplanmaya başladığını, her geçen dakika kalabalığın katlanarak arttığını gördüm. Bu manzara, baştan itibaren tarihi bir ana tanıklık edeceğimizi hissettirmişti. Stadyum hızla doldu; her an duygu seli artıyor, okunan ayetler zihnimde Hocaefendi’nin vaazlarını canlandırıyordu. “Ve mâ Muhammedun illâ rasûl…” ayeti, beni onun Uhud’u anlattığı vaazlarına götürüyor; o vaazlarda Mus’ab’lara, Abdullah ibn Cahş’lara, Enes ibn Nadr’lara neler söylediğini hatırlıyor ve bugün bize neler fısıldadığını zihnimde alıp veriyordum.
“Herkes ölümü tadacaktır” ayeti okununca, ölümün en güzellere uğrayışını düşündüm. İlahi takdire teslimiyetim daha da pekişti. Hocaefendi’nin talebeleri, içten ve hürmet dolu dualar ettikçe cemaat, sanki O Minberin Hatibi’ni dinliyormuş gibi gözyaşlarına boğulmuş, hıçkırıklar boğazlarda düğümlenmişti. Sanki Hocaefendi, farklı bir boyutta yeniden tecelli etmiş; sadık dostlarının dilinde kelimelere, cümlelere dökülüvermisti.
AMERİKALI PROFESÖR, HOCAEFENDİ’NİN VAAZLARINDAN PASAJLAR OKUDU:
Bir Amerikalı profesör, Hocaefendi’nin vaazlarından seçtiği pasajları okurken, samimiyeti ses tonuna yansıyordu. Bu zor günde, iman, aksiyon ve umut adına yeniden umut çiçekleri açtı ruhumda. Nihayet beklenen an geldi. Tıpkı vaazlarındaki asaletle, omuzlarda taşınarak içeri girdi. Kimse taşkınlık yapmadan, gözyaşlarını içine akıttı. Musalla taşına konan naaş, adeta kürsüdeki heybetli hatip gibi en etkili hutbesini veriyordu. Bu, fiziken binlerin, manen milyonların dinlediği sessiz ve derin bir hutbeydi.
O sessiz vaaz, Allah ve Resul’ünü memnun edecek gök kubbede hoş bir seda bırakmanın, hayatın en değerli gayesi olduğunu haykırıyordu.
Sanki “Öyle bir hayat yaşayın ki, size melekler imrensin,” diyordu. 86 yıl boyunca yorulmak bilmeden aşk ve şevkle koşmuştu. Hatip, sanki bizlere veda ederken şunu söylüyordu: “Bu maraton benim için burada bitmiş olabilir, ama sizin için hâlâ devam ediyor. Zorluklara sabrettim, zulmetleri ask, şevk ve ümit saçarak nura kavuşturmaya çalıştım. Şimdi sırada siz varsınız. Allah’ın nurunu tamamlamak yolunda durmadan koşun!”
Hocaefendi aramızdan ayrılırken, kulaklarımızda yankılanan nasihatleri, içimizde filizlenen umutları, önümüze koyduğu hedeflerle artan aşk ve şevkimizi hissediyorduk. Ayrılık zor olsa da, bu sessiz vaaz önümüzü aydınlatmaya devam ediyordu.
Canım Hocam, biz şimdi işimize döndük. Bir ömür Allah’ı ve Resul’ünü tanıtmak için çırpındığın ve verdiğin o güzel mücadeleyi, nam-ı celil-i Muhammedî’nin Şehbal açması olarak formüle edip dünyanın dört bir tarafına ulaşması için tohum saçma seferberliğine dönüştürdüğün vazifeyi devraldık. Şimdi daha 24 saat bile geçmeden Chicago’ya doğru yola çıkmış, dünyanın farklı yerlerinden gelen insanlarla buluşmak üzereyim.
İNSANLIĞIN İFTİHAR TABLOSU:
İnsanlığın İftihar Tablosunun müjdesiyle İslam kerpiçten örülmüş her eve kildan yapılmış her çadıra günesin doğup battığı her yere ulaşacak. Sen İslam’ın güzel mesajını, bu gaye-i hayali gerçekleştirmek için baş döndürücü bir gayret sarfettin ve dünyanın doğusundan batışına her coğrafyaya bunun tohumlarının atılmasına vesile oldun.
Ulaştıracak tohumları attın. Biz de yaşlısından gencine, inananından inanmayanına, sadece siyerdin belli kareleri değil bütününü detaylarıyla ulaştırmak üzere yoluna devam ediyoruz.
Ne mutlu sana ki, muvakkat firakın bile bu islere gönül verenleri bir araya getirdi. Müjdeler olsun sana ki üslubun ve yöntemin bu gayretlerin temel çizgisini belirliyor. Rabbim seni milyonlara sevdirdiğin O En Sevgili ile buluştursun.
Bizim adımıza ellerinden öpüp, ahir zaman kardeşlerine gönderdiğin selamını başlarımıza taç ettiğimizi arz ederimsin?
Ve aleykesselam ya Resulullah!